Türkiye'nin devrimi turuncu olmaz

İkinci Cumhuriyet Türkiyesi bir karşı-devrim Türkiyesidir. 

Emperyalist-kapitalist dünya sisteminin yaklaşık 30 yıldır içinden geçtiği uzun kriz döneminin belirli bir aşamasında, bu krize karşı aranan iktisadi ve siyasi çarelerin bölgesel izdüşümü olarak ortaya çıkmış özgün bir deneyimdir. 

İkinci Cumhuriyet'in siyasi temsilcisi AKP, Ali Bulaç ve Abdurrahman Dilipak'ın itiraf ettiği gibi bir proje partisi olarak doğmuştur. 

Ancak proje derken dikkatli olmak gerekir: 

Emperyalizmin projeleri bitmez. 

Emperyalizm tek bir proje geliştirmez.

Örnek mi? AKP ile eş zamanlı olarak Türkiye'nin gündemine gelen "İsmail Cem-Hüsamettin Özkan-Kemal Derviş Troykası" denemesini unutmayalım.

Yeni yönelimler, yeni politik aktör arayışlarını beraberinde getirir. Tek bir aktör değil bir dizi aktör üzerine düşünülür, hesap yapılır. İdeolojik dünyayı belirleyecek kişilere ya da kurumlara çeşitli girdiler yapılır. Yeni iktisadi-siyasi-ideolojik yönelimin, ülkenin siyasi ve toplumsal tarihinde etkileşime gireceği farklı kaynaklar ve dinamikler elbette mevcuttur. Örneğin, neo-liberalizasyon ve Ortadoğu açılımı bir arada düşünüldüğünde, Türkiye'de bu hattın rahat yol almasını sağlayacak bir dizi dinamik mevcuttur ve onlarla etkileşim ve devinim kaçınılmaz olacaktır. 

Dahası, her ülkede muktedir (iktidar sahibi) olmayı sağlayan aygıtlar, bu aygıtların nasıl işlevlendiği, hangi koşullarda nasıl el değiştirdiği çeşitlilik gösterir. Demek ki, yukarıda saydığımız toplumsal, kültürel, ideolojik kökenler açısından dikkate alınması gereken bir parametre de "iktidar" ve "iktidar değişikliği" dinamikleriyle ilişkilidir. Yeni yönelim yeni iktidar istiyorsa, ülkedeki iktidar aygıtlarını da düzenlemekle yükümlüdür.  

Bu bileşke; yani emperyalist yol haritası, projeler ve proje partileri ile ülkedeki özgün tarihsel ve toplumsal dinamikler, düzen siyaseti açısından yeni dönemin siyasi aktörünün kim olacağını konusunda belirleyici bir etkiye sahiptir.

Bu yazdıklarımız, Türkiye'nin geçmişi kadar geleceğiyle de ilintilidir.

Daha önce "Operasyonun hedefinde ne var?" ve "Demirtaş alkışından Bekaroğlu CHP'sine giden yol" başlıklı yazılarımızda değinmiştik. Bir kez daha hatırlatmakta yarar var. 

Türkiye'ye ilişkin yeni projeler gündemdedir. "AKP'siz İkinci Cumhuriyet"in, "Tayyip Erdoğan'sız AKP"nin, "CHP-HDP eksenli bir siyasi hat"tın mümkün olup olamayacağı sorgulanmaktadır.

Öte yandan, bundan 15 yıl öncesine göre, emperyalizmin bir plan hazırlayıp hayata geçirme kapasitesi mutlak şekilde zayıflamıştır. 

Ciddi bir siyasi aktör olan AKP, gücünü bu zayıflığı doğru şekilde değerlendirme başarısından almaktadır.   
 
Ancak...
 
AKP'nin bu en büyük gücü, AKP de dahil düzen aktörlerinin en büyük zaafıdır.
 
Emperyalizmin ideolojik-siyasi-iktisadi krizi ve İkinci Cumhuriyet Türkiyesi'nin daha kuruluş aşamasında karşı karşıya olduğu krizler, AKP'yi bir dizi başlıkta pedala basmazsa devrilecek bir bisiklet sürücüsüne çevirmiş, iktisadi güvenceleri pek zayıf ve sonu olmayan bir gerilim siyasetine mahkum bırakmıştır. 
 
Düzenin diğer aktörleri açısından ise, "Yeni Türkiye" iktidarsızlık anlamına gelmektedir. Ortaya çıkan tabloda AKP dışı bir aktörün ya da Tayyip Erdoğan'sız bir tür AKP'nin iktidarını uzun süreli sağlamlaştırabilmesi, kendine bu bakımdan dayanaklar bulabilmesi pek mümkün görünmemektedir. 
 
Çok yönlü kriz, bir dönüşümün habercisidir. 
 
Buna dilerseniz restorasyon diyebilirsiniz. 
 
Restorasyonun karşılığı "Turuncu Devrim" mi olacaktır? Kimi çevreler bu ihtimali dillendirmektedir. 
 
Türkiye, emperyalizm güdümlü bir dönüşümü, "karşı-devrim" şeklinde AKP iktidarıyla yaşamıştır. Olup olabileceği budur... 
 
Bu satırların yazarının iddiası şudur ki, her ne şekilde hayata geçirilirse geçirilsin, restorasyonun temelleri zayıf kalmaya mahkumdur. 
 
İddia elbette, tek taraflı değildir. Sosyalistlerin ne yapacağı ile doğrudan ilgilidir. 
 
AKP'nin iktidardan alaşağı edilişinde imzası olan, "amasız fakatsız" gericilik karşıtı, emperyalist komuta merkezleriyle bağını koparmış, yaklaşmakta olan sınıf hareketliliğine yanıt üretebilmiş, gençlerin ve kadınların özgürlük arayışını temsil eden, yeni bir yurttaşlık bilincini örgütlemiş bir sol, siyaset sahnesinde turuncuya yer bırakmayacaktır.
 
Ancak sosyalist solun bir konu üzerinde daha fazla kafa yorması gerekir: İktidar. Bu memleketin iktidar aygıtları, iktidar değişikliklerindeki özgünlükler, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e, Cumhuriyet'ten İkinci Cumhuriyet'e geçişlerdeki dinamikler, İkinci Cumhuriyet'in klasik iktidar denklemini nasıl değiştirdiği sosyalistler açısından ihmal edilemeyecek öneme sahip çalışma ve üretim alanlarıdır. Daha önce yazılmıştı, tekrar edelim, bu krizlerle malul geçiş döneminde sosyalistler iktidar üzerine daha çok kafa yormalıdır.