Nesnel dünya ve insan arasındaki etkileşimi (insanın eylemini) kavramıyor ve tarihin amacını, en tepede oturup karar veren, her şeye hakim soyut bir gücün (tanrı) belirlediğine inanıyor olsaydık, ben bu yüce gücün Ortadoğu halklarına sevgisizlik beslediğini düşünürdüm. Öyle ya, sevseydi orayı bir mezarlığa dönüştürür müydü?
Ancak bu bölgede onyıllardır süren savaşları, yüzbinlerce insanın neden öldüğünü, toplumsal cehaleti açıklayacak bir maddeci yönteme ve emperyalizm, sömürü, sınıf, kâr gibi kolaylaştırıcı kavramlara sahibiz...
Emperyalizmin Ortadoğu'ya yaptığı en büyük kötülük, laikliği ve yurttaşlık ideolojisini temsil eden iktidar anlayışını yıkmak oldu. Bunu salt kötülük olsun diye yapmadı kuşkusuz, hegemonya arayışı, gericiliğe yaslanma, dizginlenemeyen kâr hırsı, kapitalizm bütün kötülüklerin anasıydı...
Laiklik ve halkları, inançları bir arada yaşatan yurttaşlık ideolojisi... Şam'daki küçük iktidarın direnişine bu nedenle bir onur atfedip o direnişi sahipleniyoruz...
*****
Ortadoğu'nun yeni dönemini anlamak için bir matris oluşturup ilişkileri, düşmanlıkları, çelişkileri belirlemeye çalışsak, bu yazının sınırlarında işin içinden çıkamayız. O nedenle, şarkıda söylediği gibi herkesin her şeyleştiği, her şeyin herkesleştiği “Yeni Ortadoğu”da önce Irak'taki gelişmeleri ve esas özneleri anlamaya çalışalım.
1- Bağdat: Her ne kadar resmi olarak Irak henüz bölünmemiş olsa da, bu ülkedeki siyasi tablodan bahsederken fiziki ve iradi bölünmüşlüğü veri almak durumundayız.
IŞİD'in 10 Haziran'da Musul'u ele geçirmesinden sonra Irak'taki dengeler tamamen bozulmuş, Musul ve Kerkük'ün Bağdat'ın kontrolünden çıkması, son başbakan Nuri El Maliki için de son darbe olmuştu. IŞİD'in yok ettiği hayatları fırsata çeviren ABD, diğer Şii örgütlenmelerin de marifetiyle Ağustos ayı başında Maliki'yi kızağa çekerek yerine Haydar El Abadi'nin geçmesini sağladı.
Şimdi akıllarda şu soru var, Abadi'nin Cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurma görevine atanması Irak'taki gerilimleri makul seviyelere çekip ülke bütünlüğünü sağlayabilir mi?
Bu söylenenin gerçekleşmesi Irak'taki mevcut tabloya bakıldığında zor görünüyor. Abadi'nin hükümeti kurmak için son günleri yaklaştı ve ne Kürtlerle ne Sünnilerle henüz bir uzlaşma sağlayabilmiş değil. Sünni aşiretlerin önemli bir kısmı hâlâ IŞİD destekçisi konumunda.
Mesud Barzani ise Abadi'nin Irak'ın krizlerini çözmek için son fırsat olduğunu ancak şartları kabul edilirse hükümette görev alacaklarını söyleyerek taviz vermeyeceğinin işaretini verdi.
Özetle, ABD, Türkiye ve diğer devletlerin Irak'ın bütünlüğünü desteklediklerini söyleyip arkadan iş çevirmeleri ve ülkeyi parçalanmaya doğru götüren politikalarına, Barzani hükümetinin güçlenmesi ve IŞİD'in varlığı da eklenince, Bağdat'ın bir hükümet kurmayı başarsa bile mevcut kaosu bitirmesi ve Irak'ın bütünlüğünü sağlaması kolay görünmüyor.
2- IŞİD ve emperyalizm: Bu ikisini birbirinden ayırma gafletine düşemeyiz.
Terör ve katliamla sömürgecilik arasında (IŞİD ve emperyalizm arasında) simbiyotik bir ilişki var. IŞİD emperyalizmin desteği ve göz yummasıyla büyüdü ve bölgeye dönük yeni bir müdahalenin zeminini hazırladı.
ABD'nin başını çekeceği emperyalist bloğun, önümüzdeki kısa dönemde “Ortadoğu'daki teröre karşı bir özgürlük stratejisi” oluşturup, İran, Suriye ve Türkiye'yi de dahil ederek bütün öznelere ayar vermeye çalışacağını öngörmek zor değil. Obama'nın, IŞİD'e karşı “gözümüzü korkutamazlar” ve “adalet tecelli edecek” şeklindeki açıklamasını da yeni bir NATO operasyonunun haberi olarak okuyabiliriz.
Öte yandan, Irak'ın bütünlüğü sağlanamazsa emperyalist devletlerin tercihi, Suriye'nin kuzeyinden Irak'ın kuzeyine, oradan İran'a uzanacak bir hatta oturan “Kürdistan”a yaslanmak olarak yedekleniyor. Petrol gemilerine sağlanan özgürlük, Barzani hükümetine gönderilen asker ve silah desteği, Kürt devletine karşı olduğunu söyleyen Almanya'nın birkaç günde çark edip silah yollama kararı alması, Erbil'e yapılan onlarca resmi ziyaret ve başka birçok gelişme bunu gösteriyor.
3- Güney Kürdistan: Bu bölgedeki bağımsızlık tartışmaları Maliki hükümetiyle yaşanan petrol geliri anlaşmazlığı nedeniyle Mayıs ayında yoğunlaşmış, geçtiğimiz ay ise en üst düzeye çıkmıştı. Kerkük'ün piyangodan çıkar gibi Kürtlerin eline geçmesi, IŞİD'e karşı oluşmaya başlayan Kürt birliği, Barzani'nin bağımsızlık referandumu kararı, Erbil'de, Süleymaniye'de yapılan bağımsızlık karnavalları “Bağımsız Kürdistan” için ciddi bir kamuoyu ilgi ve desteğine yol açtı. Barzani BBC, CNN gibi kuruluşlara ve kendisini ziyaret eden birçok devlet temsilcisine “Son zamanlarda olan her şey bağımsızlığa ulaşmanın Kürdistan'ın hakkı olduğunu gösteriyor. Bundan sonra bağımsızlığın amacımız olduğunu saklamayacağız” şeklinde açıklamalar yaptı.
Peki mümkün mü? Bağımsızlık ilan etmek için ekonomik ve siyasi yeterlilikleri var mı?
Irak Kürdistanı'nın yıllık petrol geliri dört, yıllık gideri ise sekiz milyar dolar. Aradaki açığı, günlük 120 ila 150 bin varil olan petrol üretimini 500 bin varile çıkararak kapatmayı hedefliyorlar. Para işi böyle, siyasi ihtiyaç ise bağımsızlık ilanını tanıyacak devlettir. Ortadoğu'nun yeni döneminde Türkiye ve PKK hareketinin yerini sonraki yazıya bırakalım ama şunu iddia edebiliriz: “Irak Kürdistanı'nın bağımsızlık ilanını ilk tanıyacak ülkelerden birisi Türkiye'dir.”
Kürt hareketi ve HDP'nin tavrı ne mi olur? Selahattin Demirtaş üç gün önceki bir söyleşisinde bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Güney Kürdistan’ın bağımsızlığını parti olarak destekleriz. Kürtlerin de kendi kaderini tayin hakkı olduğu gibi bağımsız devlet kurma hakkı da vardır.”
Elbette devlet kurmak turşu kurmaktan daha zordur. (IŞİD'in turşu yasağından sonra Ortadoğu için böyle bir örnekleme yapabilirim sanıyorum.) Barzani hükümeti için ilanın koşullarının olgunlaşması birkaç yılı bulabilir ama bağımsızlığı masada tuttukları ve bu kararın Türkiye'yi yakından ilgilendirdiği de sır değil.