Saray Rejimi tanımı artık sol hareketteki çoğu kesim tarafından kullanılıyor. Bu, Saray Rejimi ifadesinin hem propaganda dili açısından yerinde bir tercih olduğunu, hem de mevcut rejim inşasının karakteristik yanlarını isabetle tarif ettiğini gösteriyor.
Zaten hemen her gün iktidarın tümüyle Saray’da toplanması sürecinin bir başka örneğine veya evresine de tanık oluyoruz. İşte, geçtiğimiz hafta Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nın yanı sıra AKP Genel Başkanlığı’nı da üstlenmesi, bu örneklerden biriydi.
Kimi zaman fiili uygulamalarla, kimi zamansa yasal düzenlemelerle gerçekleştirilen dönüşümlerin sonucunda, bir iktidar aygıtı olarak düşünülebilecek ne varsa sistematik bir biçimde Saray’a bağlanmakta, Saray’ın denetimi ve dümeni altına sokulmaktadır.
Yasama, yürütme, yargı, maliye, hariciye, emniyet, silahlı kuvvetler, eğitim, sağlık, bayındırlık işleri, yerel yönetimler; en büyüğünden en küçüğüne kadar bir iktidar aygıtı olarak devletin tüm parçaları ve fonksiyonları tek elde toplanmaktadır.
Öyle ki, Türkiye’de siyasetin, ideolojinin, kültürün ve gündelik yaşamın Saray’ın çizdiği çerçeve dışında kalan parçalarına en küçük müsamaha gösterilmeyecek, bu çerçevenin dışına çıkmaya yeltenenler de hizaya getirilecektir.
Bütün bu yaşananlara “rejim değişikliği” dememizin nedeni de budur.
***
Saray’a bağlananlar arasında CHP üst yönetimi de vardır.
Basiretsizlikten ya da beceriksizlikten de değil.
CHP üst yönetimi, bir “rejim değişikliği” ile karşı karşıya olduğumuzu anlamıştır anlamasına, ama bu tabloda aynı zamanda devletin de yeniden yapılandırıldığını görmüş ve yönünü “devlet”ten yana tayin etmiştir.
Rejim değişmektedir. Rejimin değişmesi demek, devlet aygıtının yeniden yapılanması demektir. Erdoğan devletin mevcut zeminini ortadan kaldırıp, yeni rejimin devletini yeni bir “uzam”da konumlandırmakta, kendi çıkarları doğrultusunda parçaları söküp monte etmektedir.
İşte CHP üst yönetimi, yeni devletin şantiyesine, sınırları Saray tarafından çizilen iktidar uzamına yerleşmeyi tercih etmiştir.
Bu uzam, Saray’ın fiziksel sınırlarından ibaret değildir; ancak fiziksel olmaması gerçek olmadığı anlamına da gelmemektedir. Hayali değil, basbayağı gerçektir. Değerler, fikirler, ilişkiler, anlamlar, davranışlar, tarzlar yeşerten bir zemindir; “devlet”in kök salacağı topraktır.
CHP üst yönetimi AKP’yi veya Erdoğan’ı değil belki ama “devlet”i takip etmek üzere Saray’ın yoluna düşmüştür.
Erdoğan’ın “tıpış tıpış geldiler, gelecekler” deyip durmasının anlamı da budur.
***
Eğer genel bir model olarak düşünürsek, yeni rejimin ve iktidar aygıtının bu biçimde kurulması bir noktaya kadar doğaldır. Her rejim, kendi egemenliğini ve araçlarını sınırları belirlenmiş bir zemin üzerinde kurar ve bu zemin yeni rejime karakterini ve rengini verir.
Bu durumun önceki örneklerden, mesela 1923’te ilan edilen Cumhuriyet rejiminden farkı, ilerici bir hamleye dayanmaması anlamında gayrimeşru oluşudur.
Dolayısıyla, ister düzen içi olsun ister düzen dışı, Türkiye’de AKP/Saray karşıtı bir muhalefetin (mücadelenin bile değil, en basit anlamıyla muhalefetin) mevcut Saray zeminini, yeni iktidar uzamını kabullenerek varlığını sürdürmesi imkansızdır.
Yeni rejimin baştan sona gayrimeşru (üstelik bir hırsızlık eseri) olması nedeniyle, rejimin verili zemininde, iktidar uzamının içinde anlamlı ve sahici bir muhalefet pozisyonu bulma olasılığı yoktur.
O halde, siyasette, ideolojide, kültürde ve gündelik yaşamda “Saray-dışı” bir zemin, gerici rejimin karşısında ilerici bir uzam yaratmak, AKP/Saray Rejimi ile mücadelenin öncelikli görevlerindendir.
***
Türkiye, ortak bir zemine yerleşmiş partilerin birbiriyle yarıştığı, birbirine muhalefet edip hükümet olmaya çalıştığı bir siyasal coğrafya olmaktan çıkmıştır. Ne ortak bir zemin kalmıştır geriye, ne de içerden gelip hükümete geçmek.
Türkiye’nin siyasal coğrafyası artık çok daha kökten bir uçurumla, iki taraf arasında köprü kurulması imkansız bir uçurumla yarılmıştır.
Saray-dışı bir zeminin ve uzamın yaratılamadığı durumda aradaki uçurum kapanacak, Saray Rejimi karanlık bir boşluk gibi bütün ülkeyi yutacaktır.
Bir tarafında Saray bulunan bu uçurumun diğer tarafı ise Saray-dışı’dır, öyle olmak zorundadır.
Türkiye’nin kurtuluşu için ihtiyaç duyulanların yeşereceği zemin işte bu Saray-dışıdır.