Yugoslavya deneyimi kendisini solda tanımlayan birçok kişi tarafından ayrı bir yerde tutulur. Yugoslavya ve Tito birçokları için sosyalizmin gülen, insanî yüzüdür. Yugoslavya’nın dağılmasından sonra yaşanan trajedi ise sadece ve sadece dış güçler tarafından desteklenen milliyetçilerin eseridir.
Milliyetçilerin dış güçler tarafından desteklendiğini kimse inkâr edemez. Başta Almanya olmak üzere, Batı’nın Yugoslavya’nın dağılma sürecinde oynadığı rolü ve bu kanlı süreçteki etkisi yadsınamaz. Fakat, 1973 Anayasası ile konfederatif bir yapıya dönüştürülen Yugoslavya’daki özyönetim uygulamasının doğal olarak böylesine bir sonuca evrilmeyeceğini düşünmek biraz saflık olur.
Hele ki SSCB dağıldıktan ve emperyalizmin sosyalizmin güleryüzlü sürümüne bile tahammülünün olmadığı bir dönemde...
Yugoslavya’nın dağılmasının üzerinden çeyrek yüzyıl geçmesine rağmen, o döneme dair anılar yaşatılmaya devam ediliyor. Hemen hemen her eski Yugoslav ülkesinde Yugoslavya dönemine ait bir emare, o dönemin anısını yaşatan bir kafetarya ya da bir anıt korunmaya devam ediliyor, hatta kimi zaman yenileri yapılıyor. Saraybosna’da Devrim Müzesi’nin alt katındaki bahçedeki Tito Kafe, bahçesindeki İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma toplarla, tanklarla oldukça popüler bir mekan olarak biliniyor. Her sene Tito’nun doğumgününde havai fişeklerle anma etkinliği yapılır. Saraybosna kent merkezindeki ana caddenin Mareşal Tito Bulvarı olduğunu düşündüğümüzde bu pek de şaşırtıcı değil. Dahası, Saraybosna’da birkaç ex-Yu kafe ve bir de üniversite bahçesinde Tito anıtı bulunuyor.
Ex-YU, “Eski Yugoslavya” teriminin popüler kültürdeki kısaltılmış şeklidir. Sadece Saraybosna’da değil, Sırbistan’ın farklı kentlerinde de ex-YU mekanlara sıkça rastlanır. Hatta Yugoslavya’dan ilk ayrılan Slovenya’da bile bulunur bu mekanlar.
Günümüzde, eski Yugoslav ülkelerinde saklı tutulmayan bir “Yugoslavya nostaljisi” yani kısaca tanımlandığı şekliyle Yugonostalji var. Putin’in kaymağını yediği SSCB nostaljisi ya da “Ostalgie” olarak bilinen Demokratik Almanya nostaljisinden farklı olarak Yugonostalji sadece eski partizanlar, Yugoslavya’nın en şaşalı döneminde yaşamış ihtiyarların kalbinde değil, Yugoslavya’yı hiç görmemiş gençler tarafından da yaşatılıyor.
Öyle bir ülke düşünün: Liderinizin cenazesine 122 ülkenin lideri gelmiş. Kralı, cumhurbaşkanı...
Şurası çok açık: Bir daha böylesine bir şaşalı cenaze töreni ne Sırbistan’da, ne de Hırvatistan’da, ne Slovenya’da, ne de Bosna’da, ne de Karadağ, Makedonya ya da Kosova’da olmaz.
Düşünün! 22 milyonluk, sadece Avrupa’nın değil, dünyanın en saygın, önde gelen ülkelerinden birisinin vatandaşısınız. Lideriniz “Bağlantısızlar Hareketi”nin de önderi ve sadece Batı değil Sovyet Bloğu ülkelerinde de prestijle bilinen bir lider. Önemli bir ordunuz, ciddi bir ekonominiz var ve birden “pufff”... Slovenya gibi, ismi bile başka ülkelerle karıştırılan 2 milyonluk bir klostrofobik bir ülkenin ya da Hırvatistan gibi sadece futboluyla bilinen bir ülkenin vatandaşısınız, ki bu ikisi günümüzde AB üyesi olan ve eski Yugoslavya’nın kaymağını en çok yiyen iki ülke. Ya da Bosna gibi hâlâ istikrarsız bir ülkenin, ya da Makedonya gibi hâlâ resmî adıyla dünyanın yarısı tarafından tanınmayan, ya da Sırbistan gibi sürekli küçülmeye devam eden, Kosova gibi mafyanın egemen olduğu ya da Karadağ gibi çizgi roman fonundaki uydurma bir ülkeye benzeyen bir ülkenin vatandaşısınız... Siz de olsanız özlemez misiniz Yugoslavya’yı?
Bir de madalyonun öteki yüzü var: Yugonostaljinin görece popüler bir eğilim olduğu bir coğrafyada sınıf hareketinin, sosyalist partilerin bu kadar güçsüz, etkisiz olması.
Yugonostalji kuşkusuz ki siyasî bir emare değil, hatta biraz da anakronik bir emare. Anakronikliği Yugoslavya deneyiminin, özyönetim uygulamasının ve hatta Tito’nun sorgulanmamasından, eleştiri ve özeleştiri sürecinden muaf tutulmasından kaynaklanıyor. Yugoslavya özlemi, SSCB’ye karşı duran bir “sosyalist” ülkeye aktarılan kredilerin ortaya çıkardığı bir refah kültürüne duyulan özlemden başka bir şey değil.
Bunun ayırımına varmak ve popüler kültürde yaşatılan Yugonostaljinin, siyasî bir etkisinin, yansımasının olmadığını, bilâkis eski Yugoslavya coğrafyasındaki sınıf hareketinin, sosyalist mücadelenin önünü tıkayan en önemli mefhumlardan biri olduğunu kabul etmek gerekiyor.
http://yugoslavyayazilari.blogspot.ba/