İki kavramın güncelliği

Geçenlerde sanal ortamda muhatap olduğumuz bir sorudur: “Yazılarınızda ‘eşitsiz ve birleşik gelişme’ kavramını kullanıyorsunuz. Oysa Lenin bu kavramı hiç kullanmaz, sadece ‘eşitsiz gelişme’ der… Yani siz şimdi bu durumda…”

Yani bu durumda “Troçkist” olmuş oluyorduk…

“Zaten şimdiye kadar neler olmuş olmadık ki” deyip geçilebilirdi; ama kavramın üzerinde durmaya değer önemi vardır. 

Peşinen söyleyelim: “Birleşik” öğesi katılmayan “eşitsiz gelişme” kendi başına yetersiz kalır, istatistiksel bir duruma indirgenebilir ve özneyi can alıcı önemde bir nosyondan, “bütünsellikten” uzaklaştırabilir. 

Aslında basittir: Eşitsiz gelişen öğeler karşılıklı etkileşim içindedir; “geride” olan “ileride” olanı, “ileride” olan da “geride” olanı kendine doğru çeken etkiler yaratır ve hepsi birlikte bize kendi dinamikleriyle birlikte bütünselliği verir. Bütünselliğin algılanması, başka işlerle iştigal edenler bir yana, var olanı değiştirmeyi kafasına koymuş özneler açısından da büyük önem taşır. 

Öbür türlü “a, bak şu öbüründen daha ileride, bu ise diğerlerinden geri kalmış” gibisinden gözlemlerle yetinilir ve öyle kalınır. 

***

“O zaman Allah bilir, siz ‘sürekli devrim’ de dersiniz…”

Hımmm…

Bu, biraz daha “farklı”. 

Bir kere “sürekli devrim” kavramının, Parvus’un “fikir babalığına” ilişkin tartışmalar bir yana Troçki’nin icadı olmadığı bilinmelidir.  Marx ve Engels tarafından kaleme alınan  “Komünist Liga’ya Çağrı”nın (Mart 1850) “Savaş naraları Sürekli Devrim olmalıdır” diye bittiği unutulmasın. Ayrıca, daha öncesi de vardır: Engels’in 1848-1850 dönemi yazıları (Neue Rhenische Zeitung makaleleri) arasında yer alan, örneğin “Fransız işçi sınıfı ve başkanlık seçimleri” (1848) ve “Macar mücadelesi” (1849) bu kavrama “sürekli devrim” ya da “süreklilik içinde devrim” şeklinde yer vermektedir. 

Burada da karmaşık bir durum yoktur. Burjuva devrimler dönemidir ve kastedilen özetle şudur: Burjuvazinin kalantor kesimlerinden küçük burjuvaziye ve “burjuva demokratlara” uzanan çeşitli sınıfsal unsurların soluğu tükettiği her uğrakta devrimin proletarya tarafından ileriye taşınması…       

***

Şimdi sorulacaktır: “Bütün bunların güncel mücadelemiz açısından mana ve ehemmiyeti?”

Sırasıyla şöyle: 

Eşitsiz ve birleşik gelişme 

Sadece eşitsiz gelişme varsa, AKP gericiliği karşısında yerleşik ve evrensel burjuva demokrat değerlere, burjuva modernliğine, Cumhuriyet ideolojisine ya da “Kemalizm’e” geri dönülmesi için uğraşalım… 

Sadece eşitsiz gelişme varsa, sermaye sınıfına “AKP rejiminin kendisine de ters yanlar içerdiğini” anlatıp bu sınıfı ikna etmeye çalışalım…  

Sadece eşitsiz gelişme varsa, Türkiye sosyalist hareketi “gelişmiş” bir siyasal oluşum olarak Kürt siyasetine amasız fakatsız tabi olsun…

Sadece eşitsiz gelişme varsa “cephemizi” Mevlevi tarzda örelim: “Gel, gel, ne olursan ol yine gel, ister kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel…”

Vesaire…

Yok, eğer eşitsizin yanında bir de “birleşik” olacaksa, çok daha başka imkân ve olasılıkların hesaba katılması gerekecektir. Örneğin, süreç içinde yer alan belirli tarafların baştaki konumlarından daha ileriye ve daha geriye gidenler şeklinde kendi içlerinde ayrışmaları gibi… Örneğin, dün “düz Cumhuriyetçi” görünenlerin, bugün AKP rejimine adapte olmaya çalışanlarla eskisine göre çok daha ileriye bakanlar şeklinde bir yarılma yaşamaları gibi…

Bugünkü Kürt siyaseti için de benzer bir süreç öngörülebilir…

Özetle, bu söylenenler “sıçrama” imkânları demektir; sıçrama, bugünküne göre çok daha ileri bir düzleme doğru da olabilir, daha sonraları “devrime” doğru da…

“Devrime doğru” olursa?

“Sürekli devrim”: 

Evet, burjuva devrimler dönemi çok gerilerde kalmıştır. 

Gelgelelim, ileride yaşanacak devrimci “ortamlarda” ve “durumlarda” aynı kavramın bu kez sosyalist devrim bağlamında ve o çerçevede yeni bir içerik kazanması olasılığını kim yok sayabilir? 

Türkiye’de devrim sürecinin düz bir çizgide, çok net biçimde kristalize olmuş taraflarla değil geçişkenliklerle, birbirini izleyen saf değiştirmelerle, “davetsiz misafirlerle” gelişip olgunlaşması çok daha büyük bir olasılıktır. Bu olasılık, her özel konjonktürü ileriye taşıma zorunluluğuna işaret etmektedir.    

AKP rejiminin ya da onu izleyecek herhangi bir burjuva düzenin bize “sürülmüş”, ekilmeye (sosyalizme) hazır bir toprak bırakmayacağı kesindir. Dolayısıyla, ileriye gitmek isteyen her devrimci hamle bunu yaparken çok daha fazla “eskiden kalma”, “kendi asli görevi olmayan” işlerle uğraşmak zorunda kalacaktır. Ama “önce bunlara odaklanalım, sosyalizmin şimdi sırası değil” demeden…   

***

Sonuçta, ikincisi (sürekli devrim) henüz gündemde görünmese bile bu iki kavramın Türkiye sosyalist hareketi açısından güncel önemi ve anlamı vardır. Öyle “ya bize şunu derlerse diye” uzak durulacak kavramlar değildir. Ayrıca, iki kavram birbiriyle hem teorik hem de pratik düzlemde bağlantılıdır. 

“Eşitsiz ve birleşik” diyorsak devrimin sürekliliğini sosyalizm bağlamında bugünden kurgulamak gerekir…

Yarının devriminde “süreklilik” öngörüyorsak da, bunun karşılığını şimdiden vermeye başlamak gerekir…