Birleşik Haziran Hareketi’nin; ENSAR VAKFI’nın kapatılması ve tecavüze göz yuman sorumluların yargılanmaları amacıyla, başlatmış olduğu imza kampanyasını, Haziran Türkiye Yürütmesi’nden Levent Turhan Gümüş, Haziran Eğitim Komisyonu’ndan Yasemin Şenkal ve Haziran İstanbul İl Yürütmesi’nden Serkan Atak ile konuştuk.
Yesemin Şenkal: “Bu kampanya; bizim gibi eğitimin gericileştirilmesine, dinselleştirilmesine, ticarileştirilmesine boyun eğmeyen, karşı duran, direnç gösteren yurttaşlarımızın bizimle yürümesine bir çağrıdır. “
İleri Haber: “Ensar Vakfı Kapatılsın!” imza kampanyasına geçmeden önce, Haziran Eğitim Komisyonunun işleyişi ve bugüne kadar yapmış olduğu çalışmalardan söz ederek başlayalım.
Yasemin Şenkal: 2015 Ağustos ayı Kadıköy meclis toplantısından çıkan iradeyle 3 kişiyle yola çıkan Haziran Kadıköy Eğitim Komisyonu, eğitim alanındaki mücadeleyi iki ay içinde önce il geneline sonra da Türkiye geneline yaymayı başardı.Komisyonun şu an Haziran adına eğitim ve laiklik başlıkları altında siyaset üretmeye başlaması tam da Haziran ruhuna ve örgütlenme anlayışına uygun olarak gerçekleşmiştir. Yerellerde meclisler üzerinden alınan kararların yine yerellerde yaygınlaşması ve aşağıdan yukarı gerçekleştirilen bir örgütlenme anlayışıyla işlerlik kazanması önermesinin pratikteki karşılığıdır Eğitim Komisyonu.
İlk eylemini okulların açıldığı gün #Ayaktayız hashtagiyle sosyal medyada TT olarak gerçekleştirdi. Haziran İstanbul İl Eğitim Komisyonu’nun birlikte gerçekleştirdiği ilk büyük eylem 22 Kasım günü 5 ilde eşzamanlı gerçekleştirdiği “24 Kasım’ı Tanımıyoruz!” eylemi oldu. Eylem, Gezi Ayaklanması’ndan itibaren devlet politikaları nedeniyle kaybettiğimiz 5 farklı ildeki öğretmenleri mezarları başında anma şeklinde gerçekleştirildi.
Haziran İstanbul İl Eğitim Komisyonu’nun gerçekleştirdiği ikinci büyük örgütlenme, il genelinde “Eğitim Kürsüsü”nü kurmak oldu. Eğitimin öznelerini bir araya getiren kürsünün, eğitime dair bu öznelerin sorunlarını dile getirme ve çözüm üretme konusunda iyi bir araç olduğunu düşünüyoruz. Bu çalışmadan çıkan yol haritası ve Ankara, Bursa, İzmir’de çalışma başlatan komisyonlarla iletişim geliştiren bu komisyon, Haziran’ın örgütlenme başlıklarından biri olan Laiklik talebinin dillendirilmesi ve bu kazanımın örgütlenmesi ayağında emek veren Haziran Eğitim Komisyonu’na dönüşmüş oldu.
7 Şubat 2016 tarihinde İstanbul’da gerçekleştirilen basın açıklamasıyla, Haziran Eğitim Komisyonu üzerinden Birleşik Haziran Hareketi’nin “Gericiliğe Karşı Laiklik Barikatına Omuz Ver!” çağrısı yapılmış oldu. Takip eden haftalar içinde de meclislerimizin olduğu hemen her ildelaikliğin kazanılmasına yönelik panel-forumlar organize edildi. Komisyon, sübyan okulları, değerler eğitimi gibi eğitimde dinselleşmeyi getiren uygulamaları video kanalları, sosyal ve basılı medya araçları yardımıyla halka duyuran ifşa çalışmalarını sürdürmektedir.
Bir taraftan teorik çalışmaları gerçekleştirirken diğer taraftan meclisleri, sokağı örgütlemeyi hedefledik. Bu konuda komisyonun kat ettiği yol üzerinden Türkiye Yürütmesi, "Omuz Ver Kampanyası"nda başlığa çıkarttığı "Laikliğin Kazanılması" saptamasının doğal bir tamamlayıcısı olarak örgütlü olunan tüm yerellerde "Laiklik İçin Mücadele Komiteleri" kurulması kararı almıştır.
İlgili kararla uyumlu bir şekilde; Beykoz’daki bir lisede “pantalon giyen öğrenciye şehvet duyuyorum” diyen gerici, dinci öğretmenin ceza alması, görevden uzaklaştırılması için velilerle birlikte suç duyurularında bulunup, protesto eylemleri, imza kampanyaları düzenledik. Tacizci öğretmenin okuldaki görevinden alınması kazanımın ilk adımı oldu. Bu vakanın komisyon tarafından takibi devam ediyor. Sonuç alana kadar mücadeleyi sürdürmekte kararlıyız.
45 çocuğun tecavüze uğramasıyla gerici-dinci zihniyeti tekrar gündeme getiren Ensar Vakfı’na yönelik kapatılma talebiyle sokakta birçok çalışma yaptık. Aynı zamanda vakfın ilişkide bulunduğu kurum ve kişileri araştırarak, gerici zihniyetin ördüğü ağın tam ortasında yer alan Ensar Vakfı’nın tecavüzcü zihniyetini ifşa eden Ensar İlişkiler Ağı’nı ortaya çıkardık. Haziran Eğitim Komisyonu’nun ortaya çıkardığı harita Birgün Gazetesi’nde yayınlanarak gündem belirlemiştir.
17 Nisan’da bu ülke aydınlanmasında önemli bir yer tutan Köy Enstitüleri'nin kuruluş yıldönümünde bu okullarda yetişmiş eğitim emekçilerini bir araya getiren bir panel-forum düzenledik.
1 Mayıs’ta eğitim emekçileri olarak meydanlarda, Haziran saflarında taleplerimizi dillendirirken, 8 Mayıs Büyük İstanbul Buluşması’nda Ensar Vakfı’nın kapatılmasına yönelik imza kampanyasının startını verdik. O günden itibaren de Türkiye çapında tüm ilçe meclislerinin açtığı imza masalarıyla “gericiliğe karşı laiklik” barikatını büyütmeye çalışıyoruz.
İ.H.: Karaman’da çocuklara tecavüz edildiğinin ortaya çıkmasıyla, gündeme gelen Ensar Vakfı’na karşı mücadele sürecini bize kısaca anlatabilir misiniz?
Y.S.: Eğitimde gericileşmenin önünü açan 4+4+4 sistemine karşı yürüttüğümüz çalışmalar içinde imam hatipleşmeye, zorunlu/seçmeli din dersleri dayatmasına, müfredatın içinin boşaltılması ve içeriğin dinselleştirilmesine, gerici-dinci kadrolaşmaya karşı verdiğimiz mücadeleye yenilerinin eklenmesine neden oldu diyebiliriz. Bu sistemi nitelendirirkenkullandığımız “gerici, dinci, mezhepçi, cinsiyetçi, vs.” sıfatlarına bir de “tecavüzcü”eklendi.
Karaman olayı, vakıflar ve iktidar kurumlarının ilişkisiyle beslenen gerici kuşatmayı ret eden, ses çıkaran, tepki geliştiren bizlerin dışındaki bir kitlenin irkilmesine ve harekete geçmesine neden oldu.
AKP’nin iktidara gelmesinden itibaren ivme kazanan ancak 2012 yılında 4+4+4 sistemine geçilmesi ve 2014 yılında Diyanet ve dinci vakıfların MEB’le protokoller imzalamasına olanak sağlayan yönetmelik değişikliği ile tavan yapan gerici ideolojinin körpe zihinlerde yarattığı yıkıcı etki bugün hepimizin kendisini sorgulamasına neden olmaktadır. Bugün çocuklarımızın zihinlerinin ve bedenlerinin örselenmesi, Haziran ayaklanmasına kadar çıkaramadığımız seslerin, kuramadığımız barikatların, dağıtamadığımız ve suskunluğumuzla büyüttüğümüz bu karanlığın diyeti olmuştur. Tam da bu noktada boyun eğmeyeceğimizi, laikliği kazanmak için gericiliğe karşı kurduğumuz barikatı büyütmeye kararlı olduğumuzu söylemek istiyorum.
MEB, Diyanet ve dinci vakıflardan oluşan “şerüçgeni”nin AKP’nin ideolojik zemini üzerinde yükselttiği gerici örgütlenmenin sadece görünen yüzüdür Ensar! Son yaşananlarla birlikte bu şerhin simgesi olmuştur aslında. Ensar Vakfı şubelerinin önünde, meydanlarda, sokaklarda gerçekleştirdiğimiz propagandalar; okullarda yaptıkları çalışmalara engel oluşlar, bu simge özelinde tüm bu gerici örgütlenmeye bir karşı duruştur. Ülke genelinde yürüttüğümüz “Ensar Vakfı Kapatılsın İmza Kampanyası” da bu karşı duruşu hep birlikte gerçekleştirebileceğimizin simgesi olacak diye umuyoruz.
Eğitimdeki gericileşmeye karşı sürdürmüş olduğumuz mücadeleyi; Sübyan Okulları'yla okul öncesi yaştaki çocukların körpe zihin ve bedenlerini kapatmayı, "değerler eğitimi" uygulamasıyla hurafe ve bilim karşıtı uygulamaları yaygınlaştırmayı ve tüm okulları imam hatipleştirmeyi hedefleyen dinci karanlığa karşı duruşu, laikliğin kazanılmasına kadar kararlılıkla sürdüreceğimizi ifade etmek istiyorum.
İ.H.: Bu süreçte Ensar Vakfı ilişkilerine dair bir harita hazırladınız ve Birgün gazetesinin manşetinden ülke gündemine girdi. Ardından, açığa çıkan skandalların ardı arkası kesilmedi. Bize yaşanılanların ülke genelindeki durumundan ve iktidarla olan ilişkisinden biraz bahsedebilir misiniz?
Y.Ş.: Vakıfların gericiliğin örgütlenmesindeki rolü, aslında daha Karaman olayı patlamadan önce Eğitim Komisyonu’nda masaya yatırdığımız bir konuydu. Sosyal medyada ve bazı haber portallarına konu olan Sübyan okulları gerçeğini yansıtan videolarımız, değerler eğitimi adı altında okullarda sürdürülen gerici faaliyetleri ifşa çalışmalarımız bunun ürünüydü aslında. Ancak Karaman olayıyla birlikte çalışmalarımızı Ensar Vakfı üzerinde yoğunlaştırmış olduk.
Uzun bir süredir MEB, Diyanet ve dinci vakıflar okullarımızda bilimsel laik eğitimin ortadan kaldırılmasıyla ilgili organize bir faaliyet sürdürüyor. Bu faaliyetin merkezinde "İslami kadrolaşma" ve hedefledikleri biat toplumuna uygun bireylerin yaratılması yer alıyor. Ensar Vakfı’nda cisimleşen durum da yeni rejimin ideolojik politik yanına işaret etmekte. Bu yüzden de MEB, vakıflarla yaptığı protokolleri derhal iptal etmelidir diyoruz.
Vakıfların bugünkü ideolojik zeminde iki önemli rolü vardır. Biri iktidarın kendi ideolojisini büyütme yolunda gerçekleştirdiği organize faaliyetler için gelir kaynağı olması, diğeri de bu ideolojinin örgütlenme aracı olmasıdır.
Yurttaşların dini duygularını istismar ederek bağış adı altında toplanan paralar siyasal İslamcılığın temel finansman kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Bu gerici ağın para akışı vakıflar üzerinden sağlanmaktadır.Vakıflar stratejisiyle, başta değerli arazilerin bedelsiz tahsisi olmak üzere, kamusal kaynaklar iktidarlarının devamı adına bu vakıflara aktarılmaktadır. Diğer taraftan ihale beklentisi içindeki sermaye gruplarının bu vakıflara para aktarması sağlanarak bu çarkı büyütmek ve rejimin teminatı nesillerin yetiştirilmesi mümkün olabilmektedir
Vakıflar, sadece bir sermaye aktarım aracı değil aynı zamanda bir örgütlenme ve İslamcı nesiller yaratma aracıdır. İktidar, ‘KİNDAR ve DİNDAR’ bir nesil yetiştirme yolunda bütün örgütleriyle, tarikatlarıyla, cemaatleriyle, gücünü bu stratejiden almaktadır.
Bizim ortaya çıkardığımız “Ensar İlişkiler Ağı Haritası” bu durumun ifşasıdır. Harita, AKP ideolojisinin vakıflar üzerine oturan hem sermaye ayağını hem de örgütlenme ayağını ortaya koymuştur.
İ.H.: Ardından “Ensar Vakfı Kapatılsın!” imza kampanyasını başlatma kararı aldınız. Bu kampanyanın önemi ve hedefleriniz nelerdir? Kampanyaya ilgi beklentilerinizi karşılıyor mu?
Y.Ş.: Bu kampanya; bizim gibi eğitimin gericileştirilmesine, dinselleştirilmesine, ticarileştirilmesine boyun eğmeyen, karşı duran, direnç gösteren yurttaşlarımızın bizimle yürümesine bir çağrıdır. Laikliği kazanma yolunda birlikte yürümemizi sağlayacak hamlelerden biridir. “Bu sadece bizim meselemiz değildir” diyor Haziran! İslami faşizmin bir parçası olan laiklik karşıtı uygulamalardan rahatsızlık duyan herkesin meselesidir aslında bu. Ensar Vakfı’nda cisimleşen gerici-dinci faaliyetlerin son bulması, yüzlerce dinci vakfın eğitimden elini çekmesi için bir başkaldırıştır!..
Bu yüzden “Karaman’da, Ensar Vakfı’yla ilişkili bir din görevlisinin 45 erkek çocuğa tecavüz etmesi münferit bir olay değildir” diyoruz. Bu olayın arkasında tüm toplumsal yaşamı İslami yasalara göre düzenlemek isteyen dinci siyasal gericilik vardır. Sadece tecavüzcünün yargılanması yetmez. Onu bünyesinde barındıranların, zihinleri böylesi bir hamleye cüret edebilecek kadar dini istismarla-rıza üreterek zehirleyenlerin, olay ortaya çıktıktan sonra ört bas edenlerin, “hepimiz Ensarız” diyenlerin yargılanmasını talep ediyoruz.
Tüm bunların sonucunda sanırım doğru zamanda, doğru zeminde, doğru şeyler söylüyoruz ki imza kampanyası yurt genelinde büyük ilgi görüyor. Haziran, kendisine dışardan bakanlara bir halk hareketi olduğunu, Omuz Verenlerle bu gericiliğin ancak halkın iradesiyle yıkılabileceğini bu kampanyaya verilen destekler üzerinden bir kez daha göstermiş oluyor sanırım.
Levent Turhan Gümüş: “Vakıflarla iktidar kurumlarının ne kadar çok içiçe geçtiğini gördük. Gerçekte de Ensar AKP'ydi, AKP Ensar'dı.”
İleri Haber: Haziran Hareketi; son dönemde önemli bir odak olarak sahneye tekrardan çıkmış oldu. Laiklik eylemleri, Ensar Mücadelesi, 1 Mayıs, 8 Mayıs Kartal Stadyumu etkinliği, Haziran açısından başarılı geçen işlerdi. Sizce bu ivmenin nedenleri neler?
Levent Turhan Gümüş: Haziran hep orada, birleşik bir mücadele hattındaydı aslında. Bundan bir süre önce "Dört Birleşik Mücadele! Dört Birleşik Adım" başlığıyla "Omuz Ver!" diyerek bir kampanya başlatmıştık. Laiklikle ilgili başlık daha çok eğitimde gericileşmeye odaklanmıştı. İmam hatipleştirmenin üzerinde yükseldiği ideolojik zemine karşı verilen mücadele sürecinde gördük ki çok yönlü, karmaşık ilişkilere sahip, çocuklarımızın geleceğine kast eden bir dinci gericilik var karşımızda. Gerçek hem bildiğimiz gibiydi hem de bildiğimizden vahimdi. MEB, Diyanet ve Vakıflar arasındaki ilişkinin boyutlarına yönelik araştırma bizi sadece çocuklarımıza kast eden bir örgütlenme ile değil doğrudan hayatımıza kast eden, bizi memleketsiz bırakacak bir suç örgütüyle karşı karşıya olduğumuz gerçeğine götürdü. Vakıflarla iktidar kurumlarının ne kadar çok içiçe geçtiğini gördük. Gerçekte de Ensar AKP'ydi, AKP Ensar'dı. Ensar Vakfı üzerinden kurulmak istenen rejimin hayatın her alanına sirayet etmiş olan tecavüzkar yapısının teşhirine yönelik kampanyamız toplumun özellikle laiklikle ilgili duyarlığı yüksek kesimlerinde karşılık buldu. Bu, bir tür yeter, bu kadar da olmaz tepkisiydi. Mecilisin önündeki eylem ve Türkiye'nin dört bir yanındaki eylemlerle korku imparatorluğuna son derece meşru bir zeminde karşı çıkılmış oldu. 1 Mayıs alanlarındaki Haziran kararlılığını, açık görünürlülüğünü bu gelişim seyrini ifade etmeden vurgularsak eğer eksik bir açıklama yapmış oluruz. Gerek 1 Mayıs'ta gerekse de 8 Mayıs'ta öne çıkan şey yan yana durma ihtiyacıydı. Bu ülkenin muhalif yurttaşları her iki etkinlikte bizlere net bir şey söylediler aslında: yan yana gelin, omuz omuza durun. Bir olursak yapabiliriz, birlikte başarabiliriz!
İ.H.: Haziran Eğitim Komisyonu’nun geliştirdiği “Ensar Vakfı Kapatılsın!” imza kampanyası, sizce bu genel tablonun neresinde durmakta?
L.T.G.: Kitlelerin ihtiyaçlarıyla buluşan doğru başlık, karşılığını bulur noktasında duruyor. Biz, Haziran olarak eğitimci arkadaşlarımızın birikimini bir örgütlenme hattı üzerinde buluşturduk. Sözü söylemekle yetinmedik, siyasal islamın uygulamalarından rahatsız olacak kesimlerin yerine söz söylemeyi de tercih etmedik. İmzaysa imza, kürsüyse kürsü, eylemse eylem; gelin birlikte yapalım, gelin bu işin öznesi olun dedik. Sanırım eylemlerin etkili olmasında bu yaklaşımın da rolü oldu.
İ.H.: Bu çalışmayı Tüm Türkiye çapında yapmayı planlıyorsunuz. Nasıl bir çalışma takvimi belirlediniz? Kampanya ne kadar sürecek?
L.T.G.: Sokak sokak ev ev yapmayı düşündüğümüz bir kampanya bu. Yaklaşık bir ay sürecek ama başkalarının ne yaptığına, başkalarıyla birlikte ne yapabileceğimize de bakacağız. Haziran bu iş özelinde öne çıkmış olabilir ama asla bu mücadeleyi kendimize mal etmeyi düşünmüyoruz. Kim nasıl katkıda bulunacaksa, bu iş özelinde ve muhalefet cephesini genişletecek tüm siyaset başlıkları üzerinden birlikte davranmaya hazırız.
İ.H.: Toplanan imzalarla ne yapmayı düşünüyorsunuz? Sürecin sonundaki hedefleriniz neler?
L.T.G.: İronik gelebilir ama bu imzaları laikliğin anayasadan kaldırılabileceğini söylemeye cüret edebilen TBMM Başkanı İsmail Kahraman'a teslim etmeyi düşünüyoruz, elden. Ensar Vakfı'nın açık destekçisi, siyasal islamın aktif militanı, kanlı pazarın planlayacılarından olduğunu bildiğimiz bir islamcı faşiste madem ki öyle, o zaman böyle demiş oluyoruz. Ee demokrasi biraz da böyle bir şey işte! Onlar dikensiz bir gül bahçesi istiyorlar, biz de "oyunun kuralları içinde", yok öyle yağma, baştan ayağa dikensiniz, diyoruz.
SERKAN ATAK: “Kadıköy ve Beşiktaş’ta kısa süre içerisinde yoğun ilgi nedeniyle, masa sayısını ikiye çıkarmak zorunda kaldık.”
İleri Haber: İmza Kampanyasına ilişkin İstanbul’da başlatmış olduğunuz çalışmalar ne durumda?
Serkan Atak: İstanbul’un belli bölgelerinde imza standlarını açmaya başladık. Hem 1 Mayıs, hemde 8 Mayıs Kartal Stadyumu etkinliğimiz nedeniyle çalışmalar ister istemez bu tarihten sonraya kaldı. Özellikle 8 Mayıs sonrası kazanmış olduğumuz ivmeyle, İstanbul çapında ciddi ve etkili bir çalışma yapmak istiyoruz. Amacımız bulunduğumuz tüm ilçelerde bu çalışmayı yapabilmek.
İ.H.: İmza Standlarına halk ilgi gösteriyor mu?
S.A.: Öncelikle belitmek isterim; Anayasa’dan laikliğin kaldırılmasına yönelik meclis başkanının yaptığı açıklamanın ardından Kadıköy’de başka kurumlarla birlikte yapılan Laiklik Eylemi ve Ensar konusuna ilişkin olarak, Ensar Vakfı önünde yapmış olduğumuz açıklama, başarılı geçen eylemlerimizdi. Çalışmalarımıza şimdi de İmza Kampanyamız ile devam ediyoruz. Şuan için; Kadıköy, Beşiktaş ve Bakırköy gibi bölgelerde standlarımızı açtık. Ve ilk günden itibaren halkın yoğun ilgisi ile karşılaştık. Kadıköy ve Beşiktaş’ta kısa süre içerisinde yoğun ilgi nedeniyle, masa sayısını ikiye çıkarmak zorunda kaldık.
İ.H.: Halktan almış olduğunuz tepkiler nasıl?
S.A.: İnsanlar; bir imza atarak Ensar Vakfı’nın kapatılması mücadelesinin bir parçası oldukları için çok heyecanlılar. Bu motivasyonun sebebi; Ensar Vakfı’na ilişkin öfkenin bir yansıması. İmza atan herkes, Ensar Vakfı’na ve sorumluları koruyanlara yönelik lanet okumadan imzasını atmıyor. İlgi çeken bir diğer konuda; imza standına yönelen insanların, standın kime ait olduğuna bakmıyor oluşları. Bu veri; Ensar Vakfı’na karşı mücadelenin toplumsal karşılığını göstermesi açısından önemli. Haziran; bu süreçte, önemli bir boşluğu dolduruyor, biz Haziran’ı daha fazla görünür kılmalıyız.
İ.H.: Halkın Haziran’dan beklentisi neler? İmzaları ne yapacaksınız diye soruyorlar mı?
S.A.: Elbette. Türkiye’nin içerisinde bulunduğu dönemde, durumumuz ortada. İnsanlar sokağa çıkmaktan imtina ediyor. O nedenle; imza standlarına bu denli ilgi göstermeleri, aslında bu açıdan önemli. İmzalayan herkes açısından önemli bir soluklanma imkanı yaratıyor. İnsanlar, bir imza ile kendilerini dışa vurma imkanı kazanıyor, kendilerini mücadelenin bir parçası olarak görüyorlar. İmzalayanlar içerisinde; yıllarca imza topladık bir sonuç alamadık diyende var, imza toplamak yetmez daha fazlasını yapalım diyenlerde. Ama herkes açısından konu net. Başarmamız için yanyana durmamız gerekiyor.