Mustafa Hoş: 'Boşluğu cemaatlerle doldurmanın sonucu: Gerici Darbe'

Mustafa Hoş: 'Boşluğu cemaatlerle doldurmanın sonucu: Gerici Darbe'

Gazeteport Genel Yayın Yönetmeni gazeteci/yazar Mustafa Hoş ile AKP'nin genel olarak cemaatlerle ve tarikatlarla olan ilişkisini ve başarısız darbe girişimi sonrasında bu ilişkilerin kurumsal karşılıklarını konuştuk.

Gazeteport Genel Yayın Yönetmeni gazeteci/yazar Mustafa Hoş ile AKP'nin genel olarak cemaatlerle ve tarikatlarla olan ilişkisini ve başarısız darbe girişimi sonrasında bu ilişkilerin kurumsal karşılıklarını konuştuk. 

BOŞLUĞU CEMAATLERLE DOLDURMANIN SONUCU: GERİCİ DARBE

Yalçın Akdoğan, geçtiğimiz hafta Gülen cemaatine dönük yaptırımların diğer cemaatler için gündeme gelmeyeceğini açıklayarak “müsterih olun” dedi. Akdoğan’ın bu açıklamasının hedefi neydi?

Bu darbe girişiminde göz önünde bulundurmamız gereken bir şey var. Bir proje uygulandı Türkiye’de. Büyük Ortadoğu Projesi ve bunun eş başkanı olduğunu söyleyen bir kişi başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına kadar geldi ve 14 yıldır bu ülkeyi yöneten iradenin temsilcisi.  Bunun bir ortak paydası daha vardı. O da Fethullah Gülen Cemaati. Tek başına değil. Bir koalisyon hükümetiydi AKP. AKP ile Fethullah Gülen ortaklığı bir proje, bunu bir ayağı. Böyle başladı bu iş. Geldiğimiz noktada şöyle bir şeyle karşı karşıyayız. Türkiye’deki ılımlı siyasetin bir ayağı iflas etmiştir. Yani Büyük Ortadoğu Projesi denilen şeyin ‘Ilımlı İslam’daki bir ayağı Türkiye’de iflas etmiştir. Bir fiyaskoyla sonuçlandı. Ve bunun diğer ayağı da tekrar buradan güç devşirerek yoluna devam etmek istiyor. Bu doğru değil, ahlaki de değil. Buradan bu ülkenin bir çıkışı olmaz. Sonuçta bir ortaklıkla yürütülen 14 yıl var ve bu 14 yılda Türkiye’nin ödediği çok ağır bedeller var. Şu anda da çok ağır bedeller ödüyor. Yani darbe karşıtlığının bu ülkede yükselmesi çok iyi bir şeydir. Çok doğru bir şeydir. Ama bu darbe karşıtlığı bir AKP ve Erdoğan biatına dönüştürme projesine giderse bu ülkenin önünde daha büyük bir karanlığa, daha büyük bir kaosa yol açar. Bunları birbirinden ayırmamız lazım. Tayyip Erdoğan cemaatin boşluğunu bir başka tarikat ile dolduruyor. Bu aynı tehlikeyi yeniden getirecektir. Yani şimdi geriye dönüp baktığımızda, bir ‘hoşgörü hareketi’, ağlayan bir adam, vicdan bir yapı gibi sunulan bir projenin geldiği yer ortada. Geldiği yer darbe ve ülkenin yönetimini ele geçirmeye çalışmak. Bu darbe girişiminin detayları, ayrıntıları bir sürü karanlık noktaları var. Netleşince ona tekrar bakarız. Ama 14 yıldır bu ülkeye hükmetmek istediğini, yönetmek istediğini;  emniyet, yargı, asker içerisinde yuvalandığını gördük, biliyoruz, yaşadık. Bunda hiçbir şüphe yok. Bunun boşluğunu bir başka tarikatla doldurduğun anda yeni bir tehlikeye atmış oluyorsun Türkiye’yi. Tayyip Erdoğan’ın kendi iktidarını koruma, kurtarma projeleri ülkeyi karanlığa götürüyor. Aslı bunun tartışılması lazım. Bunu konuşamıyoruz şimdi. Sanki bunu söylediğimizde darbe tarafındaymışız gibi bir baskıya maruz kalıyoruz, bir kıskacın içerisine sokulmaya çalışılıyoruz. Herkes şunu açıkça söylesin: siz kimsiniz ki bize darbeci misin diye soruyorsun? Onlar postal yalıyorlardı biz darbeye karşı çıkarken. Biz cemaate karşı çıkarken, biz cemaatin tehlikesini söylerken de Fethullah Gülen’in eteğini yalıyorlardı. Bunlar şimdi gelip ders veremez bize, vermesin de. Daha yürekli, daha yüksek sesle bunu dile getirmek lazım. Bu ortamda insanların korku iklimine kapıldığını görüyorum ve gerçekleri konuşmaktan uzak duruluyor. Bunlar konuşulmuyor çok fazla.

Ortaya çıkan boşluğun yerine ne ikame edildiğinin çok somut bir örneği var. Cemaatin eğitimden çekilmesiyle birlikte orada ortaya çıkan Ensar ile doldurmadılar mı? Peki Ensar ne oldu? Bunun hesabını vermeden, bunu görmeden siz yerine ne koyarsanız koyun, ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz.

‘DEMOKRASİ TAYYİP ERDOĞAN’IN TÜRKİYE’YE HÜKMETMESİ DEĞİLDİR’

Başka türlüsü mümkün mü ki? AKP cemaatlerle ilişkilerini askıya alma şansına sahip mi?

Ne yaparsa yapsın onlarla (cemaatlerle) kendisini güvende hissediyor. Şu anda ‘hakimiyet milletindir’ diye yaklaştığı yerde kendisini güvende hissetmiyor. Sorun burada. Samimi değil. Çünkü ‘hakimiyet allahındır’ diye yıllarca karşı çıkmış, buradan gelmiş bir adam şu anda ‘hakimiyet milletindir’ diye savunuyorsa gerçekten samimi olarak savunması gerekiyor. Tek kurtuluş da bu aslında. Birlik beraberlik denilen şey Tayyip Erdoğan’ın iktidarını kurtarmak olamaz. Bu Türkiye’nin daha iyi bir ülke haline gelmesini sağlamaz. Geçici bir durumdur ve bu geçici durumu ‘yetmez ama evetten’ daha ağır bedelle öder Türkiye. Kullanışlı aptallığı geçtik, kullanışlı meftalar olursunuz. Çünkü gidilen yol orası. Demokrasi, Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeye hükmetmesi değildir. Artık Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeye hükmetmemesi lazım. ‘Cemaate kandırıldık’  diye sıyrılamazsınız. Sen kandırıldım diye sıyrılıyorsun, o darbeye kalkışan eri linç ediyorsun ve onun kandırılma hakkı yok. Böyle bir şey olur mu? En çok onun kandırılmış olma hakkı var çünkü onun itiraz etme hakkı yok. O linç edilen askerlerin kandırıldığına inanmıyorsunuz, öyle şey olmaz.

‘TÜRKİYE’NİN GERÇEĞİ 7 HAZİRAN’DIR’

Cemaatin tasfiyesiyle birlikte TSK’da Ergenekon ve Balyoz gibi düzmece davalarla mağdur edilen subayların kritik noktalara getirildiği görülüyor. Kemalizm’le ciddi problemleri olan bir iktidarın TSK’da ve belki başka alanlarda Kemalistlerle ittifaka yönelmesi nasıl sonuçlar doğurur?

Kemalistlerle ittifak olup olmadığını bilmiyoruz. Bu bir ittifaksa, bu ittifak bozulduğu anda Türkiye büyük bir iç savaşa gider. Ama bir hakkın iadesinden olsa bu normalleşmedir. Çünkü şu ana kadar Tayyip Erdoğan ittifak yaptığı kim olursa olsun onunla büyük bir sorun  yaşadı. Büyük bir savaş yaşadı ve onu yarı yolda bıraktı. Eğer bu ittifakı yarı yolda bırakmaya, bu ittifakın dışına çıkmaya çalışırsa çok daha kötü şeyler olur. Ve bence bu Balyoz, Kafes gibi kumpas davalarında madur edilen insanlara bir hak iadesi olarak görevlerine geri dönmesi olarak olursa normal olur. Bir ittifaka dönüşmüşse bu çok daha tehlikelidir. Tayyip Erdoğan, Kemalizm’in yıkım projesidir. Erdoğanizm denilen şey, Kemalizm’i yıkmak üzere projelendirilmiştir. Şimdi bu kişini birden Kemalist bir kimliğe bürünmesi  mümkün değil.

TSK ve Kemalizm üzerinden bahsedilen ittifakı sürdürebilecek bir pratiği yok Tayyip Erdoğan’ın. ‘İki ayyaştan’ ‘hakimiyet milletindir’ konumuna gelmek bu kadar kolay olmaz. O zaman ‘iki ayyaştan’ özür dileyeceksin. Bütün yapılanlardan dolayı özür dileyeceksin. Özür dilemeden ‘hakimiyet milletindir’ söylemine sarılamazsın. Büyük bir samimiyetsizliktir bu.

Türkiye’nin ortak paydası şu: Türkiye’nin gerçeği 7 Haziran’dır. Halkın iradesi 7 Haziran’dır. Eğer sen 7 Haziran’ı alavereyle dalavereyle bozuyorsun 1 Kasım’ı yapıyorsun.  1 Kasım da 15 temmuz’dur. Türkiye’nin yaşadığı budur. Türkiye’yi cehenneme çevirir. Halkın iradesi ile oynarsa bu olur. 7 Haziran bir mutabakattır aynı zamanda. Bir koalisyondur. Peki darbe karşıtlığı ne? Aynı değil mi? Dönüp dolaşıp oraya geliyorsun. Seni kurtaran yine o. Yani Tayyip Erdoğan’ı sokağa çıkan insanlar mı kurtardı? Ordu içerisinde bu girişime katılmayan insanlar kurtardı. Yazılan çizilen efsanelere kapılınca kendi gerçeğine de gözünü kaparsın ve sonu kötü olur. “Aaa ne güzelmiş, özlenen görüntü” denilen şey iki yüzlü medyanın yavşaklığını dışarıda bırakırsak 7 Haziran’da oldu zaten. Türkiye’nin Tayyip Erdoğan’ın sarayında birleşmeye ihtiyacı yok. Laik Demokratik Cumhuriyet’te birleşmeye ihtiyacı var. Laik Demokratik Cumhuriyet’te olmayı kabul ediyorsa Tayyip Erdoğan, anayasal sınırlar içerisine çekilmeyi kabul ediyorsa, evet bu bir normalleşmedir. Ama şu anda bir normalleşme değildir bu. Bir dayatmadır. Tayyip Erdoğan, Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde görevde kalmayı kabul ediyor mu? Görünen, tutup kışla yapmaya kalkışıyor. O kışla gericiliğin sembolüdür. 31 Mart’ın sembolünü sen oraya yapmaya kalkacaksın sonra da “hakimiyet milletindir” diyeceksin…

İnsanlar şunun farkına vardı; darbeler Türkiye için iyi bir şey değildir. Bu iyi bir şeydir. İlk kez oluyor böyle bir şey. Bu 7 Haziran ruhuyla oluyorsa doğru bir şeydir. Tayyip Erdoğan iktidarını korusun diye değil.

‘TARİKATLER BÜYÜK RANT MERKEZLERİDİR’

AKP’nin tarikat ve cemaatlerle ilişkisi hangi alanlarda somutlanıyor? Gülen örneğinde olduğu gibi başka cemaatler de bürokrasi içinde kadrolaşmaya gidiyor mu?

Menzilciler çok güçlü eğitimde mesela. Sağlık Bakanlığında da şimdi tekrar güçlü. Çünkü menzil tarikatına yakın birisini bakan yaptılar. Aklımda öyle kalmış. Başka yerlerde de var…

Tarikatlar aynı zamanda büyük bir rant merkezi. Buraların İslami referanslı yapılar olduğu düşünülüyor. Aynı zamanda çok büyük bir rant merkezi. Bu rant aynı zamanda bir çıkar ortaklığını da getiriyor. Zincirleme çıkar ortaklığına da dönüşmüş durumda. Yani bunlar Allah yolunda kendini ifade etmeye çalışanlar değil. Allah yolunda rant elde eden yapılar. Bu rant zincirini kırmak kolay değil. Mesela Fethullah Gülen yapılanmasının en önemli unsuru ranttır. Büyük bir rant zincirine dönüşmesidir. Bu kadar güçlenmesini sağlayan da odur. Medyada nasıl bu kadar etkin oldular? Şimdi demokrasi kahramanı diyen yayın organlarının hepsinde cemaat kontenjanı vardı. Bir televizyonun yorumcusu cemaat kadrosunda birisi oluyordu. 6 yıl önce CNN Türk’ün yorumcusu kimdi? Faruk Mercan. Şu anda nerede? Kaçak. Olur mu öyle şey… Yorumcu ne demek, haberleri o televizyon adına yorumluyor. Şu anda AKP adına yorumlayanlar gibi. Perspektifi veriyor. Bunu nasıl yaptınız o zaman? Oradan demokrasi kahramanlığına geçiyorlar. Böyle olmaz ki. 

Başka cemaatlerin de böyle kadroları, kontenjanları var: Nakşibendiler var, Süleymancılar var, İsmailağa cemaati var… Şöyle gelişiyor, birine yakınlığı var, o yakınlık üzerinden işe alınıyor. Ama o yakınlığın bağlantısı ne? Tarikat bağı işte…

Eğer bu ülkenin bir geleceği olacaksa bu uygulamalardan vazgeçilmesi lazım. Ortak payda nedir? Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti. Çok basit bir şey. Daha da bir ortak payda isteniyorsa, bu ülkenin altında toplanacağı bir lider deniyorsa, yeni birisini aramaya gerek yok. Var işte. Mustafa Kemal Atatürk. Yani ikinci Atatürk ne? Saçma sapan bir şey değil mi? Ne demek ikinci Atatürk? Onun rolüne soyunmaya kalkışmalar. Ya da onu yok etmeye çalışmalar… Şimdi tekrar ona sarılmaya çalışmalar. Bu doğru bir şey değil. Kendini kurtarma hamleleri gibi geliyor bana.

Eğitim, sağlık vb. alanlardaki dinsel söylem ve uygulamaların tarikat-cemaat yapılanmalarına etkisi nasıl oluyor? 

Tarikatların en kolay yuvalandığı alanlar eğitim ve sağlık. Çünkü orası aynı zamanda büyük rant alanları da. Bu rant alanlarını tarikatlara dağıtmaya başladığında zaten onların semirmesine, büyümesine ve aynı zamanda etki alanını genişletmesine neden oluyorsun. Bu zamana kadarki bütün pratiklerde bunu yaptılar ve bedelinin ne olduğunu gördük.

Bu kişisel bir sorun değil. Bu AKP’nin sorunu değil. Cemaatler ve tarikatlar Türkiye’nin sorunu. Bu ülkede gericiliğin bir yerinin olmadığının da bir göstergesidir 15 Temmuz.

‘TÜRKİYE ERDOĞAN İÇİN BÜYÜK BEDELLER ÖDEMEMELİ’

Fethullah Gülen cemaati AKP’nin sorunu değildir. Türkiye’nin sorunudur. AKP’nin sorunu haline gelirse bunlar bir yerde uzlaşır. Daha önceden de olduğu gibi. O yüzden bunu Türkiye’nin sorunu olarak algılamak ve algılatmak gerekiyor bu cemaatleri, tarikatleri. Eğer bugün Tayyip Erdoğan’ın iktidarını riske eden bir durum olmasaydı operasyon mu olacaktı bu yapıya? Tayyip Erdoğan Türkiye midir? Tayyip Erdoğan Türkiye değildir. Bu ülkenin dengesi 7 Haziran’dır. Sen bunu bozdun bak neyle karşılaştın. Daha çok bozmaya kalkışırsan ülke daha fazla bedel ödeyecektir. Artık bu ülke Tayyip Erdoğan için bu kadar büyük bedeller ödememeli. Türkiye, Tayyip Erdoğan’dan daha değerlidir.