O çocuk imam olmayacak

O çocuk imam olmayacak

Çocuk, doktor, öğretmen, asker, polis olmak istiyor. Dua ezberliyor, TEOG’da düşük puan yapıyor ve bir imam hatip lisesine yerleşiyor. Üniversite sınavında da başarılı olamıyor. İmamlık eğitimi almasına rağmen imam da olamıyor; çünkü Türkiye’de imam açığı yok. Sonuçta, şanslıysa, belediye işçisi oluyor. AKP’li belediyede çalışıyor. Darbe girişimi oluyor, kaybediyor, ve sonunda “demokrasi nöbeti” başlıyor.

Sanılıyor mu ki Türkiye’de imamlık en itibarlı meslek? Hiç de değil. İmamlık, ne en itibarlı ne de en itibarlılardan biri. İtibar sıralamasında 28'inci [1]. Açığa alınan binlerce öğretmenin her biri, yaşadıkları yerlerin imamlarından çok daha itibarlı bir mesleğe sahiplerdi. Çünkü öğretmenlik en itibarlı 4. meslek. Yerlerine kayyum atanan belediye başkanları da daha saygın. Çünkü belediye başkanlığı itibarlık sıralamasında 18. sırada yer alıyor. Ya üniversitede hocalık yapanlar? Onlar da ikinci sıradalar. Ve şu an bu insanlar hapse atılıyor [2]. Az buz değil, tam 27 meslek imamlıktan daha itibarlı. O halde ne yapıyor bunlar? Bir şehri öğretmensiz bırakınca ne elde edileceğini zannediyorlar [3]? 

EĞİTİMDE İMAM HATİP’LEŞME/ÖZELLEŞTİRME

Ben çocukken öğretmenlerimiz sorardı: Ne olmak istersin? Doktor, öğretmen, astronot, futbolcu, mühendis ve benzeri meslekler sıralanırdı. Hiçbir çocuk, imam, demezdi. Hâlâ da demiyor. Ancak kalkıyorlar, düz liseleri ortadan kaldırıp eğitimin temelini imam hatipler üzerine kuruyorlar. Yoksul, özel hoca tutamamış, dolayısıyla TEOG adı verilen sınavda az soruya doğru cevap verebilmiş öğrencileri açık öğretim liseleri ile imam hatip lisesi arasında seçim yapmaya mahkûm ediyorlar. Yetmiyor, ilkokulda zorunlu seçmeli Kuran dersi açıyorlar. Çocuklar anlamını bilmeden dua ezberlemeye zorlanıyor. Eski Arapça öğretmeden, neden bu kelime diğerinden sonra, ötekinden önce geliyor, anlatmadan diziyorlar harfleri ve ezberle, diyorlar. Çocuk neden-sonuç ilişkisi kurmayı öğrenmeden ezberlemeyi öğreniyor. Neden-sonuç ilişkisi kurmaya çalışan ezberleyemiyor, dayak yiyor, düşük not alıyor.  

Zannediliyor mu ki, bu uygulamalar yüksek gelirli kesimlerin çocuklarına uzanıyor? Onlar çocuklarını kolejlere, özel okullara veriyor. Bunu sadece apolitik ebeveynler değil, herkes yapıyor. Yıllarca eğitimin özelleştirilmesine karşı olan solcu anne-babalar, çocuğum dünyayı anlamaya çalışsın, çağdaş eğitim alsın, diye eğitime yılda onbinlerce lira para harcıyor. Böyle böyle, iktidar, eğitimde özelleştirmenin hızını da iki, üç katına çıkarıyor. Kamusal eğitim kurumlarının kalitesini düşürüyor. Böylece özelleştirmeye karşı olanlar bile ona mahkûm hale geliyor. Sermayeye de yeni sömürü kapıları açılıyor.

Durumu daha da iyi olanlar, çocuklarını yurt dışına gönderiyor. Çocuk, seçmeli ders olarak Kuran alacağına bilgisayar programı yazmayı öğrensin, diyorlar [4]. Türkiye’den kaçtığımız için çok mutluyuz, mektupları yazıyorlar [5].

Tabii bu arada öğretmenleri de unutmayalım. Doğu hizmetinde olanlar, üç kuruş daha fazla kazanalım, daha fazla puan toplayalım da ailemizin yanına tayinimizi aldıralım umuduyla, fazla ders vermeye çalışıyorlar. Bunun da temel yolu, seçmeli dersler oluyor. Peki, zorunlu seçmeli Kuran ve Hz. Muhammed’in Hayatı’ndan başka ders yoksa ne oluyor? Fen Bilgisi öğretmeni de, Türkçe öğretmeni de, Matematik öğretmeni de, biz de bu dersleri anlatalım, diyor ve imam-hatipleşme furyasına onlar da zorla eklemlendiriliyor. Çoğuna izin verilmiyor; çünkü din öğretmenleri o derslerde tekellerini çoktan kurmuşlar.

YA YOKSULLAR?

Güngör Uras yazmıştı, yoksullar eğitime para ayıramıyor. Aile, çocuğu özel okula veremiyor, devlet okuluna gönderiyor. Çocuk, doktor, öğretmen, asker, polis olmak istiyor. Dua ezberliyor, TEOG’da düşük puan yapıyor ve bir imam hatip lisesine yerleşiyor. Üniversite sınavında da başarılı olamıyor. İmamlık eğitimi almasına rağmen imam da olamıyor; çünkü Türkiye’de imam açığı yok. Sonuçta, şanslıysa, belediye işçisi oluyor. AKP’li belediyede çalışıyor. Darbe girişimi oluyor, kaybediyor, ve sonunda “demokrasi nöbeti” başlıyor. Amiri her gece onun da nöbete gideceğini söylüyor. Gitmezse, işten atılırım, korkusuyla her akşam o da Taksim’e, Kısıklı’ya, Kızılay’a,gidiyor [6]. Yoklamasını verip evine dönüyor. Yenikapı Mitingi’ne de gidiyor. Yoklamadan sonra, hiçbir konuşmayı dinlemeden miting alanından çıkıyor. Saat 5’te Yenikapı’da başlayan miting sonrası saat 6’da şehrin diğer ucundaki Kartal metro istasyonundan çıkıyor ve evinin yolunu tutuyor.

HİÇ UMUT VAR MI?

Peki, her şey çok mu karamsar? Hiç umut var mı? Tabii ki var. Hem de çok. Demirel’in 1960’larda tarikat şeyhleriyle beraber yoktan icat ettiği “üniversitelerde türban sorunu”ndan beri, Kenan Evren’in 1980 darbesi sonrasında general üniformasıyla miting kürsüsünden hadisler ayetler okumaya başladığından beri, bu ülkede imamlık itibarlı bir meslek yapılmaya çalışılıyor. Ancak, görüyoruz ki hâlâ öğretmenler (4. sırada); üniversite profesörleri (2. sırada); doktorlar (1. sırada); mimarlar (10. sırada); mühendisler (13. sırada); avukatlar (16. sırada) ve yazarlar (24. sırada) imamlardan çok daha itibarlılar.  

Gün gelir, o belediye işçisi, işsizlik tehdidine boyun eğmez. Gün gelir, özel öğretmen tutamadığı için imam hatip lisesine giden çocuk işsiz kalır ve ben eve nasıl ekmek götüreceğim, der. Ve sonunda, gün gelir kolejlerde, yurt dışında okuyanlarla birlikte bu ülkeyi hep beraber inşa etmek için kolları sıvarlar. 

 

NOTLAR

[1] http://www.iku.today/psikolojikulubu/wp-content/uploads/sites/35/2015/12/T%C3%BCrkiye-Mesleki-%C4%B0tibar-Skalas%C4%B1-Sunumu-Son.pdf

[2] http://www.hurriyet.com.tr/egitim-sen-aciga-alinan-ogretmenler-icin-eylem-yapti-polis-mudahale-etti-40220568

[3] http://ilerihaber.org/icerik/dersimde-ogretmen-kalmadi-59713.html

[4] http://www.theglobeandmail.com/report-on-business/rob-commentary/coding-and-computer-science-should-be-mandatory-in-canadian-schools/article31456908/

[5] http://kanadadabirturk.com/kanadaya-goc-gocmenlik/

[6] http://www.abcgazetesi.com/zoraki-demokrasi-nobeti-24966h.htm