Şair Onur Behramoğlu: Devrim var… her yerde filizlenip bir gün yanardağ gibi patlayacak
Şair Onur Behramoğlu ile geçtiğimiz hafta sonu 'Laikliği Kazanacağız' başlıklı bildiriyi dağıtırken aralarında HTKP Genel Başkanı Erkan Baş'ın da bulunduğu HAZİRAN üyelerine yönelik gerçekleştirilen polis saldırısını ve yükselen laiklik mücadelesini konuştuk.
Bugün Türkiye'de "Laikliği kazanacağız" talebiyle mücadele etmek ne anlama geliyor?
Bugünlerde herkesin okuması -ve tekrar okuması- gerektiğine inandığım kitaplar var:
Arthur Miller'dan 'Cadı Kazanı’, Wilhem Reich'tan 'Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı’, Albert Camus'den 'Caligula' ve ‘Sıkıyönetim'. Uyuşukluktan, mızmızlıktan, karamsarlıktan sıyrılmak için de Gorki'nin 'Ana'sı, Zola'nın 'Germinal'i, Nâzım şiirleri ve 'Nisan Tezleri', Lenin'in.
Sadece Marx okusak dirilir, sevinçli-atak-baş eğmez bir enerjiyle dolarız. Yönünü, doğrultusunu, amacını kavramış bilinçli bir enerjiyle.
‘O FOTOĞRAF SİMGE OLACAK’
Erkan Baş, mücadelede hep ön safta yer almış devrimci bir parti genel başkanıdır ve işkence ile gözaltına alınma fotoğrafı, İsrail tanklarına taş atan Edward Said'in ki gibi bir simge-fotoğraf olacaktır. Herkese, başta özgürlük olmak üzere neyi kaybettiğini, direnmezse neleri kaybedeceğini hatırlatmaktadır.
'Laikliği kazanacağız' haykırışını önemsiyorum zira uyarıp ayaklandırarak mücadelenin aciliyetini vurguluyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu anayasa ile ilan ederken aslında laik , demokratik , sosyal, hukuk devleti olmadığını hepimiz biliyoruz. Tamamını kazanmamız gerekiyor. Kazanmak için mücadele etmek devrimcilere, komünistlere, cumhuriyetçilere düşüyor, 'mecbur insan'lardır onlar, boyunlarında daima aşk teri. Mücadele geçmişte anlam ifade ediyorsa bugün de o anlamı ifade ediyor: Halkı yalanlarla, din sömürüsüyle, hurafelerle aldatırken yurdu yağmalayıp peşkeş çekenlere, onurlu insanları dilencileştirip yozlaştıranlara, çocuklarımızın geleceğini kendi karanlıklarında boğmak için örgütlenmiş olanlara, kapitalizmin-küresel sermayenin-para babalarının aşağılık maşalarına karşı ödünsüz eylem.
Başarısız darbe girişimi sırasında ve ardından ilan edilen OHAL koşullarında AKP/Saray iktidarının ve onun sokağa tezahürü olan güruhun başka kimseye yaşam hakkı tanımayan bir şekilde hareket ettiği sıkça dile getirilen bir durum. Bu durumun aynı zamanda geçmişteki mücadele başlıklarına ayrı bir meşruiyet ve dinamizm kattığını söylemek mümkün. OHAL rejimi ile iktidarını korumaya çalışan AKP/Saray diktasına karşı yeni bir mücadele dalgası mı geliyor? Bunun koşulları nedir, nasıl başarılı olur?
Diktaya karşı bütün ilerici, cumhuriyetçi, devrimci güçler birlikte olmalı, omuz omuza diklenmeliler. Ne Kürt meselesindeki farklı görüşlerimiz ne sadece küçük dünyalarımızda anlam ifade eden ideolojik ayrışmalarımız asıl düşmana -faşist diktaya- karşı mücadeleyi sekteye uğratmamalı. Torunlarımızın torunlarının ödeyemeyecekleri borç yükü altında yurdumuz, bu içimizi sızlatmıyor mu? Okullar imam okullarına dönüştürülüyor, buna isyan etmeyecek miyiz? "Ben tek başıma ne yapabilirim?" derken yurdu için, geleceği için, insan onuru için mücadeleye hazır olan herkese ulaşabilmeli, "Buradayız, sen de katıl" dediğimizde inandırıcı olabilmeliyiz. "Hızım bir araba dolusu aşk gibidir" diyen şairi hatırlatırcasına, bir güne 72 saatlik iş sığdırmamız gereken zamanlardayız.
‘DEVRİM VAR… HER YERDE FİLİZLENİP BİR GÜN YANARDAĞ GİBİ PATLAYACAK’
Konuşabilenlerimiz konuşacak, yazabilenlerimiz yazacak, mahalle mahalle-ev ev dolaşacak güçte olanlarımız bunu yapacaklar, evlere-odalara kapanmayıp daha sık bir araya geleceğiz, kafamızı bilgisayardan-cep telefonlarından-dizilerden-sosyal medyadan kaldırıp hayatın içine dalacağız. Neden mi? Bostancı Sanayi'de bizden haber bekleyen bir Aziz Usta var çünkü, orada dimdik ayakta duran bir devrimci. Bir berber Azmi var, dostum, BirGün gazetesinin, İleri'nin okuru. Sade, yalın, her birimiz gibi halk insanları bunlar. Cumartesi Anneleri var, çocukları asit kuyularına atılmış-bodrumlarda yakılmış-dağlarda vurulup düşmüş olanlar var, sonra Hurşit Külter var bulmamız gereken, Mustafa Kemal var cumhuriyeti emanet eden, Fidel var bizi izleyen, Ernesto Che Guevara var bu ülkenin hadsiz meclis başkanınca hakaret edilen. Çocuklarımız var, henüz doğmamış fakat doğacak... Devrim var, inanıp uğrunda yorulmaksızın çalışırsak önce tek tek kendi içimizde sonra her yerde filizlenip bir gün yanardağ gibi patlayacak.