Bugün 29 Ekim…
En büyük bayram…
Kimilerine göre, adının hatıra gelmesi bile, sınıf kinlerini, nefret duygularını daha da derinleştiriyor.
Böylece, ‘Yeni Osmanlıcılık’ hayaletini diriltmeye çabalayan bir gericilik ve tutunduğu insanlık dışı vahşet, yurdun her köşesinde kol geziyor…
Oysa Cumhuriyetçiler, Anadolu’nun ilericilik tarihinin en şanlı gününün ne anlama geldiğini, ne anlam taşıdığını çok iyi biliyor…
Çıkış kapısına buradan bakıyor…
Yani bu ülkenin emekçi halk sınıfları, sosyalistleri, komünistleri, damarlarında dolaşan yurtseverliğin, cumhuriyetçiliğin, laik, kamucu, aydınlanmacı bir toplumculuğun, yegâne gelecek ve hayat suyu olduğu bilincine her geçen gün daha çok eriyor. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik mücadelesinin yolunun, ancak Büyük Türkiye Devrimiyle taçlanarak utkuya ulaşacağının bilincinde duruyor…
Yani saflarımızın içindeyiz…
Cumhuriyeti savunmak ve ileriye taşımak için mevzide, siperde, barikatta, üniversitenin kürsüsünde, fabrikanın üretim hattında, toprağın, tarlanın sıcağında, kısaca hayatın içindeyiz…
Bizim cenahın büyük gününü kutluyorum…
***
Gün büyük, tamam; oysa geldiğimiz noktada ülke ve emekçi halkın, yani cumhurun kolu kanadı kırık…
Öyleyse soru hangi cumhuriyettir?
Anadolu isyanını, söz yok emekçi halklar yapmıştır. Cephede öleni, şose yolu yapanı, demiryolunu döşeyeni, tarlayı süreni, fabrikaların bacasını bir bir dikeni, velhasıl cumhuriyeti kuran kurtuluşun ve kuruluşun cumhurudur; o büyük ve emekçi bir ahalidir.
Kuşkusuz cumhur, kendi başına sipere durmamıştır. Kuvvacıların, yani ulusal güçlerin liderliğini Sarı Paşa ki, büyük bir devrimcidir ve arkadaşları yapmıştır. Ne ki, tarihsel koşulların palazlandırmaya devam ettiği egemen bloğun kendisi olan güdük burjuvazi, o haliyle bile iktidar bloğunun içinde hep var ola gelmiş, cumhuriyetin kuruculuğundan nasiplenip, gücüne güç kattığında ve yani cumhuriyete ihtiyaç kalmadığında, bugünün gerici iklimini neredeyse başlangıçtan bu yana ve yeniden Anadolu halklarına dayatmıştır…
Kurtuluş ve kuruluş başlangıcında, Cumhuriyet, yarına tutunulacak, aydınlanmanın yeni iklimiyken, burjuvazinin iktidara hepten yerleşmesinden sonra 29 Ekimler şekli törenlere dönüşmüş ve cumhur, cumhuriyetin kendinden giderek uzaklaştığını ne yazık ki ancak yenilerde fark etmiştir.
Cumhuriyet, bir devlet aygıtı olarak hayatın içine daldığında, özellikle II. Paylaşım Savaşı sonrasında, demokrasi edebiyatına karşın hiç demokrat olamamış nice hükümetlerin yataklığında ceberutluğa sürüklenip gitmiştir. Bu da doğaldır ki, halkın tepkisini de çok çekmiştir…
Burjuvazi uyanıktır; çıkarını kollamasını, egemenliğini perçinlemesini iyi bilir. Her yolu mubah sayar; halkın inançlarıyla beceriklice oynar ve cumhura verdiği her eza ve cefanın kefaretini 29 Ekim ve Cumhuriyetin üstüne atar. Yani har vurup harman savura, yurdun temellerini kemire kemire bu güne gelmiştir.
Ordusunu NATO bekçisi, meclisini sermaye menfaatleri kollama tetikçisi haline getirmiştir. Yargısı, üniversitesi, esir alınmış ve emperyalizme taşeron kılınmış bir ülke manzarasından, yeniden ‘Yeni Osmanlıcılığa’ soyunma kültü yaratılmıştır…
Kültün adı ‘ileri demokrasidir’. Yani ne çekiyorsak, başımıza gelen felaketlerin bütün nedeni, şimdi kendilerinin koymaya talip olduğu ileri demokrasidir.
Burjuvazi, başlangıçta, yani 29 Ekime erdiğinde, tarihsel olarak devrimciydi. Daha önceki bir toplumsal düzeni yenisiyle değiştirirken, ümmetten, eşit yurttaşa büyük bir sıçrama yapmıştı…
Ne ki, burjuva devriminin, demokratik devrime dönüşmesinde en önemli adım atılamadı. Toprak, ağadan, mütegallibeden alınıp, köylüye, ırgat ve marabaya dağıtılamadı. Cumhuriyetin siyaseten eşit yurttaş kıldığı emekçi, kuruluş döneminde kendi emeğinin ve alın terinin sahibi kılınamadı.
Sonrası hüzünlü bir hikâyedir…
Toprak ağalarının iktidara tırmandığı 1950 li yıllardan bu yana da içi boş bir demokrasi laf-ı güzafıyla ve burjuvazinin dayattığı envai çeşit vesayet mekanizmasıyla bu ülke halkı, canı ve malı pahasına uğraştırılmaktadır.
Demek ki, demokratik cumhuriyetin kökeninde emekçinin sınıf gücü yatmaktadır. Bu silkinmeyi becerecek güç olmadığında ve cumhuriyetin kurulmasında önder olacak siyasi kadrolar içinde sınıf öncüleri yer almadığında, burjuvazi, çıkarına işleyen bir müesses nizam kurmakta hiç geri durmamıştır. Nitekim geri hiç basmadığı gibi, yırttığı damardan günümüze kadar halkın kanını içerek gelmiştir.
Buna rağmen, bu Cumhuriyet bizimdir…
Çalışan, üreten, savaşta ölüme gönderilen; hak için ses çıkardığında boynu vurulup işi bitirilen; el kapısında sermayenin birikimine köle edilen her kimse, bu cumhuriyetin asıl sahibi onlardır.
O nedenledir ki demokratik cumhuriyeti kuracak olan biricik gerçek, sosyalist cumhuriyet olacaktır. Yani emek safları kimden ve nasıl oluşuyorsa, toplumcu şiar ve iktidar bu ülkenin geleceğini kuracaktır…
Bunda kararlı olduğunu gösteren “Haziran” bu 29 Ekimden tezi yok yeniden yola revan olmalıdır.
Bağımsız, birleşik bir hatla, sınıf safında, toplumsal kurtuluş yolunda; haydi ileri…