Diyecek çok söz var da o nedir öyle, gelip boğaza tıkanan bir koca yumruk…
Bu nasıl bir Haziran ki…
Hem ölmesi zor…
Hemyitenlerin hesabı tutulamazda.
Hem de yazgı gibi umuda hep açılan kapı olmalarda…
***
2 Haziran Orhan Kemal (1970) ve Ahmet Arif’i (1991) aldı bizden.
3 Haziran’sa Nazım’ın (1963) sonsuzluğa durduğu andır.
Öyleyse ona bir selam borcu bari yerini bulsun…
“Bir 3 Haziran...
Moskova'da soldu bir çiçek...
Bir 3 Haziran...
Dünyanın dört bir bucağında özgürlüğe açtı binlerce demet çiçek...
54 yıldır geçen...
Yaşıyor bayrak gibi, yaşayacak
Hürriyet mücadelesinde...
Nazım Hikmet...
Yüreğimizde çiçek çiçek...”
***
Haziran takvimdeki altıncı ay değildir sadece…
Türkiye sosyal ve siyasal tarihi açısından iki değerli deneyimi içerir.
İlki 15-16 Haziran 1970, İstanbul merkezli olarak başlayan ve yayılan, Türkiye tarihindeki en büyük işçi eylemlerinden birisidir. Türkiye işçi sınıfının sınıf bilinciyle direndiği, mücadele ettiği en büyük deneyimdir.
“Haziran’da Ölmek Zor” olsa da bu direniş ve takip eden günlerde, ölenler Türkiye İşçi Sınıfının kalbine gömülmüştür…
Kayıtlara bakılırsa direnen işçiler ve sendikacılardan yitenler arasında Yaşar Yıldırım (Mutlu Akü işçisi), Mustafa Bayram (Vinleks işçisi), Mehmet Gıdak (Cevizli Tekel işçisi), Doğukan Dere (esnaf), Hüseyin Çapkan, (Gıslaved işçilerinden Lastik-İş sendikası üyesi işçi) ve Necmettin Giritlioğlu (Yapı-İş Sendikası Genel Başkanı) bulunuyordu. Bir de olaylar sırasında bir polis memuruYusuf Kahraman’da telef oldu.
***
Gelelim 2013 Haziran Direnişine…
81 ilin 78’inde milyonların sokaklara döküldüğü Gezi günlerinin üstünden dört yıl geçti…
Kendiliğindenci bir dinamiğe dayalı, emekçi sınıf karakterli bu halk hareketi, Türkiye’nin ilerici yüzünün simgesi olarak tarihe düştü. Dünya halk hareketleri bakımından siyasi tarihe yazıldı. Sönümlendiğini düşünen varsa,Haziran Direnişi öyle bir ayaktaydı ki, 7Haziran seçimleri ve son referandumda iktidar hep Gezi ile uğraşıp durdu.
O nedenle iktidar cephesine bakılırsa sonuna kadar nefret ettikleri ve bir o kadar da kabusunu gördükleri bir olgudur bu Gezi…
Gün geçmiyor ki AKP Genel Başkanı ve dahi Cumhur reisi zat Gezi’yi vatana ihanet cephesi göstermek için gayret sarf etmekte, Gezi olaylarını PPK ve Feto tezgâhı gibi adeta adlandırmaktadır.
Türkiye’nin gün ola, harman ola toplumsal tarihi yeniden yazıldığında Gezi de tarihteki doğru yerine yeniden oturacaktır…
Şimdi işin ayrıntısını kenara koyup, Haziran’da yitenlere kayıtlardan bir daha bakmak ve hepsini saygıyla bir daha anmak uygun olacaktır.
(1) Mehmet Ayvalıtaş, 20, İstanbul, 2 Haziran 2013, Gezi Parkı’na destek için otoyol kapatıldığı sırada üzerine süren aracın çarpması sonucu öldü.
(2) Abdullah Cömert, 22, Antakya, 3 Haziran 2013, eylem sırasında başına aldığı darbe sonucu öldü.
(3) İrfan Tuna, 47, Ankara, 6 Haziran 2013, kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Gezi direnişine karşı polisin kullandığı aşırı miktardaki biber gazından etkilendiği düşünülüyor.
(4) Selim Önder, 88, İstanbul/İzmir. Taksim civarından geçerken yoğun gaza maruz kaldıktan sonra İzmir’e döndü, birkaç gün sonra hayatını kaybetti. Yakınları gazın kalp yetmezliğini tetiklediğini düşünüyor.
(5) Ethem Sarısülük, 26, Ankara, 12 Haziran 2013. 1 Haziran’da eylem sırasında polis tarafından başından vurularak ağır yaralandı. 12 Haziran’da beyin ölümü gerçekleşti.
(6) Zeynep Eryaşar, 50, İstanbul, 15 Haziran 2013. Avcılar’da yapılan protesto gösterisi sırasında polisin aşırı miktarda gözyaşartıcı gaz kullanmasının ardından kalp krizi geçirdi.
(7) Medeni Yıldırım, 18, Lice, 28 Haziran 2013. Kayacık Köyü’ndeki karakolun yenilenip kalekol yapılmasını protesto eden insanların üstüne askerler tarafından açılan ateşle öldürüldü.
(8) Ali İsmail Korkmaz, 19, Eskişehir, 10 Temmuz 2013. Gösterilerin ilk günlerinde sivil giyimli saldırganlar tarafından feci şekilde dövüldü, başına aldığı darbenin etkisiyle beyin kanaması geçirirken Yunus Emre Devlet Hastanesi’nde görevli doktorlar tarafından önce polise ifade vermeye gönderildi. 20 saat geciken müdahalenin ardından 1 ay yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatını kaybetti.
(9) Ahmet Atakan, 22, Antakya. Ankara’da ODTÜ ve Tuzluçayır’daki protestolara destek vermek için Antakya, Armutlu’da yapılan eylemde polis tarafından kafasından gaz fişeğiyle vurulup, çatıdan düşerek öldü.
(10) Serdar Kadakal, 37, İstanbul. Yaşadığı ve çalıştığı Kadıköy’de emniyet güçleri tarafından yoğun ve yaygın şekilde biber gazı kullanımının ardından kalp krizi geçirerek öldü.
(11) Berkin Elvan, 15, İstanbul. 15-16 Haziran gecesi, Okmeydanı’ndaki evinden ekmek almak için çıktı, polisin gaz fişeğiyle başından vuruldu. 269 gün komada kaldı, 15. yaşına komada girdi. 11 Mart 2014’te öldüğünde 16 kiloydu.
(12) Mustafa Sarı, 27, Adana, 5 Haziran 2013, Gezi eylemlerinde kolluk görevi yapan bir polis komiseriydi, eyleme müdahale ederken ve tedbir alınmamış bir alt geçit inşaatından geçerken düşerek hayatını kaybetti.
***
“Haziran’da Ölmek Zor” Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Orhan Kemal’e ithafen yazdığı bir şiirdir.
Şiirinde Talat Aydemir ve Fethi Gürcan’ın asılmasına tepkisini dile getirirken Nazım Hikmet’i anar. Şiirin tarihsel bir arka planı olduğunu da şiire yazdığı dip notta şöyle belirtir: “1963'lerde yaşanılanları ben, ancak böyle dökebildim 1976'larda şiire. On üç yılda özümsemişim o olayları, on üç yıl sonra damıtabilmişim. O günleri yaşayıp da ozanlığa soyunanlar, elbette ki benden daha iyi yapabileceklerdir bu işi. "El elden üstündür, taa arşa kadar" demiş eskiler.”
Şiirin sonunu da şöyle bağlar:
“gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstüm başım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!”
Toplumsal kurtuluşun devrimcilerini ve geçen gidenlerimizi bir kez daha anıyoruz…
Ölmeye hep biz yatmayacaksak, haziranlarda ölmeye ağıt yakmayacaksak, ayağa kalkışın yolunu bulmanın eşiğine durmalıyız.
4 Haziran buluşması yeni bir kılavuz olsun diyoruz…