AB yolları taştan

Yaklaşık yedi-sekiz yıl önce karakomik bir kitap yazmayı planlamıştım. Adı: “ Bilgi Edinememe Yasası “. Aklıma takılan bazı soruları ilgili mercilere sormuş ve aldığım yanıtları saklamıştım. Hemen hemen hepsinde ortak bir anlayış sezinleniyordu: Sorulan soruyu veya kopyası istenilen belgeyi, yasa kapsamı dışında tutan istisnai bir durumla direk veya dolaylı yoldan ilişkilendirerek istenilen yanıtı veya belgeyi vermemek. (Bu konuda bkz : 4982 no’lu Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, 24/10/2003 tarih ve 25269 sayılı Resmi Gazete). Ancak bu bazen o kadar zorlama gerekçelerle yapılıyordu ki, verilen yanıt mizahi bir nitelik kazanıyordu. Ben de bunun üzerine yakın çevremdeki kişilerle temasa geçerek, bu yasaya dayanarak bilgi veya belge istemişlerse bana göndermelerini rica ettim.

Ama sonunda ne oldu ?: AB’ye girme zahiri görüntüsüyle ve “modernleşiyoruz, sivilleşiyoruz, Avrupalılaşıyoruz” kandırmacalarıyla tatlısu aydınlarını da arkasına alan hükümet, zamanı geldiğinde bunun tam tersini yapmaya başladı ve dozu da giderek artırarak bu ülkeyi bugünlere getirdi. AB için de bu büyük bir mutluluk süreciydi kuşkusuz.

Olan benim kitaba oldu. Yolsuzluk, vurgun, talan, yalan, dolan o seviyelere çıktı ki, planladığım kitap, naif içerikli bir sitem kitabı haline dönüştü; yazılması ve okunması anlamını yitirdi.

***

Aslında oyun hala devam ediyor. Geçenlerde tesadüfen ulaştığım bir duyuru bu konudaki görüşümü perçinledi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, AB 2021-2027 Çok Yıllı Mali Çerçevesi kapsamında yürütülecek ve genel amacı çevre kalitesini ve biyolojik çeşitliliği koruyarak temiz, düşük karbonlu, iklime dayanıklı bir ekonomiye geçişe katkıda bulunmak için 25 yıldır yürütülmekte olan LIFE programının devamına Türkiye’nin de katılımını isteyerek bu AB programına destek talep etmektedir. Duyurunun dağıtım listesinde Üniversiteler veya üst kurulları bulunmamaktadır gerçi, ama ne gam ! Günün koşullarında ve günümüz Üniversitelerinin perişan durumunda en azından bir gönül alma babında hatırlansalar moral olabilirdi !

Ülkemizde çevre kirliliği olağanüstü boyutlarda artmaktadır:

Atık yönetimi, atığı gerçekleştirenlerin beyanına güvenerek yapılmaktadır. Vatandaşının hiçbir şeyine güvenmeyen devlet bu beyanlara güvenmekte, kontrol altına alınmayan atıkların yarattığı kümülatif etki ise havzaları, suyu ve toprağı zehirlemeye devam etmektedir.

Ambalaj atıkları konusu ciddi bir sorun olarak devam etmektedir. Naylon poşetlerin kullanıcıya satılması konusunda bir taraftan yönetmelik çıkartılmakta (gerçi küçük market, bakkal, kasap, manav vb. küçük işletmelerde naylon poşet kullanımı tüm hızıyla devam etmektedir); diğer taraftan parasız kalmış hükümetimiz başta İngiltere olmak üzere bazı ülkelerin çöplerini satın almaktadır.

Egemen sermaye sınıfının rantı uğruna halkın yararı ve ekolojik gereklilikler sürekli gözardı edilmektedir. Üretim reform paketi adı altında torba yasalara sokuşturulan ve bu düzende “üretim”den katma değeri yüksek sanayi ürünlerinin kastedilmesi gerekirken zeytinliklerin ve meraların maden alanlarına dönüştürülmesine olanak sağlayan, kıyıların doldurulması ile yeni rant alanlarının açılmasına olanak veren yasal ayarlamaların yapıldığı bir talan ve vurgun ortamında yaşıyoruz.

Ve, bütün bu çevre ve iklim sorunlarının ortasında yer alan bir bakanlık, AB nin eylem programına destek veriyor, yurtiçinden proje bazlı katkılar bekliyor. Bilgi edinme yasası çerçevesinde bu tezatı sorsam alacağım yanıt muhtemelen şöyle bir şey olurdu :” açıklanmasını talep ettiğiniz konu, Ülkenin ekonomik çıkarlarına ilişkin bilgiler içerdiğinden yanıt verilmesi uygun bulunmamıştır”; veya “ izahatını talep ettiğiniz mevzu, Ülkenin iktisadi çıkarlarına dair malumat ihtiva ettiğinden cevabı münasip görülmemiştir ”.

Not: Nükleer, Termik, Hidroelektrik, Rüzgar ve Jeotermal Enerji Santrallarının getiri ve götürülerini, çevresel etkilerini bir başka yazımda ele alacağım.

Sevgi ve dostlukla...