ABD’de Başkanlık seçimleri yaklaşırken Trump’ın seçimleri “az bir farkla” kaybetmesi halinde makamını terk etmeyeceği ve direneceği söyleniyor. Söylentilerin ötesinde bizzat kendisi de böyle bir duruma açık kapı bırakan sözler ediyor. Bu arada, ABD’deki gözlemciler bu seçimde mail yoluyla kullanılan oylarda artış bekliyor. Aynı gözlemcilere göre Trump’ın başlıca kozlarından birini, bu yolla oy kullanımının çeşitli manipülasyonlara açıklığı iddiası oluşturacak…
Trump’ın seçimleri kaybettiği halde çeşitli bahanelerle “gitmemesi” nasıl karşılanır, ne gibi sonuçlara yol açar?
İşte bu noktada, ABD’deki çatışmacı demokrasi kültürü (ÇDK) ile ABD dışındaki kimi demokratik ülkelerde görülen olgun demokrasi kültürü (ODK) arasındaki farklılıkları iyi tespit etmek gerekiyor. Gerçekten de Trump’ın kaybettiği bir seçimin ardından makamını terk etmemesi, bu ülkede egemen olan çatışmacı kültür nedeniyle iç savaşa kadar uzanabilecek şiddet ortamlarını tetikleyecektir.
İsterseniz, ABD’deki bu endişe verici ihtimallerin temelindeki ÇDK’yi, olgun demokrasi kültürünün (ODK) yerleşik olduğu ülkelerle kıyaslama yoluyla anlatmaya çalışalım.
ODK’nin yerleşik olduğu ülkelerin hangileri olduğunu sormayın. Aşağıdaki kıyaslamalardan hareketle kendiniz bulun.
***
ABD medyası, ODK’nin yerleşiklik kazandığı ülkelerden farklı olarak, ülkede barış ve huzurun tesisi için yekvücut olma, akıl ve sağduyu neyi gerektiriyorsa orada buluşma kültüründen yoksundur. Bu ülkedeki medya da ÇDK’den nasibini almış, paramparça durumdadır.
***
Gene ÇDK’nin bir yansıması olarak ABD’de, karşı tarafın kimi iyi yanlarını bile göremeyecek kadar gözü dönmüş, Trump nefretiyle dolup taşan muhalif kesimler vardır. Trump nefreti o boyutlara varmıştır ki neticede kendisinin de Amerikan yaşam tarzının düşmanlarına karşı bir tür vatan savaşı vermekte olduğu tamamen göz ardı edilmektedir. ODK’de ise bu tür kör nefret yoktur; yeltenenler de hemen akıl yoluna davet edilir ve iş orada biter.
***
ABD’de, Trump’ın “Gitmiyorum, sıkıysa götürün” demesi halinde bunun gündem değiştirmeye yönelik bir manevra olduğunu hemen kavrayıp ona göre hareket edecek ferasette muhalif politikacı hemen hemen hiç yoktur. Oysa ODK’de böyle bir durum anında tespit edilir.
***
Trump’ın seçimi kaybetmesine rağmen direnmesi halinde orduyu göreve çağıran, yani ordunun Trump’ı zorla “götürmesini” isteyen kesimler vardır. Buna karşılık Trump’ın da böyle bir girişime elinin altında olduğu söylenen ulusal muhafızlar ve paramiliter güçlerle direneceği belirtilmektedir. Çatışmacı kültürün bir başka yansımasıdır; bu kültür, ODK’deki ordu-güvenlik güçleri-paramiliter güçler uyumundan yoksundur.
***
ODK’de herhangi bir seçimi şaibeli biçimde kaybeden ya da seçim kaybeden tarafın iktidarı bırakmama tutumuyla karşılaşan taraf, bu tür durumlarda gerçekçi tek çözümün maraza çıkarmak değil bir sonraki seçimleri beklemek olduğunu kabul edecek olgunluğa sahipken ABD’deki gibi çatışmacı kültürlerde böyle bir olgunluğa tanık olmak mümkün değildir.
***
ÇDK’de iki meclisli yasama organına ve yürütmeden büyük ölçüde bağımsız görünen yargıya rağmen “sokak” sözü çok edilmektedir. Üstelik, iktidar da muhalefet de “sokağa dökülmenin” icabında başvurulabilecek bir yol olduğunu kabul etmiş durumdadır. Çatışmacı kültür, egemen olduğu ülkelerde sokağa meşrutiyet kazandırmaktadır. ODK’de ise demokratik kurumların ve mekanizmaların, bu arada yargının pürüzsüz işleyişi “sokağı” bir alternatif olmaktan çıkarmaktadır.
***
Yukarıda örneklerini verdiğimiz farklılıklar, ÇDK’nin damgasını vurduğu ABD gibi bir ülkede Başkanlık seçimi sonrası olabileceklere ilişkin ciddi endişeler yaratmaktadır. Gelgelelim, bu tür endişeleri en fazla taşıyanların tabiatıyla ABD yurttaşları olmaları gerekirken bütün bunların kaynağı olan çatışmacı demokrasi kültürünün sorgulanması pek akıllara gelmemektedir.
Tarih, dünyaya model olması, demokrasinin kör bir çatışma kültürü içinde kaybolup gitmemesi için ODK’yi bir kez daha sahneye davet etmektedir…