'Af' vaadinin popüler cazibesi
Bağımsız ve tarafsız bir yargı sisteminin inşası ile politik yargılamalarda tutuksuz şekilde olmak üzere tüm davalarda adil yargılanma hakkı derhal tesis edilmelidir. Bu somut çözümü hedeflemek yerine “af” gibi popülist söylemlerin geliştirilmesi ise hali hazırdaki adaletsizliklerin derinleşmesinden başka bir sonuç doğurmayacaktır.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevfikevleri Genel Müdürlüğü’nün 31 Mart 2022 tarihli verisi uyarınca cezaevlerinde 275.965 hükümlü ile 38.537 tutuklu olmak üzere toplam 314.502 kişi bulunuyor. Adalet mekanizmasının işleyişini baştan sona yenilemek, iktidarın yargı üzerindeki baskılarını sonlandırmak ve hukuksuzlukları ortadan kaldırmayı amaçlamak yerine yeni bir af tartışması başlatmak ancak “günü kurtarmak” ve oy devşirmekle sınırlı bir siyasal ufkun ürünü olabilir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da geçen hafta sosyal medyada yaptığı bir paylaşımla af tartışmalarını yeniden ülke gündemine taşıdı. Kılıçdaroğlu twitter hesabından yaptığı; “Af konusunda titizlikle yönetilmiş bir düzenlemeyi iktidar ile konuşmaya hazırız. Görüyoruz beceremiyorlar, birlikte çözebiliriz. Ancak bu af sadece belli başlı suçları kapsayacak; terör, taciz, tecavüz ve benzeri suçlar kapsam dışı kalacak, kader mahkumlarına yönelik olacaktır.” açıklamasıyla üzerine düşünülmesi ve konuşulması gereken bir konuya değinmiş oldu aslında.
Hukuksuzlukların ülkenin resmi hukuk sistemine dönüştüğü bir nesnellikte af gündeminin sıkça konuşulmasının anlaşılır bir yanı olmakla birlikte, her seçim öncesi yeniden gündem edilerek bir vaade dönüşmesi ise hangi saiklerle hareket edildiğini ortaya koyar nitelikte. Bugüne değin özellikle iktidar tarafından her seçimde koz olarak kullanılmak istenen af meselesinin bu kez iktidarı aday olan ana muhalefet liderince dillendirilmesi tartışmayı daha da önemli kılıyor. Bu önemli meseleyi Kemal Kılıçdaroğlu’nun kişiliği, niyeti ve üslubu çerçevesinde değil bilakis söylediklerinin politik arka planı, hukuki karşılığı ve olası sonuçları bağlamında ele almakta fayda var.
Af konusunun sürekli gündeme getirilişi biraz da sorunun sadece cezaevi nüfusunun artışına indirgenmesinden kaynaklı. Nedenlerden değil sonuçlardan yola çıkılarak yapılan tespit ve “çözüm” önerileri bu nedenle de eksikli ve hatalarla dolu. Cezaevlerinin bu denli kalabalıklaşmasının birçok nedeni bulunmakla birlikte politik “suçlar” bakımından iktidar ve yargının bilinçli tercihleri, adli suçlar bakımından ise işsizlik, yoksulluk ve gericilik en başa yazılabilecek nedenler arasında. Sıralanan nedenlere dair çözümler üretilmeksizin yapılan yasal düzenlemelerin ve af uygulamalarının cezaevlerinde doldur-boşalttan başka bir sonucunun olmadığı defalarca kez tecrübe edildi. Örneğin işsizliğe ve yoksulluğa çözüm bulunmadıkça hırsızlık suçundan cezaevlerinde bulunanların dışarı çıkmalarıyla geri dönmeleri arasındaki süre zannedildiğinden de kısa.
Adli suçlara yönelik “af” meselesindeki diğer bir sorunlu alan da kişilerin başka kişilere yönelik işlediği suçların devlet tarafından affedilmesiyle ilgili. Devletin, mağdur olan taraf yerine ve adına suçluları affetmesi bu suçlardan zarar gören mağdurların adalet duygusu ve beklentisi açısından da problemler içermekte. Tıpkı hırsızların, uyuşturucu tacirlerinin ve katillerin “kader mahkumu” olarak nitelendirilmesinin kabulü mümkün olmadığı gibi.
Ana muhalefet liderinin dillendirdiği af önerisinin sorunlu bir diğer yanı da politik “suçlar” ile ilgili kısmı. Bildiğimiz gerekçelerle “terör” suçlarının af kapsamı dışında tutulacağı vurgusu da bilinçli bir politik tercihin uzantısı. İktidarın yirmi yıllık geçmişinde kendisine muhalif olan herkesi, her sözü/eylemi/duruşu “terör” ile ilişkilendirdiği ve yargı sopasıyla “terörle” yaftaladığı gerçeği unutulurcasına yapılan toptancı yaklaşım da baştan sona hatalı.
Kaldı ki politik davalardan yargılanan muhalifler dosyalarına konu edilen sözleri ve eylemlerinin arkasında durdukları gibi, yaptıkları da suç olmadığı için “affedilme” beklentisi ve talepleri bulunmuyor. Kılıçdaroğlu tarafından çizilen çerçeve ise iktidar cephesinin kabul edebileceği sınırlar dahilinde olması sebebiyle saray tarafından bu yönde atılacak adımlara meşruluk zemini sağlama tehlikesini barındırıyor.
Biriken sorunlar karşısında “görmemezlikten gelme” ya da “ötelemeci” yaklaşımlar sergilemeyeceğimize göre ne yapmalı sorusuna yanıt vererek bitirelim. Bağımsız ve tarafsız bir yargı sisteminin inşası ile politik yargılamalarda tutuksuz şekilde olmak üzere tüm davalarda adil yargılanma hakkı derhal tesis edilmelidir. Bu somut çözümü hedeflemek yerine “af” gibi popülist söylemlerin geliştirilmesi ise hali hazırdaki adaletsizliklerin derinleşmesinden başka bir sonuç doğurmayacaktır.