Asgari ücret sezonu yaklaşıyor. İktidar tarafında “sürpriz” artış olabileceği yönünde işaret fişekleri verilmeye başlandı. Bazı sendikalar ve muhalefet tarafında da asgari ücretin en az kaç lira olması gerektiği konusunda öneriler çıkmaya başladı. Görüşmeler başlayınca bu öneriler vs. daha çok tartışılacaktır. Ancak bir zemin temizliği iyi olabilir. Bu temizliği de çeşitli tartışma başlıkları altında düzenlemeye çalışacağım.
‘ASGARİ ÜCRET BİZDE ŞU KADAR, AVRUPA’DA ŞU KADAR’ KIYASLAMALARI
Asgari ücret açıklanınca ilk yapılan bu tip kıyaslamalar olmaktadır. Avrupa ülkeleri ile bazı dünya ülkeleri sıralanır, bizdeki ile kıyaslanır. Muhalefet son sıralardayız der, iktidar alım gücüne bakın orta sıralardayız der.
Ancak gözden kaçan bambaşka bir olgu var.
Misal bu sıralama listesine bazen Belçika, İsviçre, İspanya vs. falan girer. Bu ülkelerde asgari ücret alanların oranı tüm emekçilerin sadece yüzde 1’i.
Avrupa ortalaması ise yüzde 5.
Halbuki Türkiye’de asgari ücretlilerin oranı ise; DİSK verilerine göre yüzde 57.
Yani iktidar Türkiye’nin yaklaşık yüzde 60’ının alım gücünü Avrupa’nın en alttaki yüzde 5’i ile kıyaslıyor.
Öncelikle bu konuda boş ver Avrupa ile alım gücü kıyaslamasını senin ülkende kaç milyon asgari ücretle yaşıyor o ülkelerde kaç bin (milyon diyebilecek bir ülke bile yok) kişi asgari ücretle yaşıyor?
Bu kıyaslamayı yapmak anlamsız olmasına rağmen asgari ücretin dolar /euro karşılığı Avrupa’nın son sıralarında. Eskiden “ucuz emek ile rekabeti bozuyor” diye şikâyet edilen Çin’in birçok eyaletinin bile altına düşmüş vaziyette.
‘ASGARİ ÜCRET BİZİM ZAMANIMIZDA BİLMEM KAÇ KAT ARTTI’
AKP iktidarının bir söylemi de asgari ücretin enflasyonun üstünde arttığı söylemidir.
Aslında bu doğrudur. Yani 2002 yılından bu yana asgari ücret enflasyonun üzerinde artmıştır.
Ancak burada, bir tanesine kısmen değindiğimiz iki problematik alan bulunmakta
Asgari ücretli oranı 2002 yılında sadece yüzde 9 iken şu anda yüzde 57’dir.
Aşağıdaki tablo TÜİK verilerine göre tüm Türkiye’de tüm iş kollarında yıllık saatlik kazanç artışlarını vermektedir.
Tablo TÜİK ’in bu çalışmaya 2010 yılından başlamasından kaynaklı oradan başlamaktadır. Ancak yine de bir fikir vermektedir.
Yıllar | Saatlik Kazanç Endeksi artış % | Asgari ücret artış % | |
2010 | 5,5 | 9,3 | |
2011 | 8,9 | 10,1 | |
2012 | 9,3 | 10,3 | |
2013 | 10,5 | 9,4 | |
2014 | 9,1 | 18,3 | |
2015 | 15,3 | 30,3 | |
2016 | 18,5 | 7,9 | |
2017 | 9,2 | 14,2 | |
2018 | 22,3 | 26,1 | |
2019 | 22,3 | 15,3 | |
2020 | 13,9 | 21,6 | |
2010/20 artış oranı | 285% | 386% | |
Yani 10 yılda ortalama ücretler 2,85 kat artarken asgari ücret 3,86 kat artmış. Ancak bu durum emekçiler lehine bir durum değil.
Asgari ücret artışı yüksek oldukça sermayenin bulduğu çözüm daha yüksek ücret alanlardaki artış oranını düşük tutmak olmuş. Bu durum zamanla daha çok sayıda çalışanın asgari ücret almasına yol açmakta.
Yukarıdaki tabloya bu kez enflasyonu ekleyelim. Tablodan da görüldüğü gibi asgari ücret artışı son 10 yılda enflasyonun yaklaşık %30 üstünde gerçekleşmiş ancak ortalama ücretlerdeki artış ise enflasyonun altında kalmış.
Yıllar | Saatlik Kazanç Endeksi artış % | Asgari ücret artış % | Enflasyon |
2010 | 5,5 | 9,3 | 6,4 |
2011 | 8,9 | 10,1 | 10,5 |
2012 | 9,3 | 10,3 | 6,2 |
2013 | 10,5 | 9,4 | 7,4 |
2014 | 9,1 | 18,3 | 8,7 |
2015 | 15,3 | 30,3 | 8,8 |
2016 | 18,5 | 7,9 | 8,5 |
2017 | 9,2 | 14,2 | 11,9 |
2018 | 22,3 | 26,1 | 20,3 |
2019 | 22,3 | 15,3 | 11,8 |
2020 | 13,9 | 21,6 | 14,6 |
2010/20 artış oranı | 285% | 386% | 296% |
Tabi biraz istatistiğe uzak duranlar için kafa karıştırıcı bir yorum olacak ancak asgari ücretlerin ortalama ücretleri artışına etki etmesini de göz önüne alırsak asgari ücret üstü maaş alanlarda ki ücret artışlarının bu tablonun da çok çok altında kaldığını belirtmek lazım.
Hatta birçok patronun asgari ücretteki artışı yasal olduğu için mecburen yaptığını ama maaşı zaten asgari ücretin üstünde kalanlara son yıllarda sıfır zamma yakın artış yaptığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
‘EMEKÇİLERİMİZİ ENFLASYONA EZDİRMEDİK’
Yukarıda gördük asgari ücret enflasyon üzerinde artmış ancak ortalama ücretler altında kalmış. Hatta son cümlede de belirtildiği üzere asgari ücret alan kesimlerde tam anlamıyla son yıllarda ciddi bir ücret erozyonu var.
Ancak enflasyona karşı ezdirmemek insanların alım gücünü artırmaz. Sabit tutar. Eğer ekonomi büyüyorsa, yani milli gelir artıyor ve siz sadece enflasyon kadar ücret artışı alıyorsanız, oluşan zenginlikten pay alamıyor, sizin yerinize başkaları alıyor demektir.
Aslında toplumun geneline göre yoksullaşıyorsunuz demektir. Yani sizin alım gücünüz sabit kalırken başkaları sepetlerine daha fazla ürün doldurmaya başlar. Onun tüketim alışkanlıkları sizin alım gücünüzü düşürecek bir etki de yaratmaya başlar zamanla.
Yukarıdaki tablodan devam ediyoruz. Bu kez tabloya büyüme ve enflasyon + büyüme kolonlarını ekledim
Yıllar | Saatlik Kazanç Endeksi artış % | Asgari ücret artış % | Enflasyon | Büyüme | Enflasyon +büyüme |
2010 | 5,5 | 9,3 | 6,4 | 8,5 | 14,9 |
2011 | 8,9 | 10,1 | 10,5 | 11,1 | 21,6 |
2012 | 9,3 | 10,3 | 6,2 | 4,8 | 11,0 |
2013 | 10,5 | 9,4 | 7,4 | 8,5 | 15,9 |
2014 | 9,1 | 18,3 | 8,7 | 5,2 | 13,9 |
2015 | 15,3 | 30,3 | 8,8 | 6,1 | 14,9 |
2016 | 18,5 | 7,9 | 8,5 | 3,2 | 11,7 |
2017 | 9,2 | 14,2 | 11,9 | 7,5 | 19,4 |
2018 | 22,3 | 26,1 | 20,3 | 2,8 | 23,1 |
2019 | 22,3 | 15,3 | 11,8 | 0,5 | 12,3 |
2020 | 13,9 | 21,6 | 14,6 | 1,8 | 16,4 |
2010/20 artış oranı | 285% | 386% | 296% | 78% | 404% |
Öncelikle ekonomik verilere uzak olanlar için bir açıklama yapalım. Büyüme verileri enflasyondan arındırılarak hesaplanır.
Yani bir ülkede yüzde 50 enflasyon varsa ülkedeki tüm hasılalarda otomatikman yaklaşık yüzde 50 artar.
Haliyle gerçek büyümeyi hesaplamak için enflasyon arındırılır.
2010 yılından bu yana enflasyon +büyümenin 2020 yılına kadar yüzde 404 arttığını görüyoruz.
Asgari ücretteki artış büyümenin gerisinde kalmış. Ücretlerdeki ortalama artış ise (yüzde 285’di) bu oranın çok çok gerisinde. Sayı ve oranlarla kafası karışanlar için şöyle özetleyeyim. Son 10 yıllık kaybı en azından 2021 yılında karşılamak için ücret artış oranlarına ek olarak yüzde 42 artış sağlanmalıydı. Yani toplumun çalışan kesimleri Ülkenin büyümesinden bir pay almamış: Pasta %78 büyümüş ancak aldığı dilim eskisinden bile küçük.
Bu veri zaten TÜİK ‘in kendi verilerinde bile çok açık bir şekilde var. 2002 yılında Gayri Safi Milli Hasılanın yüzde 56’sını ücretler oluştururken bu oran 2021 yılında yüzde 32’ye düştü. Sermayenin payı ise %48’e yükseldi.
Haliyle enflasyona ezdirmedik lafının bir anlamı yok çünkü artan refahtan payını alamayan dilimi küçülen bir kesim var karşımızda.
Emekçilerin alamadığı payı haliyle daha zengin kesimler almakta ve ülkedeki gelir dağılımı giderek bozulmakta.
SONUÇ
Asgari ücretin ne olduğu değil, asgari ücretlilerin asgari olmasıdır önemli olan.
Üniversite mezunu deneyimli bir özel okul öğretmeni İstanbul gibi yerde asgari ücret ile işe başlıyorsa, 15 yıllık maharetli bir tekstil işçisi hala asgari ücret alıyorsa, yeni mezun olan bir diş hekimine, mimara saatlerce fazla mesaiye rağmen asgari ücret teklif ediliyorsa, iş güvenliği riski yüksek madendeki bir işçi ya da kimya fabrikasındaki bir işçi asgari ücret ile çalışıyorsa, asgari ücretin ne kadar olduğunun aslında anlamsız olması gerekir.
Çünkü bu insanların zaten asgari ücret ile çalışmaması lazım.
Haliyle İspanya’da kafelerde saatlik ücret daha düşük olmasın diye belirlenen bir ücret ile 15 yıllık bir metal işçisinin ücretini kıyaslamamak gerekir.
Bunu farklılaştıracak olan ise aslında işçilerin kendi örgütü olan sendikalardır.
Sendikalaşma düzeyi yüzde 10, bunların da yarısı toplu sözleşme hakkından yoksun iken bu kesimlerin kendi ücret pazarlığı yapma şansı olmadığı sürece elbette sermaye herkesin ve her kesimin ücretini giderek asgari ücrete doğru çekecektir.
Bunun yanı sıra çalışanların 1/3’ünün kayıt dışı çalıştığı, işsizliğin yüzde 14 olduğu bir ülkede insanların pazarlık gücü de kalmayacaktır.
Asgari ücret bir maaş değildir. Maaş bir geçinme aracıdır. Türkiye’de geçinmenin standartları da bellidir.
Örneğin yoksulluk 4 kişilik bir çekirdek aile için 10 bin TL üzerinde açıklanıyor. Düşünün ki karı koca asgari ücret alsın 2 tanede çocukla haneyi geçindirsinler. Yoksul olabilmek için bile hala o haneye girmesi gereken tutar 4,400 TL’dir. Haliyle asgari ücretin ne olduğu ne kadar arttığı değil insanların aldıkları ücretle yoksullaşmadan insani bir geçim düzeyinde olup olmadıkları tartışma konusu olmalıdır.
Son söz olarak şunu söyleyeyim. Türkiye’de asgari ücretin ne kadar olduğunu artık birçok insan ezbere söylüyor. Bir Avrupalı’ya sorduğunuzda uzun uzun suratınıza bakabilir ve eğer biliyorsa da “saatlik ücret”i söyler. Bu saatlik ücret bir kök ücrettir yoksa kimsenin aklına bunlardan bir maaş olacağı ve hane geçindirebileceği gelmez.
Şayet ama patronlar bunu karşılayamaz diyen olursa da gayri safi milli hasılada patronların payının her yıl ne kadar arttığını gösterebilirsiniz. Ne yapalım herkes de patron olmak zorunda değil.