“Ananı da al git” ile “Vız gelir tırıs gider”
“Ananı da al git” ile “vız gelir tırıs gider” arasında, “zaten sicili kirliymiş” ile “200-300 kişinin çığırtkanlığı” arasında hiçbir fark yoktu ve hafızalarımız var olan durumu küçümsemeyi reddetmekte çok haklıydı.
Hiçbir şey olmamış gibi yapmayı becerebilenlerin ve “nasıl olsa unutulur” sinsiliğine sahip olanların elinde, dört bir koldan kuşatılmaya çalışılıyoruz.
“Ne var canım bunda”, “Aman sen de” diyerek her cümleyi püskürtmeye çalışan o duygu yitimi vasatlığa gönüllü oldukça, iktidar başka bedenlerde çıkıyor karşımıza.
Yükselen itirazlara kibirlenen ve bunu “anladıkları dilden konuşmak gerekir” diyerek “vız gelir tırıs gider” arsızlığı ile yapan o berbatlıkla tanıştırdı kendisini mesela kitlelerle İmamoğlu.
Etrafına gücün ve çıkarların önünde eğilenleri toplayıp, “şahanesin, harikasın” şakşakçılığını asıl güç zannetmesiyle yüzleşmek elbette ağır olacaktı. Tepkiler karşısında tırnaklarını çıkararak had bildirmeye kalkması, neye dönüşebileceğinin işaret fişeğiydi ve o fişeğin aydınlattığı gerçeği herkes gördü.
Kitlelerin “Kral öldü, yaşasın Kral” diye bağıracağına inanmış olmaları, cin olmadan adam çarpmaya benziyor.
“Ananı da al git” ile “vız gelir tırıs gider” arasında, “zaten sicili kirliymiş” ile “200-300 kişinin çığırtkanlığı” arasında hiçbir fark yoktu ve hafızalarımız var olan durumu küçümsemeyi reddetmekte çok haklıydı.
Çünkü hafızalarımız, biti kanlanan vasatlığın, gücü eline geçirdiğinde neler yapabileceğine dair ağır izler taşıyor ve eğer bir yarın kurulacaksa, bunun hafızasızlıkla değil, hafızalarımızla olacağını da tekrar hatırlatıyor.
20 yıldır en ağır bedelleri ödeyen ve ülkenin geleceği için hakikati sahiplenen insanların varlığını yok sayarak ve onların emeğinin üstüne çöküp, parmaklarını gözümüze sallayarak, ayar veremeyeceklerini hatırlatmak bu yüzden çok kıymetliydi.
Ne o otobüsün içinde olmak için can atanların çiğliği, ne de siyasi rakiplerinin “oh oldu”culuğu bu gerçeği değiştirebilir.
Özne onlar değil, asıl özne gerçeğin kendisi çünkü.
Nagehanları, Özkökleri Gezi davasında arkadaşlarımızın, dostlarımızın üzerine çöken “düşman hukuku”nda da bulursunuz, arkadaşlarımız cezaevlerine gönderilirken ellerine takılan kelepçelerde de. Eğer bu kötülüğü yanınızda taşıyıp, parlatmakta hiçbir beis görmüyorsanız, hiç lamı cimi yok, siz de cellat olmaya hazırsınız demektir.
Ve evet biz bu kötülüğü tanıyoruz.
Tanır çünkü insan savaştığının aklını, duygusunu, mimik kıvrımlarını.
Biliyoruz mesela, kendi siyasi ikbaliniz için kurduğunuz “aklın” fotoğrafını seyrettirip, “müthiş zeka” diyerek övdüreceğinizi sanmanızdaki motivasyonunuzu.
Rant, çıkar ve uzlaşı dünyasından hayata bakanların sıradanlığı ve sıradanlığın kötülüğe hep gönüllü olması, pek bir zeka işi de değil vesselam.
Kendini dev aynasında görenlerin, “küçük adamlar” olduğunu bilenlerin sayısı az olabilir lakin o “az” olan ise pek bir ürkütücüdür.
Ürkütücü yanı, ne olduğunuzu yüzünüze söyleyebilecek cesarete sahip olmalarındandır.
“Krala yaslanmayın düşersiniz” diyen o sesin, iktidar için ürkütücü olmasının sebebidir de bu aynı zamanda.
“Helalleşmeyeceğiz, Hesaplaşacağız!!” diyerek yüzünüze meydan okuyanların sarsıcılığı da…
Duruş deniyor buna.
Hani sizin ağız, burun büküp “marjinal şeyler ya” diyerek küçümsediğiniz şey var ya, o işte…