Ayılar zamanından günümüze

Türkiye’de ve dünyada bizi bekleyen süreçlerin taşıdığı belirsizliklere, pek çok konuda kesin konuşmanın güçlüklerine sıkça değiniyoruz.

Ancak, bunun da bir sınırı olmalıdır. Gündeme gelen her konuda derin derin düşünüyor gibi yapıp ardından “Bugünden bilemeyiz” demek pek o kadar makbul bir yol sayılmamalıdır. Bu durumda yapılabilecek en iyi şeylerden biri, neler kesinleşmişse oradan yürümektir. Eldeki kesinlikler, belirsizliklere yaklaşmada her zaman daha sağlam bir zemin sunar.

Kesinliklerin envanteri için çok gerilere gitmek gerekmiyor.

Bundan 30 yıl öncesi, verimli bir “geriye gidiş” için yeterlidir. 30 yıl öncesine, o dönemde dünyaya ve Türkiye’ye damgasını vuran saptamalara, öngörülere, beklentilere ve umutlara bakacağız; bunlarla ilgili neler artık kesinleşmişse oradan devam edeceğiz.

***

30 yıl öncesine gidersek, “ayılar zamanına” dönmüş oluruz.

Medeni dünya, Saddam’ın Baas tipi diktatörlüğüne ve Irak’ın Kuveyt’i işgaline karşı ayağa kalkmıştı. Bu anakronik diktatörlüğün azgın tasarruflarına yanıt verecek güçlerin başında bulunan Norman Schwarzkopf’a “çöl ayısı” deniyordu. 

Türkiye’de, iktidardaki ANAP içinde dünyanın gidişatını bir türlü anlayamayan gerici ve muhafazakâr kesimler sorun yaratıyordu. Semra Özal bu kesime karşı savaş açmıştı. Bu savaşta Semra Özal’ı destekleyecek kulis çalışmaları için bir otelde kamp kuran Mustafa Taşar kendini “Ben de otel ayısıyım” diye tanıtmıştı.

Sovyetler Birliği ise artık sona yaklaşmıştı. Bu ülkedeki tutucu ve baskıcı bürokrasiye bayrak açan, ülkenin “demokratikleşmesi” için yırtınan kesimlerin başını çeken Boris Yeltsin’e “Rus ayısı” deniyordu.

Biraz tuhaf kaçsa bile bu ayılar bildiğimiz ayılar gibi değildi. Zamanın ruhunu yakalayanların, sivil toplumun, demokratikleşmenin, “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyenlerin, küreselleşmenin nimetlerine değer biçenlerin, sınırların ortadan kalkmasının getireceği kültürel çeşitlilik ve zenginliklerin, vb. vb. temsilcileriydiler…

Asıl sorumuz ise şu: Ayılar zamanının öngörüleri ve beklentileri hiç tutmasa bile o zamana özgü kimi motiflerin her şeye rağmen günümüze kadar uzandığı söylenebilir mi?

***

Geçenlerde bir arkadaş hatırlattı: “Dünya kapitalizminin artık ideoloji üretemediğini söylüyoruz; ama güç (ya da zor) da başlı başına bir ideoloji sayılmalıdır ve bugün dünya kapitalizmi en çok bunu üretmektedir.” Doğrudur ve bizim önceki kimi yazılarımızda değindiğimiz “polis devleti” kurumsallaşmasının bir başka ifadesi sayılmalıdır.

O zaman, birinci kesinlik: Ayılar zamanına kıyasla “güç ideolojisinin” içerdeki muhalif hareketlere bakan yönünü tamamlayan, en az onun kadar önemli bir yönü de dışa karşı güç kullanma tehdidi ya da fiilidir. Burada yalnızca dünyanın kadim emperyalist ülkelerinden söz etmiyoruz. Bugün Türkiye dâhil (belki de “başta”) pek çok ülkenin kendi emperyal hevesleri vardır. Emperyal hevesler de ayılar zamanına özgü iç ferahlatıcı her tür beklentiyi buharlaştırmıştır.   

İkinci kesinlik: Ayılar zamanında kimilerine “Sahi ne iyi olurdu”nun ötesinde “Evet, oraya doğru gidiyor” dedirten megatrendler tamamen tersine dönmüştür. O dönemde “sınırların ortadan kalkması”, “entegrasyon”, “ileri demokrasi”, “devletin küçülmesi”, “milliyetçiliğin sonu” anlamında neler söylenmişse, tam tersi gerçekleşmiştir ve “tam tersinin” tersine çevrilmesi de mümkün görünmemektedir.   

Üçüncü kesinlik: Ayılar zamanının gözde kavramı “sivil toplum” aradan geçen 30 yıl içinde neredeyse tamamen tasfiye edilmiştir. Başka bir deyişle devlet ve siyasal toplum sivil toplumun derinliklerine nüfuz ederken sivil toplumun ana gövdesi de büyük ölçüde devlete yamanma anlamında siyasallaşmıştır. Bugün dünyanın hiçbir yerinde “bağımsız” bir sivil toplumdan söz edilemez.

Dördüncü kesinlik: Ayılar zamanında yere göre sığdırılamayan “yeni toplumsal hareketler” yok olmamıştır; hatta daha da güçlendikleri söylenebilir. Ne var ki ayılar zamanında üretim tarzına, temel güç/iktidar ilişkilerine pek değmeden dışardan “basınç” oluşturarak iktidarları etkileyebileceği varsayılan bu hareketler de bir duvara dayanmış durumdadır: Ya kendi hareketleri bağlamında üretim tarzını ve temel güç/iktidar ilişkilerini de sorgulayacaklar ya da kurulu düzenin kurdele bekleyen cici çocukları olarak kalacaklardır.   

***

Bütün bunların ardından, ayılar zamanının 1990-91 yıllarında değil günümüzde yaşanması gerektiğini söylemek mümkün görünüyor. Demek, ayılar sahneye yaklaşık 30 yıl erken çıkmışlar.    

Aynı beklentiler için “O zaman gerçekleşmedi, ama bugün gerçekleşebilir” ısrarında olanlar varsa, onların şimdiki zamanı için de bir fauna taraması yapılması mümkündür.