İnsan kendinden başka hiçbir canlının acı hissetmeyeceğine inandırmış kendini. Kertenkelelerin kuyruk acısı, avlanan hayvanın iç organlarının etrafa dağılması, balıkların oltanın ucunda çırpınışı hiç düşündürmüyor insanları. Tilkileri öldürüp kürklerinden elbise yapan, bol proteinli inekleri yiyip fosfor deposu balıkları avlayan insan hayatta kalmadan hayatın kutsallığını anlayabilir miydi bilinmez ama ölü hayvanların cesetleri üzerine kurulmuş olan varlığımız ve uygarlığımız tahammül edilemez bir vicdan muhasebesine dönüşmeye başlamadı mı?
Hayatları kara hayvanlarınkine kıyasla çok daha zor gözlemlendiği için balıkları anlamakta zorlanırız. Balıkları donuk, şapşal hayvanlar olarak görürüz. Halbuki Jonathan Balcombe'nin "Balıkların Bildikleri" adlı kitabında belirttiği üzere "Balıklar, kendi içinde değerli olan - yani bizim için söz gelimi bir kazanç ya da eğlence kaynağı olarak sahip olabilecekleri faydacı değerden bağımsız bir şekilde değer taşıyan - kendilerine özgü varlıklardır." Yazar bu derin incelemesinde balıklar hakkında doğru zannettiğimiz yanlışları anlatırken ahlaki sorgulamalarımıza da öncülük ediyor. Zira "balıklar dünya üzerinde toplu olarak en çok sömürülen (ve aşırı sömürülen) omurgalı hayvan kategorisini oluşturuyor."
Balıkların çeşitlilikleri, ekolojileri, üremeleri, hayatta kalma yöntemleri, balık tutma veya pişirme stratejileri üzerine yazılmış yığınla kitap var, ama bu kitap dünyanın balıklara nasıl göründüğünü, balıkların neler algıladığını, hissettiğini ve tecrübe ettiğini aktarmayı amaçlayan ve balıkları temsilen yazılan bir kitap olarak karşımıza çıkıyor. Eş adayını cezp etmek için renklerini parlaklaştırabildiklerini, bir avcı tarafından fark edilmemek amacıyla soluklaşabildiklerini, fevkalade bir yön bulma becerisine ve bilişsel haritalara sahip olduklarını, acıyı ve tehlikeyi hissedebildiklerini, beraber yüzdükleri canlıları rastgele tercih etmediklerini, küçüğünden büyüğüne çoğunun hayatının katışıksız bir mücadeleden ibaret olduğunu örnekleriyle birlikte okudukça balıkların alık olmadığını anlıyoruz.
Hafızalarının üç saniyeyle sınırlı olduğunu, acı çekmediklerini ve alık olduğunu düşündüğümüz, inatçı kancaları ağızlarından çıkartırken sevinç nidaları attığımız, süs niyetine akvaryumların içini donattığımız, eğlence olsun diye avladığımız balıklar aslında iletişim kurabilen, zeki, sosyal, mücadeleci ve gördüğüyle hissettiğini unutmayan canlılardır. Okyanusta doğdukları kaynağa geri dönmek ve burada yumurtlayıp ölmek için eşine rastlanmayan bir yolculuk yapan somonlar öldüğünde memleketine gömülmeyi vasiyet eden insanlardan ne kadar uzaktır?
İnsanların çağında balık olmak kolay değil. Fakat unutmamak gerek ki J. Balcombe'nin de vurguladığı gibi "Balıklar sadece yaşamazlar, aynı zamanda birer yaşamları da vardır. 'Şey' değil, birer varlıktırlar. Bir balık kişiliği ve ilişkileriyle bir bireydir. Plan yapar ve öğrenir, algılar ve yaratıcı hamlelerde bulunur, yatıştırır ve kurgular; zevk alır, korkar, oyun oynar, acı çeker ve sevinç duyar. Bir balık hisseder ve bilir." Ne diyordu o meşhur şarkıda? Hatırlayın! "İnsan düşünür / At düşünür / Koyun düşünür / İnek düşünür / Köpek düşünür / Balık düşünmez / Balık sessizdir / İfadesizdir / Balık düşünmez / Çünkü balık her şeyi bilir."*
* This is a film / Iggy Pop & Goran Bregovic
Künye: Balıkların Bildikleri, Jonathan Balcombe, Çev: Elvin Vural, Metis Yayıncılık, 2021.