Becermeliyiz...

Kim ne derse desin, 16 Nisan, “Haziran Direnişinin” yeniden ayağa kalkışıdır.

“Haziran Direnişi” Gezi'de nasıl isyana durduysa ve günümüze değin sağından, solundan sönümlendirme operasyonlarına karşı nasıl göğüs gerdiyse, hem 7 Haziran 2015'de ve hem de 16 Nisan 2017'de toplumun ilerici damarı ve yüz akı olarak bir defa daha kendine kendini kanıtlamıştır...

Kimsenin değirmenine su taşımayan, kimsenin sultasında olmayan ve bağımsızlıkçı varoluşunun arayışını bir “kendileğindenci”  kurgusu içinde adımlayan hareket, kuşku yok ki yarınlarda bu haliyle bile umut olmaya devam edecektir.

17 Nisan, bu ülkenin tarihinde önemli bir milattır.

1923 Cumhuriyeti, artık tarihi hukuk mevzuu haline dönüşmüş ve bugün kurulmaya çalışılan yeni rejimi de tarihi hukuk mevzuuna çevirecek  yeni bir tarihselliğin de başlangıcı olmuştur...

Çok yazıldı, çok çizildi...

Yeni rejim, çalıntı oylarla ve çırpma siyasi manipülasyonlarla kendine yeni bir seçim başarısı sağlamıştır. 

Ama ne başarı! 

Yani ortada kağıt üzerinde kazanılmış bulunulan ve başkanlığı kendinden menkul “tek adam” rejimi esasen kaybettiği  bir seçim savaşından Pirus zaferi ile çıkmıştır.

“Hayır” cenahı herkesin bildiği üzere bu referandumda zorla kaybettirilmiş olmasına karşın esas kazanandır. O nedenle de, yeni rejimin kurucusunun yüzü, sirke satmaya devam etmektedir. Ne ki şöyle veya böyle bu vartayı da an itibariyle savuşturmuş görünmektedir.

Durumu sadeleştirmek ve şöyle özetlemek mümkündür.

1. Haziran, Türkiye ahalisinin ilerici damarı olarak daha direngen ve kendinin farkındadır.

2. Haziran, ahalinin yarısına denk düşmektedir.

3. Bu “yarıdünya”, mutlak olarak aynı saikleri paylaşan ve yaşamdan beklentileri birbiriyle tıpa tıp kesişen bir toplam değildir.

4. Ne ki genel duyarlılık ve eylemlilikte, gericiliğe karşı duruş edimini geliştirmiş, devletin tüm olanakları ile İslamizasyon baskılamasına dirençle karşı koyan, cumhuriyetçi-seküler ve kentli bir tutumu paylaşma ve bunlardan taviz vermeme konusunda inanç dolu tutum sahibi bir manzara sergilemektedir.

5. Bu toplamın kimyası, çoklu elementlerden oluşan bir karışım spektroskopisi vermektedir. En kabarık bölük CHP seçmeni Kemalistler; yanısıra emekçi-seküler Kürtler ve tıpkı Haziran günlerinde olduğu gibi MHP ve AKP tabanından da Haziran tarafına kayan daha küçük öbeklerden oluşmaktadır.  

6. Aynı karışımın içinde bulunan “Sol”, niceliksel olarak daha küçük bir ölçekse bile, nitelik olarak kendisini devrimci-demokrat-ilerici-sosyalist-komünist olarak kodlayan ve kitlelerin içinde eylemlilik anları ya da dönemlerinde siyasi sürükleyiciliği sağlayan temel omurga olarak hareket etmektedir.

7. Yapının bütünü, bugün bakımından “cephe” kıvamının uzağındadır.

8. Buradan cephe çıkması sadece solcular arasında tartışılan ölü bir programdan değil, Haziran almaşıklarının çok zorlu geçen inşaa sürecinde halen var etmeye çalıştıkları günceli yakalayan ve pratiğe yanıt verecek olan canlı bir sınıf programdan geçmektedir. 

9. Bu program ülkenin kahir çoğunluğu olan çalışan ve emekçilere yeniden sınıf bilincini de taşıyan bir ölçek tutturmak zorundadır.

10. Verili siyaset kodlarının kendi içinde çözüldüğü bu aşamada, artık birşey de ifade etmeyecek olan bir “meclis siyaseti” nden bağımsızlaşmayı gündeme koymak gerekir. Mecliste siyaset yürüten partilerden bağımsız, “hayır” kesitinde buluşmuş toplum güçleri ve toplamını bir araya getirecek başka bir merkezi siyasetin yaratılması, programatik bir yapılanmanın da temelini oluşturma durumundadır.

11. Yani Haziran, bir defa daha sınıfsal siyaseti daha bilince çıkararak ve bu kez kendi adını daha somut olarak koyup yoluna devam aşamasına gelmiştir.

12. AKP’nin kürelediği rejim değişikliğinin alt edilmesi ancak bu asgari programatik yeniden örgütlenme içinde şekil bulabilecektir.

13. Bir de “hayır”ın bezirganlığını yapmaya kalkışan siyaset eskilerinin kendilerini işaret eden çıkışlarına da çok değer vermemek gerekir.

Bu, emekçi-seküler ve toplumcu bir cumhuriyet için ilk adımsa...

Gökten zembille inecek değildir!

Öyleyse becermeliyiz...  

[email protected]