“Bir şey yapmalı”
Güncel durumlarda yapılabilecekler söz konusu olduğunda teorimizin ve tarihimizin bize öğrettikleri önemli olsa bile bu önem bir yere kadardır.
“Gezi davasında” verilen kararı biliyoruz.
Bu kararın mevcut rejimin yönelimleri açısından neye işaret ettiği ve nasıl yorumlanması gerektiği ayrı bir konu.
Burada özellikle değinmek istediğimiz mesele ise “karşı tepkiler” başlığıyla ilgili. Cahit Berkay ve Moğolların “Bir şey yapmalı” parçası var ya, işte oradaki gibi. Hemen herkes bu karara karşı bir şeyler yapılması gerektiğini söylüyor.
İyi de ne yapmalı?
***
Yukarıdaki sorunun yanıtında, işleri oluruna bırakıp sonrasına bakma anlamında bir tür tevekkül ile “hemen, şimdi bir şeyler yapılmalı” karşıt uçlar gibi görünse bile aslında öyle değildir. İşleri oluruna bırakıp sonra çıkacak sonuçları beklemek herhangi bir siyasi özne için peşinen gündem dışına itilecek bir yaklaşımdır. Dolayısıyla ortada “iki uç” yoktur; odaklanılması gereken, yalnızca Gezi kararı bağlamında değil, genel olarak ne yapılabileceğidir.
***
Güncel durumlarda yapılabilecekler söz konusu olduğunda teorimizin ve tarihimizin bize öğrettikleri önemli olsa bile bu önem bir yere kadardır. Bu sınırlılığı bilerek (bize göre) genel doğruları bir kez daha hatırlayalım:
Birincisi: Sosyalist özne(ler) söz konusu olduğunda hiçbir özne daha önce olmayan geniş ve kitlesel bir hareketlenmeye kendi başına “start veremez”, onu yaratamaz. Burada elbette öznenin kendi doğrudan ve dolaylı etkisi altında olanların ötesinde çok daha geniş halk kesimlerini kastediyoruz. Bu söylenenin geçerliliği, sosyalist öznenin görece dar kaldığı, nicelik açısından eksik olduğu durumlarla sınırlı değildir. Üyelik-oy sayısı gibi kriterler açısından güçlü sayılabilecek öznelerde bile dış halkalara ulaşılması, öznenin kendi gücü ve etkisi dışında “konjonktürel” denebilecek durumlara bağlıdır.
İkincisi: Sosyalist öznenin marifeti, olmayan bir kitleselliği ve hareketliliği kendisinin yaratmasından çok kendi dışında gelişen ve kitlesel boyutlar taşıyan dinamiklere bir şekilde nüfuz edebilmesinde, bu dinamiklerle ilişkilenip belirli ölçülerde yön verebilmesindedir.
Üçüncüsü: Sosyalist özne ile “en geniş” kesimler arasındaki ilişki ve etkileşim hem durgunluk hem de hareketlilik dönemlerinde ağırlıklı olarak dolaylıdır; “dolaylı” derken klasik tabirle “iletim kayışı” durumundaki ara unsurları, örgütlenmeleri, oluşumları, vb. kastediyoruz.
***
“Genel doğruların” ardından Türkiye’ye biraz daha yaklaşıp görebildiklerimizi sıralayalım:
Birincisi: “Bir şey yapmalı” önermesine yanıt olarak girişilen eylemlerde kuşkusuz en saçma olanlar dışında aşırı titizliğe, ince eleyip sık dokumaya gerek yoktur. Sosyalist harekette eylem, etkinlik, müdahale, vb. bir bakıma eğitim konusunda söylenenler gibidir: Getirileri daha uzun vadede ortaya çıkacak bir “yatırım”… Şunu demek istiyoruz: Eylemlerde, doğruluk, yerindelik ve insanların belleklerinde bırakılan iz, kaç kişinin katıldığından ve somut sonuç alınıp alınmadığından görece bağımsız, daha uzun vadeli “yatırım” olarak görülmelidir.
İkincisi: Biz ne dersek diyelim seçimler ve sandık bu ülke insanının ruhuna işlemiştir. Eylem, sokak, müdahale, katılım, kitlesellik gibi başlıklar, sonunda da değil daha en başında ülkede seçimlerin olacağı ve pek çok şeyin böyle değişeceği umudunun ve beklentisinin belirleyiciliği altındadır. O kadar ki, geçenlerde “radikal” sözleriyle ilgi çeken Kılıçdaroğlu bir gün kalkıp örneğin “İktidar namlunun ucundadır” dese bile buna “Dur bakalım, daha seçimler var” tepkisi verecek solcuların çıkacağı kesindir.
Üçüncüsü: Yukarıda “ara unsurlardan”, “iletim kayışlarından” söz etmiştik. Duyduğumuz ve görebildiğimiz kadarıyla bugün Türkiye’de bu bağlamda özel bir “ara unsurlar” kategorisi şekillenmiş durumda. Bunlar, belirli örgütlerin üyesi olsunlar olmasınlar, önemli birtakım başlıkları “sahiplenme” kararlılığı sergileyen, aktif ve mevcut siyasal yapılanmalara kimi zaman “dışardan” dinamizm kazandıran insanlar… Tespit doğruysa, sosyalist öznelerin uzanacakları ilk halka olmalıdır.
***
Sonuçta, “Bir şey yapmalı” diyorsak, yapılması gereken konusunda en uç ve absürt öneriler bir yana “makul” görünen hiçbir önerinin a priori (önsel) başarı garantisi olamaz. Bunu peşinen bilmek, “Bir şey yapmalı” diye düşünen solcuları kendilerine ve başkalarına eziyet etmekten kurtarabilir.
Yarın 1 Mayıs…
“Milli birlik ve beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz günler” klişesine benzer bir uca çekilmemek kaydıyla bu seferki hem genel olarak rejime hem de “Gezi kararına” verilecek yanıt anlamında gerçekten özel önem taşımaktadır.
İşte eylem…
Gelin 1 Mayıs’a…