Bir sosyalist; ilerlemeye köstek olan her şeyi ortadan kaldıracak koşulları sağlamayı hedeflemeli

Evet, bu yurtlar kapatılmalıdır ancak bu yurtları ortaya çıkaran toplumsal koşullar da değişmelidir.

Elbette ki burada bahsedilen sosyalistler; Marksist Leninist felsefe anlayışını benimseyen, devrimci bir yöntem olan diyalektik bilgi edinme yöntemini kullanan sosyalistlerdir. Özgürlükçü sosyalistler (liberal sosyalistler) için ise öncelik böyle olmak zorunda değildir. Adı üstünde onlar için “özgürlük” belirleyicidir. Kendini liberal, liberal sosyalist ve sosyal demokrat ya da yeni sol akım olarak tanımlayan yapıların ideologlarının da Marksçı- Leninci diyalektik anlayışı aşırı katı bulmalarının bir nedeni de budur: “İlerlemeye köstek olan her şeyin ortadan kaldırılması, koşulların değiştirilmesi” düşüncesine karşı oluşları.

Özellikle sınıf mücadelesi yerine özgürlükleri koyan, asıl çatışmaların yaşandığı alanı toplum olmaktan çıkarıp bireyin alanına indirgeyen, kapitalizme karşı en büyük mücadeleyi verecek olan emekçi sınıf yerine başka alternatifleri ön plana çıkaran, bütünlüklü toplum teorisi yerine farklılıkları öncü gören ve postyapısalcıların yöntemini seçen yeni sol hareketler için “ilerlemeye köstek olan her şeyin ortadan kaldırılması” gerekli değildir. Onlara göre çelişkileri ortadan kaldırmak da şart değildir. Ortadan kaldırmak yerine uzlaşma sağlamaktır önerileri. Kapitalizme yenilmezlik atfederek onu ehlileştirmeyi önerirler. Bu da beraberinde elbette dogmatizmi getirir. Oysa diyalektik materyalizme göre ilerlemeye karşı olan her şey doğal olarak gericidir ve bir kez daha söylemek gerekirse ortadan kaldırılmalıdır.

Burada özgürlükten kasta bir parantez açmak gerekir. Günümüz liberal ve kendini yenilikçi sol hareketler içinde tanımlayan birçok oluşuma göre özgürlük; genellikle toplumsal dış etkilerden bağımsız, baskı ve zora dayanmadan başkalarına da zarar vermeyecek biçimde kişinin kendi iradesi ve seçimleri ile hareket etmesi anlamına gelmektedir. Fakat bu bir illüzyondan ibarettir. Çünkü toplumsal koşullardan azade bireyin özgür seçimi mümkün değildir. Marx’ın Elyazmaları’nda yazdıklarını hatırlayalım: “İnsan yalnız hayvansal işlevlerinde yani yerken, içerken, çocuk yaparken ve olsa olsa evinde, giyiminde, vb. serbestçe etkin olabilir; insani işlevlerinde ise iyice hayvanlaşmıştır. Hayvansı özellikleri insani, insani özellikleri ise hayvansı olmuştur”. Şimdi de çok farklı değildir. Çünkü sistem hala kapitalist sistemdir. Sadece doğal ihtiyaçlarını gidermesine izin verilen sınıfın, özgür iradesinden ve tercihlerinden bahsetmek mümkün değildir.  

İki günden bu yana, insan olan herkesi sarsan, gencecik bir tıp öğrencisinin intiharının acısını yaşıyoruz. Bu acının ne kadar yakıcı olduğunu anlatmak yersiz. Hepimiz bir kez daha kaskatı olduk, üzüldük, öfkelendik.

TARİKATLAR VE YURTLARI KAPATMALI MI YOKSA DENETLER HALDE DEVAM MI ETMELİ?

Marksist- Leninist bir sosyalist için cevap tereddütsüz “kapatılmalı” olmak zorundadır. Ne yazık ki kendini demokrasi ve özgürlükler adına ilerici sayan ama gerçekte gerici toplumsal sınıflar, hakikatin bilgisini edinme sürecinde idealist yaklaşımlara düşmektedir. Tarikatlar meselesini sadece özgürlükler açısından ele almaktadırlar. Lenin “İnsanın bilgi edinme faaliyeti, düz bir çizgi değil, bir çemberler dizisini, bir helezonu andıranı bir eğri izler. Bu eğrinin herhangi bir kesimi, bölümü, parçacığı, tek yanlı olarak ele alındığında bağımsız, eksiksiz düz bir çizgi haline dönüşebilir ve bu düz çizgi – eğer ağaçlara bakıp orman gözden kaçırılacak olursa, sonu bir bataklığa, bilginin egemen sınıfların sınıf çıkarlarıyla saplanıp kaldığı ruhban obskürantizmine doğru yol alır” der.  Yani bilmesinlerciliğe, karanlıkçılığa, hakikatin bilgisinin bazı sınıflarca bilinmesinin kasıtlı olarak engellenmesine.

Bu durumda tarikat yurtlarının kapatılmasının özgürlükler açısından değerlendirilmesi bilinçli ya da bilinçsiz sadece ağaçlara bakmaktır. O yurtlarda; yanan, tecavüze uğrayan, öldürülen, Deccal diye katledilen çocukların hiçbiri kendi iradeleri ile o yurtlara gitmedi, gitmiyor ki iradeleri ile gitmiş olsalar bile burada gerçek bir özgürlükten bahsetmek yine mümkün değildir.

Sorun bu yurtların denetlenip denetlenmemesine indirgenmekte. Oysaki asıl sorun bu yurtların varlık nedenleri. Bu yurtların hakikatin bilgisinin bazı sınıflarca bilinmesini kasıtlı olarak engelleme görevi görmesi.  Bu yurtların “çıkar çatışmalarının bir ürünü” olması. Bu yurtların insanın kendini gerçekleştirme özgürlüğünü elinden alması. Daha öz bir ifade ile mesele ilericiliğin ve gericiliğin arasındaki çıkar çatışmaları meselesidir. Burada hemen gericiliğin ne olduğunu hatırlamak, içinde bulunduğumuz durumun nasıl bir çıkar çatışması olduğunu anlamamız adına kolaylık sağlayacaktır.

GERİCİLİK DÜŞÜNSEL BİR OLGU DEĞİL, MADDİ BİR GERÇEKLİKTİR

Marx’a göre gericilik; maddi koşullar ile yani sınıf çelişkisi ile ele alınmalıdır. Kapitalistlere göre ise toplumsal ilerleme ancak kapitalizm ile mümkün olabilir (Teknolojik ilerlemeyi genelde örnek gösterirler ve bunun kapitalizmin ürünü olduğunu varsayarlar. Bu iddialarına yazının sınırlılıklarından dolayı burada girilmeyecek ancak bir başka yazıda cevap verilmeye çalışılacaktır). Ancak bu da yine kapitalizmin ideolojik çarpıtmalarından biridir. Çünkü “Burjuvazi, toplumsal gelişimi engelleyen kendi sınıfsal çıkarı, toplumsal çıkarların tümüyle uzlaşmazlığa düştüğü, onlarla çeliştiği için, gerici bir sınıf durumuna girdiğinden beri, işçi sınıfı, toplumsal ilerlemenin taşıyıcı gücü olmuştur”.  Eğer ki toplumsal ilerlemenin taşıyıcı gücünü işçi sınıfı olarak kabul edeceksek akla hemen şu soru geliyor. Bu sınıfı sömüren sermayenin, gerçek bir ilerlemeyi istemesi mümkün müdür? Değildir, kendi varlıklarını tehlikeye atacak gerçek bir ilerlemeyi ve insanların özgürleşmesini istemeleri nasıl mümkün olabilir ki?

Öyleyse tarikatlar meselesinde kendisini toplum önünde kanaat önderi olarak görenlerin ne söylediğine bakarken, bütüne, ormana; yani söyleyenin sınıfına, sınıfsal çıkarına bakmak bir zorunluluktur.

EGEMEN SINIFLARIN ÇIKARI TARİKATLARIN KAPATILMASINI GÖZE ALAMIYOR

Burada egemen sınıf derken elbette sadece iktidar ve gericilik derken de sadece dincilik kastedilmiyor. Dini siyasallaştıran dincilik muhakkak ki gericidir. Fakat gericiliğe sadece buradan bakmak gerçek anlamda bir gericilikle mücadeleyi sekteye uğratacaktır. Gericiliği emek- sermaye çelişkisinden azade tutmak ve gericilikle sadece bu şekilde mücadele etmek gericiliğin ve onu yaratan, yaratmak zorunda olan kapitalizmin devamından başka bir şeye yaramayacaktır. Unutmamak gerekir ki sömürü aynı zamanda toplumsal gericiliktir.

Tarikat yurtlarının kapatılmasına karşı çıkmak, bunun demokrasiye ve özgürlüklere karşı olduğunu söylemek, sömürünün devam etmesini desteklemek anlamına gelir. Marx’ın “kendi potansiyellerini geliştirerek, kişilerin kendini gerçekleştirmesi” anlamındaki özgürlük anlayışı gerçek anlamda bir ilerlemeyi hedefler. Elbette ki böyle bir özgürlük anlayışı da böyle bir ilerleme de kapitalist düzende mümkün değildir.

Tarikat yurtlarının kapatılması, insanın özgürlüğü için maddi koşulları yaratmanın bir parçasıdır. Tarikat yurtları meselesi aslında yurtların kapatılması meselesinden de geniş bakılması gereken bir meseledir. Tarikat yurtlarını doğuran ekonomik-siyasal-kültürel koşulların ortadan kaldırılması öncelik olmalıdır. Bu yurtlara çocuklarını gönderen insanları eleştirmek ve yurtların varlık nedenini unutup denetlenmesini talep etmek ancak sömürü düzeninin devam etmesini isteyenlerin alabileceği bir tavırdır.

Evet, bu yurtlar kapatılmalıdır ancak bu yurtları ortaya çıkaran toplumsal koşullar da değişmelidir. Sınıfsız ve sömürüsüz bir düzende, her bir birey kendi becerilerini bütün yönleriyle gerçekleştirebileceği imkanlara sahip olduğunda, sadece hayatta kalmak için yaşamadığında, tarikat yurtları tartışması da sona erecektir. İnsanların tanrılara dönüşmediği, yaratıcılıklarının yok edilmediği, o sömürüsüz düzende; gerçek anlamda özgürlükten bahsedebileceğimiz o sınıfsız düzende ne tarikatlar kalacaktır ne de tarikatlara çocuklarını göndermek isteyen bireyler.