“Büyük resme bakmak lazım” sözü, çeşitli olgulara ilişkin değerlendirmelerde dar bir alana ya da parçaya sıkışıp kalma eğilimine karşı bir uyarı olarak söylenir.
Son dönemde daha sık söylenir oldu. Görebildiğimiz kadarıyla “büyük resmi” ortaya koyma adına söylenenlerin yarısı saçma sapan komplo teorilerinden ibarettir. Diğer yarısı ise daha makul görünmekte; en azından insanı “Bu da hesaba katılabilir” diye düşündürebilmektedir.
Hepsi bir yana, eğer fikir jimnastiğiyle yetinmeyip güncel siyasal pratik için giriş noktaları arayacaksak “büyük resimlere” bir de bu gözle bakmak gerekir.
***
Örneğin bugünkü rejim ve onun yandaşlarına göre son yangınlar başta olmak üzere ülkede yaşanan olumsuzlukların ardındaki büyük resimde “dış güçler” vardır. Bu resmin kimi versiyonlarına göre Türkiye’ye diz çöktürmek isteyen ABD emperyalizmi PKK aracılığıyla ülkenin dört bir yanında yangınlar çıkarmıştır; böylece çaresiz duruma düşürülen Türkiye aman deyip emperyalizmin istediklerini kabul edecektir.
Büyük resmin bu olduğunu düşünenler için “siyasal pratik” daha en baştan bellidir: İktidarı desteklemek, Türkiye’yi ele güne karşı zayıf ve çaresiz gösterecek ne varsa hepsine karşı çıkmak…
Biz böyle bir “büyük resme” herhangi bir değer biçmiyoruz ve geçiyoruz.
***
Peki başka, daha doğru ya da gerçekçi bir büyük resimden söz edilebilir mi?
“Büyük resim” sözünün yerleşik kullanımına ve bugüne dek büyük resim adına söylenenlere bakılırsa edilmese daha iyi olur…
Komplo teorisyenlerinin büyük resim iddialarıyla Marksistlerin “bütünlük” anlayışları arasında köklü bir farklılık vardır. Komplo teorisyenleri sanıldığının tersine “büyük resimden” yola çıkmazlar; kafalarında, ülkedeki siyasete ilişkin bir fikir vardır ve “büyük resmi” de bu fikre göre icat ederler! “Büyük resim bu, bizde ondan böyle yapıyoruz” dediklerinde yalan söylüyorlardır; aslında siyasal bir tercih yapmışlar, büyük resmi de ona göre sonradan çizmişlerdir…
Marksistlerin bütünlük anlayışında ise şu ya da bu gücün/odağın niyetlerini önceleyen, en başta bakılması gereken bir nesnellik vardır. Çeşitli öznelerin tarihsel ve güncel etkinliklerini de içerecek şekilde oluşan bu nesnellik, her aktörü ve parçayı hesaba kattığı için bütünsel, mevcut durumu hiçbir aktörün kendi etkinliğine indirgemediği için de gerçekçidir.
İyi, güzel de komplo ve oyun teorilerine meraklı olanlar siyasal pratiğe giriş noktaları bulabiliyorken, bu bütünlük anlayışını benimseyenlerin giriş noktaları neler olabilir?
***
Bütünlüğü karşımıza koyup ona bakmakla yetinirsek giriş noktaları bulamayız.
Burada da düşünsel bir çaba gösterilmesi, mevcut bütünlük içindeki kritik, bir bakıma “öz” denebilecek ilişkilenmenin bulunup buraya yüklenilmesi gerekir. Ve aradan geçen uzun on yıllara rağmen dünya kapitalizmi bu işin belirli bir toplumsal formasyonun ötesinde, küresel ölçekte yapılabileceği bir noktaya gelmemiştir.
Bundan sonra geleceği de şüphelidir.
O zaman sözü fazla uzatmadan bütünlüğün günümüz Türkiye’sindeki kritik ilişkilenmesine göz atalım: Türkiye’de bütünlüğün kritik ilişkisi, “vahşi kapitalizm” de denebilecek piyasa ve metalaştırma süreçlerinin, adı başka türlü de konabilecek “Siyasal İslam” ideolojisi ve pratikleriyle birlikte yürümesidir.
Laiklik, Cumhuriyet, kamuculuk, aydınlanmacılık düşmanlığı kendi başına bağımsız bir etken gibi görünse bile onun da nereye kadar gideceğini aynı kritik ilişkilenme belirlemektedir.
Önemli bir ek daha: İlişkilenmede başat ve belirleyici olan, ideoloji (Siyasal İslam) değil piyasa ve metalaştırma süreçleridir. Başka türlü söylersek, dışardan gelecek sıcak para, her durum ve koşulda ucuz emek, doğaya ve başka mülkiyet biçimlerine “çökme” anlamında birikim süreçleri, Siyasal İslam’la birlikte yürüdüğü için özünden hiçbir şey kaybetmemekte, gerçek anlamda “başkalaşmamaktadır”.
***
Umarız bu söylenenler dinci gericiliğe ve Siyasal İslam’a karşı verilen mücadelenin küçümsendiği şeklinde yorumlanmaz. Bu mücadele elbette en ödünsüz biçimlerde ve gevşetilmeden sürdürülsün; ama kapitalizmin belirli bir işleyiş tarzıyla olan bağları es geçilmeden ve AKP pratiğinin kapitalizm açısından bile bir “anomali” sayılması gibi eğilimlere hiç kapılmadan…
“Siyasal pratiğe giriş noktaları” diyorsak, sadece afet durumlarıyla sınırlı kalmamak kaydıyla toplumda metasızlaştırılmış alanlar yaratmak, “ekonomik taleplerde” piyasa dışı düzenlemeleri öne çıkarmak ve gönüllülük temelinde dayanışma/yardımlaşma ağları oluşturmak gelecek vaat eden girişimler olarak görünmektedir.