Boş atıp dolu tutma meselesi ve Kürt siyaseti
"Kimsenin ağzı torba gibi büzülemeyeceğinden bir tarafın 'boş atmasını' engellemek mümkün değildir; ağzın torba gibi büzülmesi ise boş atanın dolu tutması engellenerek sağlanabilir..."
Bir erkeğin, hiçbir yakınlığı olmayan, tanışmadığı bir kadın hakkında birtakım “çirkin” niyetler beslemesi, aklı başında hiç kimse tarafından “Demek kadın da bu işlere müsait” diye yorumlanamaz.
Bu doğruyu genel olarak biliriz, benimseriz de iş siyasete geldiğinde nedense pek böyle düşünmeyiz.
***
Sadece gözlemden ibaret değil, kendimiz de yaşadık: Siyasal iktidarın Kürt siyasetine yönelik birtakım niyetleri olduğundan söz edilmesi, bu siyaseti destekleyenlerin hepsi olmasa bile önemli bir kesimi tarafından “Ne yani, sen bu siyaseti ne sanıyorsun, bu tür işlere gelir mi hiç…” gibisinden tepkilerle karşılanıyor.
23 Haziran 2019 İstanbul seçimleri öncesinde rejimin Kürt oylarına yönelik belirli manipülasyonlarda bulunabileceğini söylediğimizde böyle tepkilerle karşılaşmıştık: “Sen ne sanıyorsun…”
Sonuçta, işe yarasa da yaramasa da bu seçimler öncesinde olanları biliyoruz.
Bir siyasi öznenin başka bir siyasi özne hakkında belirli niyetleri olabileceği söylendiğinde, bunu söyleyenlerin, hakkında niyet beslenen ikinci öznenin “zaaflarını” öne çıkarma amacı taşıdığının ileri sürülmesi mantıken kabul edilebilir bir şey değildir.
Yazının başındaki kötü niyetli erkekle hedefindeki kadın örneğinde olduğu gibi…
“Niyet ne olursa olsun, gerçekleşmesi mümkün değildir” demek başka, böyle bir niyetin diğer tarafın özellikleri nedeniyle hiç beslenemeyecek olmasını iddia etmek başkadır.
İkincisi fazla zorlama olur…
***
Son örnek Erdoğan’ın “Edirne’deki, asıl hesabı İmralı’dakine verecek” sözü oldu.
Ardından, bu sözü çeşitli açılardan yorumlamaya, rejimin bu konudaki hesaplarının ne olabileceği üzerinde durmaya çalışanlar çıktı ve “beklenen” tepki de geldi: “Sen ne sanıyorsun…”
Oysa, rejimin Kürt hareketinin açık siyaset alanındaki temsilcisi HDP’ye ilişkin birtakım niyetler taşıması, kendi açısından belirli bir rasyonaliteye sahiptir ve bu rasyonalite diğer tarafın kendi “iç gerilimlerinden” çok bir alandaki gücünden kaynaklanmaktadır: Rejim, Kürt oylarını doğrudan kendi politikaları ve vaatleriyle artık etkileyemeyeceğini bildiğinden bu seçmeni “bypass ederek” onun temsilcisine odaklanmaktadır.
Basit bir örnek: Seçimlerdeki oylar açısından bakıldığında, AKP’nin en yüksek oy oranlarına sahip olduğu örneğin Adıyaman, Bingöl ve Urfa gibi illerde yüzde 60’lara çıkması, oy oranlarının en düşük olduğu Diyarbakır, Hakkari ve Şırnak gibi illerde ise HDP’yi yüzde 50’lere indirecek ölçüde güçlenmesi mümkün değildir.
“Bölgede” bu anlamda bir oturmuşluk vardır hatırı sayılır nicelikte oy kaymaları beklenemez.
O zaman, mevcut rejimin başvurabileceği yollar arasında HDP’nin kapatılmasının yanı sıra, Kürt siyasetinin içini karıştırarak partiyi bir şekilde mefluç duruma düşürmenin, HDP’yi, oylarının devre dışı kalacağı birtakım tutumlara zorlamanın da yer aldığı söylenebilir.
Ama genel seçimlerde, ama Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, ama ikisinde birden…
Şimdi, rejimin bu yollara tevessül edebileceğinin söylenmesi neden “Sen Kürt siyasetini hiç tanımamışsın arkadaş” serzenişiyle karşılanıyor, bunu anlamak mümkün değildir.
Çünkü burada söz konusu olan Kürt siyaseti değildir ki…
Belirli bir tarafın niyetleridir.
***
“Dilimizde boş atıp dolu tutmak” diye bir deyim vardır.
Kimsenin ağzı torba gibi büzülemeyeceğinden bir tarafın “boş atmasını” engellemek mümkün değildir; ağzın torba gibi büzülmesi ise boş atanın dolu tutması engellenerek sağlanabilir.
“Edirne’deki, asıl hesabı İmralı’dakine verecek” sözü de bu çerçevede değerlendirilmelidir.