Pandemi aldı başını gidiyor. Şimdi de mutasyona uğradığı haberleri yaygın. Mutasyon haberlerinin başını İngiltere çekiyor ve ülkeler, tekrar seyahat kısıtlamaları ya da sınır kapama eylemlerine doğru yol alıyor. Medyaya yansıyan görüşlere bakılırsa, küresel ölçekte nüfusun, yaklaşık bir aylık süre ile evlerde tam tecrittinin sağlanması öngörülüyor. Bunun dünya çapında uygulanmasıyla, doğaya bir şans tanınacağı düşleniyor. Doğanın, iklim ve ekolojik olarak yenilenme ihtimali üzerinde duruluyor. Bunun da pandemi eradikasyonu için, bir fırsat sağlayabileceği tartışmaları dahi yapılıyor.
Pandemi distopyasına karşı, pembe ütopyalar üretmenin önünde bir engel yok. Neden olmasın!
Ancak şimdilik bütün umut, öncelikle bir aşı bulunması ve yanı sıra SARS-CoV-2 spesifik bir antiviral ajanın tedaviye sunulabilmesi.
Aşı işi, diğerine göre bir adım önde ilerliyor. İlerleyen bu işin, sağlık ve insan hayatı bakımından mutlak bir yararı olduğu gibi, kuşkusuz bir maliyeti de var. Bu maliyet, özetle küresel ekonomi-politik bir içeriğe aittir.
Haydi, kısaca bir irdeleyelim…
UFAK TEFEK HATIRLATMALAR
Şiddetli akut solunum sendromu, koronavirüs 2'nin (SARS-CoV-2) neden olduğu COVID-19, Aralık 2019'un sonlarında Çin'in Wuhan eyaletinde ortaya çıktı ve o zamandan beri de tüm kıtalarda, 222 ülke ve teritoryal alanda da hızla yayıldı. Dünya Sağlık Örgütü’nün 23 Aralık 2020 verilerine göre, dünya çapında 76 milyon 859 bin teyit edilmiş vaka var. Yine 1 milyon 712 bin insan da canını kaybetmiş durumda. Yani pandemi, insanların hayatına mal olan ‘ilişkili sağlık yükünün’ yanı sıra, küresel ekonomiye de önemli zararlar verir bir tablo sergiliyor. Pandeminin çıktığından bu yana, bu sonbahardan beri tekrar alevlendiğini, bulaş bakımından şiddetlendiğini izliyoruz. Sağlıkçılar buna ikinci dalga diyorlar. Aşı işi de tam bu ortamda, tedaviye sokulma aşamasında. ABD, Rusya, Çin ve AB’nin ilaç ruhsat ajansları, özgün bazı aşılara, ruhsat verip tedaviye sokulmasının önünü açtılar.
Aşılar kuşkusuz tek tip değil. ABD, Çin ve Rusya kaynaklı aşılar, gerek üretim teknikleri ve gerekse aşı sınıflandırılmaları bakımından farklı özellikler gösteriyorlar. Ne ki bu ayrıntıların anlatım yeri, buralar değil. O bakımdan şunu vurgulayarak bitirmeliyim. Aşıdan beklenti, virüse karşı bağışıklık oluşturmaktır. Ne ki aşı, bulaşı etkileyemez. Yani aşı ile bağışıklık kazandırılmış bir dünya nüfusunun oluşması zaman alacaktır. Bu da aşıya rağmen, bulaş işinin maske, mesafe ve temizlik olmadan da önlenemeyeceği gerçeğini, kavramamızı gerektirmektedir.
Hatırlatmanın son notu şudur: Bu yazının başlığı, RAND korporasyonun yeni bir araştırma çalışmasının başlığıdır. 2020 sonbaharında yayınlanmıştır ve kuruluşun sitesinde de bu rapor yer almaktadır (*). Rand korporasyon da nedir diye soranı çıkarsa, ABD müesses nizamına hizmet eden, resmi düşünce kuruluşlarından birisi diyeceğim ve ilgilenmek isteyen çıkarsa, daha önce yazdığım bir yazıya bakmalarını önereceğim (**).
RAND RAPORU NE DİYOR?
Küresel ölçekli pandemiler yaşandıkça, farklı ülkelerdeki halkların, aşı ve tedaviye ulaşmalarındaki asıl ölçütün, yaşanılan coğrafyanın ya da ülkenin gelişmişlik düzeyiyle, ilişkili olduğunu göstermektedir. Yine diğer genel bir doğru olarak, bir ülkedeki sağlık hizmetine erişim ve yararlanmanın sınıfsal bir ölçütü olduğu da iyi bilinmektedir. Kısacası, sağlık hizmetlerine ulaşım, çalışanların gelir düzeyleriyle ve sosyal güvenceleriyle doğru orantılı olarak şekillenmektedir. Bu bağlamda hizmetin, sınıflar arası eşitlik ve hakkaniyet düzeyini koruyup korumadığı da akademik halk sağlığı çalışmalarına, konu olmaya devam etmektedir.
Rand raporunda, bu gerçeğe ülkesel bağlamda atıf, şöyle ifade edilmektedir: “2009 H1N1 (Kuş gribi) salgını ve şimdilerde COVID-19 salgınının başlangıcından bu yana edinilen deneyimler, bu tür olaylara çare aranırken, hükümetlerin, küresel bir eşgüdüm içinde değil, onun yerine ulusal çıkarları takip etme eğiliminde olduklarını göstermektedir.” Raporu yazanlar, bu eğilime ‘aşı milliyetçiliği’ adını verip olguyu da, “bir ülkenin, bir aşı kaynağına ilk kez erişmeye zorlandığı ve aşı üretimi için kilit girdileri potansiyel olarak biriktirdiği bir durum” olarak da tanımlamışlardır.
Yine rapora göre, Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler ve Küresel Aşı ve Aşılama İttifakı gibi uluslararası kurumların, küresel olarak COVID-19 aşı çabasını koordine etmek için çok taraflı seçeneği desteklediğine vurgu yapılmıştır. Ek olarak da dünyanın önde gelen ekonomilerinden bazılarının, bu koordineli çabaları taahhüt etme ve bunlara yatırım yapma konusunda isteksiz davrandığı belirtilerek adres olarak ABD gösterilmiştir.
Yani sergilenen tablo, ulusal hükümetlerin, salgınlara yanıt olarak, küresel biçimde eşgüdümlenmiş bir yaklaşım izlemeleri yerine, kendi çıkarlarını takip etme eğiliminde olduklarını göstermektedir. Kuşkusuz bu milliyetçi tutumlar, COVID-19 küresel salgınının, iyi yönetilmesi ve kontrol altına alınması üzerinde de olumsuz sonuçlar doğurabilme potansiyeli taşımaktadır.
Raporu yazan araştırma ekibi, başlıca iki amaçları olduğunu vurguluyor. İlki, bu ‘aşı milliyetçiliği’ tutumunun, aşı geliştirildikten sonra, küresel pandemi yönetimine, hangi olumsuz sonuçlar katabileceğini incelemek ve ikincisi de, ülkelerin gelecekteki COVID-19 aşılarının geliştirilmesi, üretimi ve dağıtımı ile ilgili milliyetçi bir davranış izlemeleri halinde, ortaya çıkabilecek potansiyel ekonomik sonuçlarını anlamak olarak ifade ediliyor. Analiz için seçtikleri makro iktisadi model de tüm ülkelerin, mal ve hizmet ticareti ve yatırım yoluyla birbirleriyle bağlantılı olduğu kurgusu ve hipotezi üzerine oturtuluyor.
Raporun bütününden özetle, bakalım hangi sonuçlara varılıyor…
ANAHTAR BULGULAR
Rapor, uygulanan modelleme hesaplarına göre üç temel sonuca varıyor. Bunlar:
1. Bazı ülkelerin, kendi nüfuslarını virüse karşı aşılamayı başarsalar bile, virüsün dünyanın tüm bölgelerinde kontrol altına alınmadığı sürece, COVID-19 pandemisinin, küresel bir ekonomik maliyet yaratmaya devam edeceği saptıyor. Bu bağlamda da aşı milliyetçiliğinin, COVID-19 aşıları bakımından, eşitsiz dağılıma yol açabileceği ve küresel ekonomiye, “Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla (GSYİH)” açısından da yılda 1,2 trilyon dolarlık bir maliyet oluşturabileceği sonucuna varılıyor.
2. Yapılan analizler, COVID-19 ile ilişkili küresel maliyet ve ekonomik etkisinin, yılda 3,4 trilyon ABD doları olabileceğini gösteriyor. AB için bu maliyet krizi bilançosunun, yıllık GSYİH'da yaklaşık yüzde 5,6, parasal olarak da yaklaşık 983 milyar dolar olacağı hesaplanıyor. İngiltere'nin maruz kaldığı zararın, yaklaşık yüzde 4,3 ve yıllık yaklaşık 145 milyar dolar kayıp olacağı öngörülüyor. ABD’nin de yıllık GSYİH'da yaklaşık yüzde 2,2, yani yaklaşık 480 milyar dolar kaybedeceği de saptanıyor. Böylece de COVID-19 için yaygın olarak üretilen ve dağıtımlanan bir aşı olana kadar, fiziksel mesafe önlemlerinin, küresel ekonominin, özellikle insanlar arasında yakın fiziksel mesafe gerektiren üretim ve hizmet kilit sektörlerini, olumsuz yönde etkilemeye devam edeceği sonucuna varılıyor.
3. Rapor analiz tahminlere göre, düşük gelirli ülkelere aşı tedarik etmenin, toplamda 25 milyar dolara mal olacağı ön görülüyor. Eğer bu harcama göze alınmaz ve en fakir ülkeler, aşı arzından mahrum bırakılırsa, ABD, İngiltere, AB ve diğer yüksek gelirli ülkelerin bir arada, yılda yaklaşık 119 milyar dolar kaybedebileceği öngörülüyor. Bu yüksek gelirli ülkeler grubunun, diğer ülke grubu adına, aşı tedariki için ödeme yapmaları durumunda ise, fayda/maliyet oranının 4,8'e 1 olabileceği, yani harcanan her 1 dolar için, yüksek gelirli ülkelerin yaklaşık 4,8 dolar kazanç sağlayacakları hesaplanıyor. Böylece, yüksek gelir grubunda bulunan ve aşı geliştirmede başı çeken ülkeler grubunun ‘aşı milliyetçiliği’ davranışını, kaçınılmaz olarak sürdürmesi durumunda bile, dünya genelinde aşılara erişim sağlamak için ekonomik teşvik harcamaları yapması gerektiği sonucuna varılıyor.
ÖNERİLER’E GELİNCE…
Rand Korporasyon, başta ABD olmak üzere ‘aşı milliyetçisi’ merkez ülkelere şu aklı veriyor:
- Aşı geliştirmeye ve eşit erişime yatırım yapmak, uzun vadede ekonomik olarak faydalı ve çıkara uygun olacaktır.
- Aşıların uluslararası paylaşımını teşvik etmek için, yerleşik uluslararası forumlar tarafından yönetilen aşı geliştirme ve dağıtımı için uygulanabilir çerçevelere ihtiyaç vardır.
- Aşılama dağıtımını desteklemeye yönelik uluslararası çabanın zaman içinde sürdürülmesi de gerekmektedir.
SONUÇ…
Rand korporasyonun bu raporu kuşkusuz şaşırtmamıştır. Kapitalizmin her zaman bir eşitsizlik ürettiği gerçeği, o ince hesaplama tekniklerinin ardında kaybolur görünse bile, bir defa daha açıklıkla su yüzüne çıkabilmektedir.
Anamalcı ekonomilerde, sağlık işi, bütüncül olarak sistemin kendisini yeniden üretmesinin en önemli araçlarından birisidir. Sağlığa yatırım, hem yeni emek ordularını yeniden ayağa kaldırır veya tutabildiği ölçüde diri olmalarını sağlar ve hem de çalışanlar üzerinden artı değer üretilmesini mümkün kılar. Yani sistem kendisini restore eder.
Aşı ya da ilaç fark etmez, bu ürünler, onsuz olunmazlık özelliği taşıyor olsalar bile, iktisadi olarak bir değiş tokuş malıdır ve üzerinden, büyük kârlılığın sürdürüldüğü bir üretim sektörüne aittir. Bu üretim sektörünün tahkimatı olan ve bir mülkiyet biçimi olan patentleme işlemleri de kamusal değil, özel ellere aittir. Aşının patentini elinde tutacak olanlar da onun fiyatından, dağıtımına kadar her alanda, tekel olma çevrimini sürdürüp gidecektir.
Rapor şunu açıklıkla gözlere sokmaktadır. Aşı için her bir dolarlık harcamanın karşılığı o çok gelişmiş kapitalist ekonomilere 4,8 dolar kâr olarak dönecektir.
Patron ülkelere verilen akıl da basittir.
Kaz gelecek yerden, tavuk esirgemeyin.
Yoksul ülkeler, el kapılarına dünden daha fazla muhtaçtır…
Ve doğal olarak, önce sizin nüfusunuzun aşılanmasından sonra, geriye sizlerden ne kalırsa…
Meraklısına okuma kaynakları:
(*) COVID-19 and the cost of vaccine nationalism. https://www.rand.org/pubs/research_reports/RRA769-1.html
(**) 'RAND Corporation' raporuna dair. https://ilerihaber.org/yazar/rand-corporationraporuna-dair-112896.html