Metal İşçileri Birliği (MİB); internet sayfasına, babasını destekleyen minik güzel bir kızın resmini koymuş. Elinde yazılı bir karton, gülümseyene gözleriyle kaldırmış tutuyor: “Diren Canım Babacığım”.
Hayatın gerçeği işte böyle bir şey olmalı.
Fabrika içinde işçiler; dışarıda aileleri ve giderek çemberin yeni destekçilerle genişlemesi…
Direnişin kitlesellik ekseninden, toplumsallaşmaya evrilmesi ve yaşama dolması böyle bir şey olmalı…
Otomotiv sanayinin metal işçileri direniyor.
Üretimden gelen güçlerini kullanıyor; sınıf bilinçlerini hem sınıyor; hem de bileyliyorlar…
***
Mayıs ayı nice yıldönümlerini içinde barındırır…
1 Mayıs öyle; 19 Mayıs öyle…
Özel günleri de içinde barındırıyor. Örneğin eczacıların günü olması dışında, “14 Mayıs 1950”, Türkiye burjuva demokrasi tarihinde çok partili hayata geçiş diye anılır. Demokrat Parti’nin iktidarı devraldığı ve Türkiye gericileşmesinin bugünlere ulaştığı bir yükselişin tarihi, bu ayın içinden geçer.
Başkalarını bir yana koyarsak, 15 Mayıs, tarihte sıradan bir gün iken, 2015 de birden ülke güncesinin adı anılacak bir köşe taşına aday ve kavşak olup, çıkmış görünüyor.
Nerede mi? diye sorulacak olursa, bugünlerde Bursa’da.
***
Bursa, Türkiye’nin önemli bir sanayi kenti…
Bir yandan bakarsanız, bu işçi yatağı kent, sınıfın en kanlı canlı ve kocaman gövdeyle yaşadığı merkezlerden birisi…
Öte taraftan, Demokrat ve Adalet Partisinden başlayıp, bugün Akp’ye de, her seçimde, hem kent, hem de Mecliste temsil edilme iktidarını teslim eden, onlara da yataklık yapan bir kent…
İşçi sınıfının varlığı ve onların eli ya da oyuyla, gericileşmenin öznesi olan partilerin sürekli iktidarı…
Ne garip manzara ama…
Kapitalizmin sosyolojisi bakımından, akademik çalışmalara konu olmalı bu olgu…
Tamam da, onca düzen salgısına bulaşmış fabrikalardan bugün başka sesler geliyor…
Alanlardan başka sesler, grev ve işgal bayrakları yükseliyor…
Burjuvazinin ve sınıfını sürekli satan sarı sendikaların cirit atmasına karşın, grevler yayılıyor; direnişler yükseliyor…
***
Otomotiv sektörünün metal işçileri ilkin Renault fabrikasında grevi başlattılar ve direnişe çıktılar. Şimdilerdeyse TOFAŞ, Coşkunöz, Mako, Farba, Ototrim ve Ford Otosan’da da işçiler devreye girdi…
Tıpkı şiirdeki gibi…
“…dalgaları karşılayan gemiler gibi/ gövdelerimizle/ karanlıkları yara yara…”
Hesaba bakılırsa ilk altı günün sonunda 13 bini aşan işçi, grev gözcüsü önlüğünü giymiş ve fabrikaların kapısına grev çadırını kurmuş durumda…
Her an müdahaleye hazır, TOMA’sı, gazı, tüfeği, copu, kalkanı ile polis kuşatması altında ve sarı sendikanın içinde cirit attığı bir ortamda…
***
Akp’nin medyasında, bu grev şimdilik tam boy bir beyaz sayfa…
Akp’nin silahşor ve kalemşorları dâhil her boy ve soydan mücahitleri de grevin başlatılma tarihini manidar bulan bir söylem içindeler… Hayli sıkıntılılar…
Bir yandan seçim sıkışması; bir yandan da “Haziran” korkusu iktidar bloğunu sarmış durumda…
Anketlere bakılırsa, bu seçimlerde Akp’ye istediği boyda bir iktidar alternatifi görünmüyor. Seçime ilişkin özel bir heyecan atmosferi yoksa da, bu defa halkta ve ortalıkta daha kararlı ve tevekkül içinde bir bekleyiş seziliyor…
Gençlik, FKF kıpırdanış içinde; SOMA’da sıradan insanlar birbirine kol kanat olmuş, acısının daha da bilincinde ve şimdi de üstüne üstlük Bursa’da işçi grevde…
Akp’ye bundan daha da kâbus olamaz…
***
Şimdilik işçilerin talebi, kendi ekonomik çıkarlarıyla sınırlı…
Ne mi istiyorlar?
-Ücretler Bosch sözleşmesi taban alınarak yeniden düzenlensin…
-Haklı taleplerden dolayı hiçbir işçinin işine son verilmesin ve bunun için de garanti verilsin…
-Bu süreçte işten atılan işçiler işe iade edilsin…
-Türk Metal sendikası kendi işyerlerinden gitsin…
-İşçi temsilcileri demokratik yöntemlerle ve işçilerin iradesiyle belirlensin…
Bosch sözleşmesinin ne olduğunu merak edenlere şu not olsun:
İşveren temsilcisi MESS ile anlaşmakta hep mahir olan ve kendi üyesi olan işçinin hakkını işverene peşkeş çeken Türk Metal, sektördeki firmalar arasında hep farklı işler yapıyor ve Bosch işçisine yapılan ücret zammını, Renault firması işvereninden talep etmiyor…
İşte bu fabrikanın emekçileri de, bu nedenle ayağa kalkıyor…
Ayrıca sınıf sendikacılığı yerine sarı sendikacılık yapan ve kendini satan Türk Metal’den de hukuken ayrılabileceğini öğrenince, bunun yolunu açmak için de istifa eylemi başlatıyor.
Türk Metal yerinde durur mu? Bu defa sendika teşkilatı, özel adamlarını kendi üyesi işçilere saldırtıyor ve kazan iyice kaynamaya, direniş hem işverene ve hem de sendikaya karşı daha da güçlenmeye yüz çeviriyor…
Bu arada bu hareketlenme Renault’ta 14 işçinin işten çıkarılmasına mal oluyor. Böylece vardiya değişimleri duruyor. İşçi hem grevde, hem de direnişte…
Türk Metal’in kayırdığı, işçinin içinden satın aldığı ve sınıf dayanışmasını hiçe sayanlar da kuşkusuz var. Gözü olanın gördüğü, aklı olanın kendi hallerini aklında yorduğu bu durum, sadece Renault’la da sınırlı kalmıyor ve yayılıyor…
MESS, işçilere Türk Metal’le yaptığı sözleşmeyi gösterip, zam yapmayacağını açıklıyor. Oysa ortaya başka bir durum çıkıyor ki, evlere şenlik. İşçinin bu anlaşmadan haberinin olmadığı anlaşılıyor… İşçi kendisini satanın, ağacın kurdu gibi içinden olduğunu bir defa daha anlıyor…
MESS hala direnmeye devam ediyor…
Zira işçi sayısı, önce beş bin, şimdi on üç bine ulaşan işçi ile sınırlı değil. Bursa işçi yatağında metal sektöründe yüz seksen bin işçi var. Düne değin MESS’in güzel anlaştığı Türk Metal’e sınıfın içinden kapı görünüp, yerine Birleşik Metal Sendikasının ikamesi söz konusuyken ve yüz binlerce işçi adına bu kez sınıf sendikacılığı yapanla masaya oturma tehdidi yükselirken, işverene de işçilerle anlaşmamaktan başka çare kalmıyor.
İşveren açısından sıkışma sadece bu boyutta da değil…
Zira Bursa, sadece Türkiye için bir üretim merkezi değil…
Avrupa Birliğinde pek çok otomotiv sektörü, buradan giden fason mal veya yedek parça ile besleniyor. Şimdi oralarda da üretim yavaşlamış durumda ve hele ki Türkiye’deki sınıf kardeşlerine dayanışma grevleri de gündemde ve konuşulur olmuş durumda…
Sanayi burjuvazisi tedirgin; zira Bursa’da başlayan metal direnişinin tekstil işçilerine bulaşma ihtimali hiç uzak ara görünmüyor.
Bu gümbürtüyü ve sıkleti ne kaldıracak bir burjuva sınıfı ve ne de siyasi iktidarın olmadığı bir tarih aralığında, 15 Mayıs, işçi eylemliliğinin yeni bir ete kemiğe bürünme şafağı olarak ufukta yükseliyor…
Bu manzara şunu gösteriyor:
İşçi sınıfı partisini; parti işçi sınıfını arıyor…
***
Sınıfın içinde, onun sendikasında ve yönetiminde; üretim hattında, bandında partili emekçilerin olmadığı, kendinde sınıfla, kendi sınıf ayırımının yapılamadığı bir mücadele bağlamında bu işin sonu bir sönümlenmeye de varabilir…
Hatta kimileri çıkıp, bu ekonomizmden, sisteme yeni bir restorasyon çıkar; küçük çıkarları karşılanan işçiler yine gider Akp’ye oy verir diye ahkam bile kesilebilir…
Oysa bu manzaraya bir de “Haziran” gözüyle bakmak gerekir…
Kısacası, işçi sınıfı partisini; parti sınıfı arıyor…
Yoksa geçmek gerek, şu el elde, baş başta kalma hallerinden…