Mesleki olarak pozitif bilimlerle ilgili bir kişi olmama rağmen, yurdum insanının önemli bir kısmının ülkenin mevcut yapısı içerisinde takındığı tavır ve dengesiz, mesnetsiz duruşu “bu duruma nasıl geldik ?” sorusuna yanıt arayışı çerçevesinde beni, sosyal, psikolojik ve eğitsel konularda araştırmaya, soruşturmaya yöneltti. Bu çerçevede bu yazımda “empati ve yoksunluğu” konusunu kendimce irdelemeye çalışacağım.
Bilindiği üzere empati, kişisel anlamda başka bir kişinin durumunu, duygularını ve düşüncelerini kendini onun yerine koyarak anlamaya çalışma ve değerlendirme deneyimidir. Empati eksikliği ise, son yıllarda giderek artan sosyal ve kültürel kutuplaşmanın nedeni ve/veya sonucu olarak değerlendirilebilecek ve hem kişisel hem de toplumsal akıl sağlığını olumsuz ve onarımı çok zor seviyelere çıkaran bir azlık veya yokluk durumuna işaret etmektedir.
Çevremizde yer alan empati özürlü kişileri saptayabilmek bazı gözlemlerle mümkün olabilir. Bunlardan birkaçının bir arada olması teşhisi doğru kılar.
-Arkadaş ve dost edinmek ve bunu sürdürmek onlar için zordur.
-Aile bireyleriyle uyumlu geçinmekte sıkıntı yaşarlar.
-Kendilerini başkalarının yerine koyup değerlendirmek yerine doğrudan eleştirmeyi yeğlerler.
-Sıkıntı çeken veya imkanları sınırlı olan insanlara karşı duyarsız davranır hatta onları suçlarlar.
-Kendi fikir ve eylemlerinin mutlak doğruluğuna inanır ve buna katılmayanları hatalı, cahil, aymaz olarak nitelendirebilirler.
-Kendilerine iyilik yapıldığında bunu hak ettiklerini düşünürler.
-Bir grup içerisinde diğerlerinin anlattıklarını dinlemez, önem vermez ve hep kendi yaşamlarından anlatımlarda bulunmayı tercih ederler.
-Çevresindeki kişilere karşı kırıcı olabilirler, ama bunun suçunu da karşıdakine yüklerler ve buna da içtenlikle inanırlar.
Empati eksikliği olan insanlar çoğunlukla duygularıyla ilişki kuramayan, mimikleri ve bakışlarıyla bunu dışarıya yansıtamayan, mizah duygusundan yoksun kişilerdir. Duygularını belli etmenin ayıplandığı ailelerde yetişmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. Hatta duygularını yok saymayı öyle geliştirmişlerdir ki kendi hissiyatlarını algılamayı bile devre dışı bırakmışlardır; bu nedenle de başkalarının duygularıyla ciddi bir bağlantı kurmaları söz konusu değildir.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof.Dr. Nevzat Tarhan’ın birçok söyleşisinde ve internet ortamlarında dile getirdiği üzere “ İnsanın neden kötülük yaptığına dair araştırmaların neredeyse hepsinin sonucunda empati yoksunluğu ortaya çıkmaktadır, bunun arkasında ise büyüklük duygusu narsisizm vardır. Narsist kişiler empati yapamıyor ve başkalarının haklarını göremiyor. Bu kişilerde hak duygusu gelişmiyor. Elinde imkanı olan olmayanı ötekileştiriyor. Narsistik kişilerin eleştiriye kapalılığı bütün kusuru dış nedenlere bağlamasına neden oluyor. Narsisizm o nedenle yönetici hastalığıdır. En büyük hatalar narsistik etkilerle verilmiş kararlarda ortaya çıkar, çünkü narsistik körlük oluşur. Bu durumdaki kişi sevdiklerini ve çevresini kırar, bu kırıcılık nedeniyle bir süre sonra yalnız kalırlar, güç ellerindeyken çevrelerinde olan sahte dostlar, güç kaybedilince yok olurlar” diyor.
Empati yoksunluğunun gerçekten veya kurgusal olarak kendine yer bulduğu bir diğer düşünce de, siyasette çıkarların savunulabilmesi adına her yola başvurulabileceğini savunan Makyavelizm’dir . Makyavelist kişilerin temel özellikleri, kişisel veya grupsal çıkarlarına uygun olarak insan ilişkilerinde yüzeysel ve kontrollü davranışlar sergileme, yeri geldiğinde ahlaki değerleri hiçe sayma ve bu davranış şekillerini bilinçli, kontrollü, planlı ve yoğun olarak sergilemeleridir.
“Empati eksikliği olan birisi ile nasıl baş edilir ?” sorusuna aşağıdaki eylem önerilerinde bulunulabilir :
-İletişim kurmak zorunda iseniz, onların söylem ve eylemlerinden bahsedin, kendi hislerinizi anlatıp mutlu olmalarını sağlamayın.
-Eğer birlikte yaşamıyorsanız, uzak durmaya çalışın.
-Kendinizi ve duygularınızı anlatmaya çalışmayın. Boşa kürek çekmek olur.
-Onların eleştiri ve öfkelerini kişisel algılamayın hatta ciddiye almayın.
-Kendi değerinizin empati yoksunlarının dediklerine veya onaylarına bağlı olmadığının farkında olun.
İstenilmeyen ama zorunluluk içeren karşılıklı kişisel ilişkiler için bu öneriler bir noktaya kadar geçerli olabilir. Ancak, bu kişi veya kişiler sizin yöneticiniz konumunda iseler, daha da kötüsü bulunduğunuz toplumun, ülkenin yöneticileri ve onların yılmaz destekçileri iseler, ne yapmalıyız ? Bu konuyu ve empati yoksunluğu – inanç ilişkisini irdelemeyi bir dahaki yazıya bırakıyorum. Sevgiyle, dostlukla kalın.