Başlığa bakıp bir benzetme yaptığımı düşünenler olacaktır. Bakalım “çöp” ile neye gönderme yapacak? Baştan söyleyeyim bildiğiniz çöpten bahsedeceğim.
Gelişmiş Avrupa ülkeleri Amerika, Kanada gibi ülkeler aşırı tüketimleriyle çöp sorunu yaşıyorlar. Sizi rakamlara boğmayayım ama çok basit bir örnek vereyim: Bir Çinli, bir Amerikalı kadar çöp ürettiği gün dünya için geri sayıma başlayabiliriz. Tahminen on yıl içerisinde okyanuslar bile çöp merkezi olacak.
Ancak çöpü geri dönüştürme politikaları da yaygın, ister istemez buna yönelik çözümler üretmek zorunda kalıyorlar. Ancak özellikle plastik torba ya da zaten daha önce dönüşümle üretilmiş yeni plastik ürünlerde geri dönüşüm neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda. Ekonomik olarak aşırı maliyetli.
Peki bu çöpler ne oluyor? Çözümü var…
Az gelişmiş ülkelere gönderiliyordu. Özellikle Afrika çöp dağları için ideal bir ülke konumundaydı. Ancak bu da eleştiri konusu olunca başka ülkelere “geri dönüşüm” şartıyla verilmeye başlandı. Ancak bu durum yasa dışı çöp ihracatının bittiği anlamına gelmesin. Sadece ağırlığı değişti.
Gelişmiş ülkelerin çöpüne bir talip de çıkmıştı: Çin. Çin en kapitalist ülkelere parmak ısırtacak vahşi kapitalist uygulamaları ile sadece en üst seviyede emek sömürüsünün yanı sıra ekoloji sömürüsünde başat ülke haline geldi.
Ancak gelen çöplerin gerçekten muhteviyatı “çöp”. Bazı araştırmacılara göre bu çöplerin yüzde 97’si dönüştürülemez halde. En sonunda Çin kendi ülkesinde de çöp dağları oluşmaya başlayınca 2018 yılında çöp ithalatını yasakladı.
Beklenen, Avrupalıların başka bir uzak ülke bulmasıydı. Ancak Türkiye bir sürpriz yaptı. En yakınında bu çöpe talip oldu. Kısa sürede aslında niteliği “ekolojik kaygı” olan geri dönüşüm yasaları çıktı. Kısa sürede Türkiye’de 1350 tane “geri dönüşüm fabrikası” kuruldu. Bu arada bu fabrikaların derdi geri dönüşüm değil. Hem Avrupalılar al çöpümü diye üstüne para veriyor. Yetmiyor, Türkiye “atık çöpü dönüştürüp beni sıfır ham maddeden kurtardın” diye üstüne çöp ithal edene teşvik veriyor.
Aşağıda Türkiye’nin çöp grafiğini göreceksiniz. 2-3 yılda ne değiştiğini görebilmek için sanırım grafik kadar çarpıcı bir veri yok.
2016 yılında 4 bin çöp ithal eden ülke bir anda 2020 yılında 800 bin ton çöp ithal eder hale geldi. Yüzdesel artışı benim gibi iktisatçı bile hesaplamakta zorlanıyor.
Peki bu çöpler ne oluyor? Bu çöpleri alan sanayi çevreleri bunu geri dönüştürdüğünü iddia ediyor. Ülke ekonomisine katkı yaptıklarını iddia ediyorlar. Zaten bu ülke ekonomisine katkı lafını görür görmez 100 metre koşucusu gibi kaçmanız gerekiyor. Yapılan elbette az sayıdaki aşağılık kapitalistin ekolojik yıkıma rağmen cebini doldurması.
“Bu çöpler ne oluyor?”a geri dönelim… Ya arazilere gecenin bir yarısı dökülüyor ya da giderek yayılan bir şekilde “yakılıyor”. Hayır, bu yakılmayı bir geri dönüştürme şekli olarak, enerji sağlayan filtre ile dumanı isi temizlenir halde düşünmeyin, bildiğiniz “yanlışlıkla” yakılıyor.
Belki bu yazıyı okuyanların bundan sonra farkındalığı artacaktır. Türkiye’de her ay ortalama 10 geri dönüşüm fabrikası gecenin bir yarısı tamamen kül oluyor. Yanan çöpün boyutu o kadar büyük ki birçok haberde “itfaiyenin 24 saatlik çabası sonucu” gibi ifadeler okuyorsunuz. Yanan fabrikalar gece yarısı yanıyor, şimdiye kadar itfaiyenin 24 saatte söndürebildiği bu boyutta yangınlarda bırakın bir kişinin ölmesini bir kişi bile yaralanmadı. Yanan fabrika resimlerine videolarına bakınca “fabrika” denen şeyi basit çitlerle çevrelenmiş devasa depolar olduğu görülüyor. Hiçbir yangın nedeniyle yapılan etkin bir soruşturma yok, ceza alan kişi yok.
Çok ilginçtir ki bunu gündeme getiren fazla bir medya haberi de yok. Ancak geçenlerde İngiliz BBC uzun bir haber yaparak İngiltere çöpünün nasıl Adana Seyhan’da derelere, arazilere döküldüğünü haberleştirince Türkiye gündemine de girdi.
Bakanlık bu duruma sessiz kalmadı. 18 Mayıs’ta plastik çöp ithalatında 8 üründen 1 tanesini yasakladı. 45 günlük de geçiş süreci tanımladı. Eh ne güzel nihayet bitti diyorsunuz.
Hayır, bu yasağa rağmen birçok çöp diğer 7 madde kullanılarak sokulmaya devam etti. Bir lojistikçi arkadaşım ile İngiltere’den yola çıkan bir çöp gemisinin peşine düştük. Adres yine Adana Seyhan’da bir firma ama bu kadar denk düşmez, gemi yoldayken tahminen o fabrika “yandı”.
Yine çevre illerden gelen itfaiye ekiplerinin de yardımıyla yangın bir günde söndürebildi. Çok garip, yanan fabrikanın adı haberlerde geçmiyordu ama verilen mahalle ismi ile firmanın adresindeki mahalle ismi aynıydı. Belli ki depo dolmuş, yeni gelecek gemideki çöpe yer açılıyor.
Bu durum Interpol kayıtlarına bile girdi. Türkiye’de Avrupa çöpünün yasa dışı yöntemlerle bertaraf edildiğine dair raporlar var.
Peki Türkiye’de ne var? Dünya gazetesi var...
Konu Dünya gazetesine nasıl geldi diye merak edenler olacaktır. Anlatayım…
Dünya gazetesi bir “ekonomi” gazetesi ama ekonomi onlar için işveren demek, sermaye demek. Dünya gazetesi bu çöpçü işverenler için günlerce yayın yaptı. Çöp ithalatı durursa polietilen ham maddesi için Türkiye’nin ne kadar bedel ödeyeceğini yazdı. Aslında çöp ithalatının Türkiye ekonomisine katkısını yazdı. Her haberde “çevre örgütlerinin de karşı çıktığı bu yeni yasa” diye manşet attı. Ancak haberlerin detayında bir tane bile çevre örgütü yoktu. Verdiği bir dernek ismi ise yine sermaye temsilcilerinin oluşturduğu bir dernekti.
Dünya gazetesini sermayenin parasıyla yaptığı bu habercilik sonuç verdi ve 18 Mayıs’ta konan yasak daha uygulanamadan rafa kaldırılıyor. İlgili bakanlıklar, yasağı kaldırıyoruz ama sıkı denetim olacak diye durumu açıkladı. Sanki onca yangın için bir denetim yapılmış gibi...
Çok uzattım ama bu örnek bile siyaseti çöpleşmiş bir ülkenin fiziki olarak da bundan kurtulamayacağını gösteriyor. Yazıyı okuyanların, ¨Bu ne ki? Uyuşturucu ticareti, mafyatik çökme haberleri bile bir süre sonra kanıksanıyor¨ dediğinin farkındayım.
Bu yazıyı yazdığım saatlerde İngiltere-İtalya Euro 2000 finali oynanacaktı. İngiliz taraftarların her yanı çöpe boğan görüntülerine baktım. Üzülme İngiltere! Gemiye toplar gönderirsiniz1. Nasıl olsa “abi bana 50 sterlin ver bir ton çöpünü iç edeyim” diyen aç gözlü vahşi kapitalistlerin olduğu, bu kapitalistleri çevreci diye pazarlayan bir medyanın olduğu, uyuşturucu, çökme derken bunları zaten göremeyecek kadar kirli siyasetçilerin olduğu bir ülke var.
Egemen siyasetin, boydan boya kirlenmiş bir ülkenin medyasının yargısının temiz kalamayacağı gibi toprağının havasının da temiz kalması mümkün değil.
Gönder gelsin İngiltere… İlk turda elendik, çöpüne röveşata atalım bari.
***
(1) İngiltere’de üretilen tüm çöpün %60’ı, yaklaşık 250 bin ton çöpünü Türkiye’ye gönderiyor. Bu toplam Türkiye’nin çöp ithalatının 1/3’ünü oluşturuyor.