Günaydın Hayat

Karanlıklar içinde yürüdük. Yolumuzu aydınlatanlar da oldu, pusu kurup sırtımızdan bıçaklayanlar da.

El yordamı değildi hayat ve bildiğimizi söylemeye devam ederek, açmak için yolu, yürüdük. Azaldık bazen, çoğu kez üzüldük, sevindiğimiz şeylerin boğazımıza takılı kaldığına da tanıklık ettik, paylaştıklarımızın çoğaldığına da ama en çok içimize ukde edilenlerin ağrısı kaldı yüreğimizde. Olsun. Onu taşımak bile kıymetliydi, kıymetli olanı seçtik.

Gün geldi dayandık kapısına canavarın, caddeleri doldurduk, kestik zulmü kendine yol edenlerin önünü.

Gün geldi dövüldük, ağzımıza yapışan resmi ellerin arasından sızan sözlerimizin kanı pıhtılaştı dilimizde.

Sıktık yine de yumruğumuzu. İnat etmek gerekiyordu ettik, kafa tutmak gerekiyordu tuttuk. Kafamız duvarlara vuruldu bu yüzden, sırtımızda gezdi postallar, bombalar aramızda patlatıldı, paramparça oldu umutlarımız.

Olsundu,

Toplayıp yerden her parçamızı, umutla birleştirip yeniden ve yeniden kurduk hayallerimizi. “Yıkılmayacağız” diyen kadınların, “yenilmeyeceğiz” diyen gençlerin ve el ele verip “tükenmeyeceğiz” diyenlerin arkadaşı, dostu, yoldaşı olduk.

Biliyorduk, yan yana duramayan her düş, kurda kuşa yem, el âlemin elinde rezil rüsva olurdu. Koruduk düşlerimizi, sevdik, sevildik ve ekmeği bölüp, en kıtır ve leziz yerini çocuklara sunduk. Sevincimizdi bu. Çocuk sevinçlerinin, yüreğimizin üzerinden kaldırdığı yük hiçbir şeye değiştirilmezdi, değiştirmedik.

Çok öldürüldü çocuklar.

Görüntülerini taşımaktan büküldü belimiz. Bir çocuğa sarıldığımızda, artık olmayanlara da sarıldığımızı hissettik. Üstlerini örtüklerimizin içinde onlar da vardı biliyorduk ve hiçbir çocuk kâbuslara uyanmasın, acılara düşmesin, aç açıkta kalmasın diye itiraz ettik.

İtirazlarımızı boğdular.

Susmak, kabullenmek bir tercihti, susmamaktan yana kullandık.

Yazmamak, hatırlamamak bir tercihti, yazmayı, unutturmamayı seçtik.

Görmemezlikten gelmek bir tercihti, yüzleşmeyi, yüzleştirmeyi seçtik,

Tercihlerimiz ki ağır bedellerdi ve “buradayız, hiçbir yere gitmiyoruz” diyenlerle karşıladık onu.

Vicdanlarımızı katlettiler.

El koydular türkülerimize ve “teslim olun” diyen o ceberut, havaya kalkan tek bir el bulamadıkça küçüldü hakikatin karşısında.

Güçlüydüler ama meşru değil,

Zalimdiler ama masum değil,

Korunaklıydılar ama korkusuz değil.

 

Acılarla da, sevinçlerle de yüzleştik.

Umursamazlıkları ile gözlerine perde indirenleri de, hiçbir şey yok-muş, olmuyor-muş gibi yapıp, yoluna devam edenleri de gördük ve arkasından seslendiklerimizin, seslerimizi tanımıyor-muş gibi yapmalarına da tanıklık ettik.

Sırtımıza basarak korkuya ve zulme yarananları da, bir günde yön değiştirip, gücün gemisine atlamak için koşturanları da gördük.

Beterin beteri varmış, anladık her defasında.

Vedalaşmadık toprağa verdiklerimizle,

Sürgüne düşen dostlarımıza sarılamadık,

İçeride voltalara tutulan öfkelere yeterince katık olamadık fakat hiç eksilmedi sevgimiz. Biliyoruz, sarıp sarmaladığımız ve içimizde sakladığımız ne varsa taşacak bir gün mutlaka.

İçimize kurulan tüm bentler yıkılacak ve yarına kavuşmanın hazzı, bulutlara takılıp, maviliklere taşınacak.

Çok çektik,

Acıttı elbet.

Kahrolduk elbet, lakin insanlık bilincinin gölgesinde direnenler bilirlerdi kavganın iki ucunun keskin bıçak olduğunu ve elbette gidenin ardından hayıflanılmayacağını.

Yüzlerimizde yılların çizgileri ve gözlerimizde hiç konuşmadan anlaşanların bakışları oluştu ve “enseyi karartmayın” diyen seslerin özgüveni, yüz yüze bakabilecek bir vicdanı yüceltti.

Yenilgilerimizden ve kaybettiklerimizden yorgun düştüğümüz her yerde elini uzatan, omuz veren, sırtını sırtlarımıza dayanak yapan ve kavganın şiirini doğan güneşe, parlayan Ay’a, esen rüzgâra, ağaca, kurda, kuşa, böceğe fısıldayan güzel insanlardan yana hep şanslı olduk.

En güzel şiirlere, türkülere, oyunlara, müziğe, edebiyata sahip olmanın ve onu bir emanet gibi taşımanın huzuru oldu içimizde.

Ürettik, ürettikçe çoğalttık sözü, cümleleri.

Öyküler, romanlar, şiirler yazdık. Not düştük kalemlerimizle köşelere ve nereyi inançsızlık işgal ettiyse, vuruştuk. Eşitsizdi çatışmalar, çok yaralandık ve yaralarımızı, sözlerimizi işitenlerle sardık. Bazen azdık, bazen çok ama hiç yalnız kalmadık.

Yakılan, yasaklanan kitapların yeniden küllerinden doğması bundandır.

Aşkın, sevginin yüreklerde yeniden ve yeniden yeşermesi bundan.

Dudaklarda bir tenha yer bulan öpüşler, sıcak bir tebessümde buluşan eller ve sevmenin cesareti, özgürlüklerin en güçlü olanıdır biliyorduk.

Yanan canımız, ezilen ruhumuz, talan edilen bedenimiz her defasında yükseliyorsa çektiklerinden ve dikleniyorsa zulmün gelmişine, geçmişine bundandır.

Hiçbir yılı terk etmedik, hiçbir yılı yok saymadık ama gün saydık yeni olana.

Yılın bu ilk sabahına, yüreğinin perdesini açarak uyanan ve nefesinde buğulanan cama hayallerini çizen ve o,

“İlk motor uğultusu
ilk kahkaha
ilk küfür.”

Günaydın hepimize.