“Hiçbir yerin ortasında…”
Bugün siyasal değerlendirmelerde yaşanan tıkanıklığın başlıca nedenlerinden biri, 20 yıllık AKP iktidarının özellikle son 7-8 yıl içinde yerleşik sayılabilecek örüntülerin dışına çıkması ve bunların yerine kendine ait bir örüntü yerleştirememiş olmasıdır.
İstanbul’da 2019 yılındaki ilk seçimin ardından söylediği “Hiçbir şey olmasa bile bir şey oldu” sözüyle beyinleri zorlayan Ali İhsan Yavuz’a haksızlık edilmiş olabilir mi?
İhtimal çok küçük de olsa Yavuz’un Coen kardeşlerin kült filmi “Fargo”nun (1996) afişindeki anahtar cümleden esinlenip bunu kendince uyarlamış olduğu varsayılabilir. Anahtar cümle şöyle idi:
“Hiçbir yerin ortasında pek çok şey olabilir…”
***
Bu ülkenin iyi kötü 76 yıllık çok partili rejim deneyimi var. Normal koşullarda bu uzunluktaki bir deneyimin siyaset alanında yerleşik/oturmuş birtakım örüntüler ortaya koymuş olması beklenir. Bu örüntülerden hareketle nelerin olup nelerin olamayacağı, nelerin beklenip nelerin beklenemeyeceği konusunda aşağı yukarı isabetli kestirimlerde bulunulabilir.
Bugün siyasal değerlendirmelerde yaşanan tıkanıklığın başlıca nedenlerinden biri, 20 yıllık AKP iktidarının özellikle son 7-8 yıl içinde yerleşik sayılabilecek örüntülerin dışına çıkması ve bunların yerine kendine ait bir örüntü yerleştirememiş olmasıdır. “Örüntü” sözü soru işaretleri yaratıyorsa, meramımızı başka türlü anlatalım. Mesele, bugün örneğin aşağıdakine benzer bir cümlenin rahatlıkla kurulup kurulamayacağıdır:
“Türkiye’de düzen siyasetinin kırmızı çizgileri 1940’lardan bu yana şunlar şunlardır; AKP iktidarı bu çizgilerin bir kısmını, hatta çoğunu aşmış olsa bile kimi çizgiler hala yerli yerindedir ve AKP de önünde sonunda bunları gözetmek zorundadır…”
Bunu düşünme, varsayma ve söyleme rahatlığı tamamen olmasa bile önemli ölçüde ortadan kalkmıştır. Siyasette sınırları aşan belirsizlikler ve olumsallıklar, o sürecin gerçekleştiği mekanı (Türkiye) bir noktadan sonra “hiçbir yer” yapar ve:
“Hiçbir yerin ortasında pek çok şey olabilir…”
***
“Örüntü” dedik ve neyi kastettiğimizi anlatmaya çalıştık.
Peki, bunların hepsi berhava mı oldu? Bakıp da “Buna göre şu olabilir bu olamaz” diyebileceğimiz hiçbir şey kalmadı mı?
Doğrusu, bu sorunun kesin yanıtını biz de bilemiyoruz. Ancak, güncel gelişmelerle test edebileceğimiz bir “örüntü” ortada duruyor; belki buna bakıp kimi çıkarsamalar yapılabilir:
Türkiye’nin bugüne kadar sonuncusu Erdoğan olmak üzere 12 Cumhurbaşkanı olmuştur. Bu 12 Cumhurbaşkanından üçü görev başındayken ölmüştür. Asker kökenli olmayıp sivil kesimden gelen Cumhurbaşkanı sayısı altıdır. Görevdeyken ölen üç Cumhurbaşkanını geçip kalan dokuzuna baktığımızda şunu görüyoruz: Bu dokuz Cumhurbaşkanından İsmet İnönü hariç hiçbiri, Cumhurbaşkanlığından sonra muhalefetteki bir lider/muhalefet lideri olarak aktif siyaset içinde yer almamıştır.
Buradan bir şey çıkar mı?
***
Kendi adımıza şunu çıkarabiliyoruz: Az önce değindiğimiz “örüntünün” yanı sıra ve daha önemlisi “siyasal fıtrat” itibarıyla da Erdoğan’ı, zamanında Cumhurbaşkanlığı yapmış bir muhalefet figürü/lideri olarak düşünmek hemen hemen imkansızdır…
Geçenlerde medyaya düşen ve yalanlanmayan “içerden” bir bilgiye göre, Erdoğan milletvekili seçimlerini “kıl payı” kaybedeceklerini, buna karşın Cumhurbaşkanlığı şansının sürdüğünü düşünüyormuş.
Bu durumda beklenebilecek olan, Erdoğan’ın ve ittifakının özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerine akla gelebilecek ve pek gelmeyecek her yolu deneyerek sonuna kadar asılmasıdır. Şu an için görünen budur ve “Erdoğan kaybedeceği bir seçime girmez” tespitine ihtiyatla yaklaşılması daha doğru olacaktır. Çünkü önümüzdeki bir yıllık süre içinde gerek kendi çevresinin gerekse başkalarının yaptırdığı kamuoyu yoklamaları (herhangi biri değil hepsinin ortalaması) yüzde 40’ın altına işaret etmediği sürece Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimine asılmaya devam edecektir.
***
Bunca sözün ardından “normal” sayılabilecek bir sürece işaret etmek çelişkili olmuyor mu?
Biraz oluyor; ama bunu da lütfen belirli bir determinizmi “her şeye rağmen” sürdürme inadına bağlayın; yoksa seçimlerin ertelenmesinden kaybedilen seçimin ardından Türkiye’ye 7 Haziran- 1 Kasım arasına benzer bir süreç yaşatılıp yeniden sahneye çıkılmasına kadar bir sürü ihtimal hala ortadadır.
Kısacası, her şeye rağmen:
“Hiçbir yerin ortasında pek çok şey olabilir…”