İleriye bakmak
Değiştirmeye yönelik siyasette trafik ağırlıklı olarak tek yönlüdür: Var olan nesnelliğe, güncele bakarak ileri yönelik birtakım projeksiyonlar yapılabilir; ama geleceğin “mutasavver” (tasavvur edilen) koşullarının güncel siyasete projeksiyonu hemen hemen imkansızdır.
16. yüzyılda yaşamış çok yönlü bir kişi olan Nostradamus’un kehanetlerini bir yana bırakırsak, dünyayı nasıl bir geleceğin beklediğine ilişkin “öngörüler” özellikle hızlı teknolojik gelişmelerle birlikte hayli popülerleşmiştir.
Bu popülerleşme, o kadar olmasa bile bir bakıma futboldaki gibidir. Futbolda bu spora ilgi duyan hemen herkesin herhangi bir takımın hangi futbolcularla nasıl oynaması gerektiğine ilişkin mutlaka bir fikri vardır. Geleceğe ilişkin öngörülerin ise yaygınlık anlamında bu kadar popülerleştiğini söyleyemeyiz. Ancak gene de özellikle “robotlaşma”, “yapay zeka”, enerji, iklim, çevre, su ve gıda krizleri gibi konular açıldığında belirli bir eğitimi olan duyarlı kişilerden mutlaka bir şeyler duyarız.
Bu popülerleşmeyi küçümsediğimiz, ciddiye almadığımız sanılmasın.
“İleriye bakmanın”, belirli sınırlar içinde kaldığı sürece hiçbir sakıncası yoktur. Bireyler ve aydın çevreler söz konusu olduğunda ileriye bakmanın akrobatik özellikleri baskın bir fikir jimnastiğine dönüşmesi bile rahatsız edici bir durum sayılmamalı.
Ancak, iş siyasete ve öngörülerin uzandığı vadeye geldiğinde biraz durup düşünmek gerekir.
***
Burada, okurlardan özür dileyerek Lenin’in 1915 yılındaki bir değerlendirmesini tekrar hatırlatmak isteriz. Özür, bu değerlendirmeye daha önce birkaç kez atıfta bulunmuş olmamız nedeniyledir.
Lenin bu değerlendirmesinde, geleceğe ilişkin olarak “tasavvur edilebilir”, teorik açıdan “mümkün olduğu” inkâr edilemeyecek durumların, hiçbir şekilde, güncel/fiili gelişmelerden hareketle yön çizme zorunluluğunun yerini alamayacağını vurgular (https://www.marxists.org/archive/lenin/works/1915/dec/00.htm).
Kuşkusuz Lenin burada güncel koşullardan hareketle bir değişim-dönüşüm vizyonuna sahip kolektif siyasal özneleri kastetmektedir. Yoksa siyasal öznelerin içinde ya da dışında, tekil aydınlar ve dünyanın geleceğine kafa yoran başkaları elbette “insanlığı şöyle bir gelecek bekliyor” tefekküründe bulunabilirler. Siyasal özneler kendi düşünsel donanımlarını geliştirirken bu öngörüleri de dikkate alabilirler.
Ama siyasal bir öznenin politikası bunlar üzerine inşa edilemez.
Bu durumun, siyasetin tabiatına ilişkin bir nedeni vardır. Değiştirmeye yönelik siyasette trafik ağırlıklı olarak tek yönlüdür: Var olan nesnelliğe, güncele bakarak ileri yönelik birtakım projeksiyonlar yapılabilir; ama geleceğin “mutasavver” (tasavvur edilen) koşullarının güncel siyasete projeksiyonu hemen hemen imkansızdır.
Denemeye kalkanların, yanılmanın ötesinde komik duruma düştükleri çok örnek vardır.
Buraya kadar meramımızı anlatabilmişsek ve bağlamı Türkiye, vadeyi de önümüzdeki 5-10 yıl olarak kabul edersek, siyasal öznelerin kuşkusuz ilgilenmeleri gereken, ancak üzerlerine kendi ayrı politikalarını inşa etmeleri mümkün olmayan başlıklara (*) örnekler verelim:
-Dünyamızın gelecekteki jeopolitik durumu ve muhtemel (yeni) güç dengeleri,
-Covid-19 benzeri yeni bir pandeminin küresel ölçekteki muhtemel etkileri,
-“Katastrofi” ağırlıklı projeksiyonlar (felaket senaryoları”),
-“İşçi sınıfının yerini robotların aldığı” (cesur?) yeni dünya,
-Geleceğin dünyasının hangi “post” ön ekleriyle tanımlanmasının daha doğru olacağı,
-Enerji, gıda, su, iklim, çevre gibi alanlardaki küresel tehditler karşısında neler yapılabileceği, vb.
Bunları söyledikten sonra, bu kez siyasal öznelerin ciddi biçimde odaklanmaları gereken başlıklara örnekler verelim:
-Türkiye’de bir iktidar değişikliğinin siyasete ve topluma muhtemel yansımaları; 20 yıllık bir iktidarın ardından devlet-toplum-siyaset üçgeninde neler yaşanabileceği,
-Sınıfın yapısındaki ve bileşimindeki değişiklikler ve bunların yeni bir sınıf hareketi açısından ne gibi sonuçları olacağı,
-Türkiye’de yoksulluk ve yoksullaşma olgularının ideolojik, kültürel ve siyasal yansımaları (“çalışan yoksulluğu” ve “yoksulluğun kadınlaşması” gibi kavramların Türkiye’deki karşılığı dahil),
-Kürt siyasetinde yaşanabilecekler, olası kırılmalar ve bunların sosyalist hareket açısından anlamı, vb. (**)
***
Tekrar ederek, bu söylediklerimiz özellikle muhalif konumdaki, radikal değişimleri öngören siyasal özneler için geçerlidir.
Ötesi, geniş bir serbesti alanıdır ve bir mahzuru da yoktur…
___________________________________________________________________________
(*) Bu başlıkların asıl öznelerinin, düşünce kuruluşları, meslek örgütleri ve “sivil toplum” kuruluşları olması gerekir.
(**) Her iki genel başlıkta da akla ilk gelen kimi örnekler verilmiştir; bunlara başkaları da eklenebilir.