İnsan kendi türdeşleri için de bir afettir...

Bir yerden sonra tekrara düşse ve sonuyla okuru hayal kırıklığına uğratsa da "Başkalarının Tanrısı" bizleri durup düşünmeye sevk ettiği için önemli bir eser kanımca zira yazar bizi gerçeklerle yüzleştirirken yüzleşmek için görmemizi, görmek için bakmamızı sağlıyor.

Parklar, bahçeler, bankamatikler, kaldırımlar ve dahası... İnsanlar evlerine çekildikten sonra tüm şehir onların. Yaz ayları evsizler için genelde daha rahat geçer ama kışın ayazı, dondurucu soğuğu yaralar onları. Karton kutuları, çöpten topladıkları eşyaları, yırtık battaniyeleri vardır. Yağmurdan, rüzgȃrdan, kardan korunmak zordur nitekim. Çoğu insan görmezden gelir onları, umursamaz yahut iğrenerek bakar yüzlerine. Aralarında kendini topluma kabul ettirmiş, şanslılar da vardır. Mahalleli veya esnaf destek çıkar bazılarına. Onlarla sohbet etmeye giriştiğinizde şaşırırsınız, çünkü hayat hikayeleri gerçekten enteresan öğelerle doludur. Kimi aşktan kimi parasızlıktan kimi hastalıktan kimi vefasızlıktan kimi hiçbir yere sığamamaktan sokaktadır.

Elindeki gazete şişesine sarılı şarabı, aylardır kesmediği sakalı, kirli ve yırtık kıyafetleriyle gördüğüm, hayat hikayesini merak ettiğim, gözlerindeki ışıltıda esrarengiz şeylerin var olduğunu düşündüğüm pek çok insan gördüm ben de sokakta. Biz hava karardı diye adımlarımı hızlandırırken, onlar herkes çekiliyor, sokak bize kalıyor diye yürüyüşlerini iyice yavaşlatırlar. İstedikleri zaman istedikleri kaldırımda kıvrılıp uyuyabilecek kadar özgürdürler, zar zor buldukları ekmek parçasını bir sokak kedisine vererek mutlu olacak kadar sevgi doludurlar.

Evsizlik; insani gereksinimlerin karşılandığı, sürekli bir konuta sahip olunmaması durumu olarak tanımlanır. Sosyal güvenliğin aşılması, iş fırsatlarının tabana yayılamaması, evsizlerin sistem tarafından bir korku unsuru haline gelmesi sorunun büyümesine yol açmaktadır. Kentsel dönüşüm projeleriyle büyüyen kentlerde rantın gün be gün artması düşük kiralı konut imkanlarını da baltalamaktadır. Halbuki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni imzalayan her devletin 25. madde gereğince, bu insanların konut ve sosyal güvenlik sorunlarına “insani” çözümler getirmesi beklenmektedir. Madde 25 1. Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir.

Hiçbir sosyal güvenceye sahip olmayan, çareyi avuç açmakta bulan yaşlılar, reel engelliler, vb. ile yöneticisiz, efendisiz yaşamak isteyip 'düzen' kavramıyla sömürü, baskı ve adaletsizliğin örtüldüğünü düşünen ve tektipleştirilmenin yırtılması gerektiğini savunanlar çalış(a)mayarak düzene karşı çıkar ve sistem dışına atılırlar. Mine Söğüt'ün son romanı "Başkalarının Tanrısı"nda da benzer karakterler var: Ana rahmine düşüşü ile talihsizliği bir ömür süren, bacaklarını kendi kesecek kadar yaşadığı hayattan muzdarip Efsun Abla. Kim olduğunu, nereden geldiğini nereye gittiğini bilmeyen, hafızasını yitirmiş Adnan Ağabey. Travmalarla dolu çocukluğunu uyuşturucuyla susturmaya çalışan genç fahişe Hülya. Bir sabah korunaklı hayatını, işini, ailesini, kimliğini terk edip sokaklarda yaşamayı seçen Musa. Ve çöpte bulunan yeni doğmuş bebek Matruşka.

Bir yerden sonra tekrara düşse ve sonuyla okuru hayal kırıklığına uğratsa da "Başkalarının Tanrısı" bizleri durup düşünmeye sevk ettiği için önemli bir eser kanımca zira yazar bizi gerçeklerle yüzleştirirken yüzleşmek için görmemizi, görmek için bakmamızı sağlıyor. Modern hayatlarımızı, korkularımızın bizleri nasıl yönlendirdiğini, tercihlerimizi, bu tercihlerin bedellerini, bizlere dayatılan, yaşamak zorunda kaldığımız hayatlarımızı sorgulatıyor; kendimizle hesaplaşmamız gerektiğini anımsatıyor. Çünkü sıklıkla insanın depremden daha kötü olduğunu, daha fazla yıkıma yol açtığını unutuyoruz. Halbuki insan kendi türdeşleri için de bir afettir.

Künye:

- Başkalarının Tanrısı, Mine Söğüt, Can Yayınları, 2022.