İran’da özgürlük ve dayatma

Sorun, dilediği gibi yaşama, örtünmeyi de açılmayı da içeren kılık kıyafet özgürlüğü ile dayatma, zorlama, yasaklama arasındaki farkın, çelişkinin gözden kaçırılmasıdır.

İran’da kadınların başörtüsü takma zorunluluğunun kalkmasını istedikleri söyleniyor ve gösterilere, başlarındaki örtüleri çıkarıp atmalarına, yakmalarına bakılırsa gerçekten de bu kılık kıyafet zorbalığına karşı keskin bir çıkış söz konusudur. Peki bu isyan başörtüsü, türban ya da çarşaf-çador giyme zorunluluğu kalkarsa bitecek mi? Yoksa başörtüsü yalnızca yok edilen öteki özgürlükleri temsil eden bir simge mi? İran’ın tarihi bu soruya yanıt vermeyi mümkün kılabilir.

Pehlevilerin egemenliğine son veren Humeyni devriminin simgesi sembolü kadınların çadora çarşafa sokulması oldu. Humeyni’nin iktidara gelişinin bir devrim mi yoksa bir karşı devrim mi olduğu çok tartışıldı: sanırım artık mollaların iktidara gelişi, devrim eğer yalnızca mevcut iktidarı devirmek olarak anlaşılmıyorsa, devrim olarak tanımlanmıyor en azından devrimin kısa sürede Ayetullahların köktendinciliğin karşı devrimine dönüştüğü söylenebilir. İsyan şah Rıza Pehlevi’nin devrilmesi ile sonuçlansa ve yerine demokratik bir cumhuriyet kurulabilseydi daha farklı bir durumu tartışıyor olacaktık. Şah Rıza iktidarı İran’ı “modernleşmek” isteyen, batılı olmaya heveslenen bir monarşiydi ve batının magazin dünyası bu modernleşmeyi bahtsız Kraliçe Süreya ile ya da onun yenine geçen Farah Diba ile görünür kılmaya çalışıyordu. Ne var ki Pehlevi İran’ı gaddar bir diktatörlükten başka bir şey değildi.

Yeraltında örgütlenen mollaların demokratik güçleri saflarına kazanmaları komünistlerin Humeyni ile birlikte bir demokrasi kurulabileceğine inanmaları bir anomali olarak İran tarihine damgasını vurdu. Şah rejimi baskıdan bunalmış İran halkının kitlesel olarak katıldığı, onayladığı bir isyanla devrildi. İranlı demokratların komünistlerin Mollalarla kurduğu ittifak ise hızlı bir şekilde bozuldu ve iktidarın ana gücünü oluşturan Humeyni güçleri, ağırlıklı olarak esnaf içinde örgütlü mollalar kısa süre içinde ve kanlı bir şekilde müttefiklerini tasfiye ettiler. Humeyni “devriminin” müttefiklerinin bir kısmı Batıya kaçmayı başardı. Komünist TUDEH’in liderleri idam edildiler. İran devrimi kısa sürede karşı devrime dönüştü. Bu devrimin simgesi sembolü erkeklerde sakal, kadınlarda çador çarşaf oldu. Simgeler semboller gerçeği yansıtır; eğer bu simgelerde bir değişiklik kendini göstermeye başlamışsa gerçekte de bir şeyler değişmeye başlamış demektir. İran’da kadınların saçlarını açmaya bu konudaki katı yasağa karşı çıkmaya başlamaları hemen değilse de bir süre sonra bir isyanın başlayacağını gösteriyordu. Öyle de oldu.

***

Burada temel tartışma ya da sorun dilediği gibi yaşama, örtünmeyi de içeren kılık kıyafet özgürlüğü ile dayatma zorlama arasındaki farkın çelişkinin gözden kaçırılmasıdır. Türkiye’de de kafaları karıştıran kılık kıyafet özgürlüğü ile türban dayatması arasındaki farkın tartışılmaması, siyasal kamplaşmanın simgesine dönüştürülmesiydi. Gerçekte kıyafet özgürlüğü ile dayatması arasındaki fark yaşam tarzı özgürlüğü ile reforma kapalı dinin buyruklarına şeriata göre yaşama zorunluluğunun dayatılması arasındaki tartışmadır. Kadınların kıyafetleri üzerinde yoğunlaşan baskı ve buna karşı güçlenen isyan gerçekte şeriat ile modernite arasındaki tartışmayı sembolize ediyor. Türkiye de bu tartışmayı ve süreç içindeki gelişmesini kendi deneyimiyle yakından biliyor. Bu yazının konusu Türkiye değil, ama kısaca söyleyelim, Türkiye’de de sürecin rotasını özgürlüklerden dayatmaya doğru çevirmek isteyen tarikatların güçlendiği, daha fazla görünür ve buyurucu olmaya başladıkları bir gerçektir. Talihsizlik siyasetin tarikatların önünü her geçen gün biraz daha açıyor olması ve muhalefetin iyi niyet taşlarıyla döşeli yolun ya da stratejinin nereye çıktığının farkına varamamasıdır.

İran ise daha baştan Batı’nın ilgi alanında yer aldı ve özellikle petrol kaynaklarının zenginliği ile vazgeçilmez ülke oldu. Batı İran’ın Ayetullahların etkisinden zaman zaman politikayı yönlendiren ya da doğrudan yönetime el koyan şeriatçılığından hiç şikayetçi olmadı. İkinci Dünya savaşı yıllarında Sovyetlerin ve Birleşik Krallığın Şah Rıza’yı tahtı oğluna bırakmaya zorlamasından sonra ev hapsinde tutulan ünlü reformist Musaddık serbest kaldı ve parlamentoya girdi. 1951’de başbakan ve gerçek iktidar sahibi oldu. Ne var ki bu iktidar özellikle petrollerin millileştirilmesi kararı ve İran Komünist Partisi’nin artan desteğine sahip olması Batı’yı harekete geçirdi ve Musaddık 1953’te ABD destekli bir darbeyle devrildi. İran’ın bundan sonraki tarihi Rıza Pehlevi diktatörlüğü ile “Çarşı”da esnaf arasında, güçlenen Ayetullahların mollaların gizli iktidarı arasındadır. Kum kentini bir tür dini merkez haline getiren mollalar Şah aleyhine gittikçe güçlenen muhalefeti yönlendirmeyi başardılar. İran’ın demokratları, komünistleri de bu isyan hareketine katıldılar ve nihayet Paris'te sürgünde bulunan Ayetullah Humeyni’nin dönüşü ile kurulan İran İslam Cumhuriyeti’nin kanlı iktidarı başladı. Humeyni’nin “müttefikleri” ile iş birliği kısa sürdü. Komünist partisi TUDEH yasaklandı liderleri idam edildi, Halkın Mücahitleri adlı devrimin kazanımların korumak için savaşan örgüt dağıtıldı taraftarları yaklaşık 6 bin kişi asıldı. Bahailere yönelik pogromlarda da yüzlerce Bahai hapsedildi, idam edildi. Ve…

Kadınlara örtünme zorunluluğu yasalaştı.

***

Burada duralım: uzun sürmüş Irak’la savaşı, ABD ile nükleer güç olma kavgasını, petrol zenginliğinin yaşamsal önemini bir yana bırakalım, konumuza yasaklara, yasal zorlamalara dönelim. İşte şimdi kadınları isyan ettiren ve özgürlüklerin kısıtlanmasının, yok edilmesinin simgesi olan bu yasadır. Kadınların elinden özgürlüklerini alan bu yasaya, “muhafızların, ahlak polisinin” zorbalıklarına karşı epeyce uzun bir süredir ve sık sık yinelenen isyan hareketinin yeni bir evreye tırmandığı görülüyor. Anlaşılıyor ki ayetullahların uzun sürmüş iktidarının sonuna yaklaşılmıştır. Kolay olmayacağı, çabuk sonuçlanmayacağı açık ama yine de insanları özgürlüklerinden yoksun bırakmanın da bir sonu vardır ve o son önünde sonunda hükmünü icra eder.

Anahtar her zaman olduğu gibi doğaya, onun parçası olan insana uygun olan özgürlüklerin tanınması ile özgürlükleri şeriat cenderesine alan savunma perdesi altında güçlenen yasakların dayatılması arasındaki kadim kavgadır. Umuyoruz ki sonunda sorun öyle ya da böyle çözülecek, İran’da da kadınların saçlarından yaptıkları bayrak yani özgürlük kazanacaktır.