İstanbul Barosu Genel Kurulu geçtiğimiz hafta sonu tamamlandı. Genel kurula katılım oranı tarihin en düşük düzeyinde olan (%49) seçimlerde 26 bin civarı avukat oy kullandı. Geçerli oyların %31'ini alarak 8 bin 137 oyla 19 yıldır yönetimde olan "Önce İlke" grubundan Av. Mehmet Durakoğlu üçüncü kez başkanlığa seçildi. Durakoğlu sonuçların ilan edilmesinin ardından yaptığı "zafer" konuşmasındaki; "İstanbul Barosu'nda yönetiminde olabilmek için omurga gerekir. Bu omurgaya sahip olduğumuz için kazandık. Kale burada dimdik durmaktadır bu kaleyi asla ama asla teslim etmeyeceğiz" sözleriyle diğer gruplara yönelik içinde biriken öfkeyi boşalttı.
Seçimlere ilişkin detaylı değerlendirme yapmak için biraz erken ancak sınırlarını fazlasıyla aşan bu açıklamaya cevap vermeden de durmak mümkün değil. Baro ve avukatlık mesleği tarihine kara leke olarak kazınacak bu sözler bir yanıyla hiç de yabancı olmadığımız türdendi aslında. Konuşmayı yapan kişi her ne kadar iktidarının 20 yıla uzamasını kutlayan bir baro başkanı olarak görünmekte ise de gerek üslubu gerekse sarfettiği sözler genel seçimlerden sonra yapılan balkon konuşmalarından farksızdı. Konuşma metnindeki üstencilik, kibir ve kendinden olmayanı düşmanlaştırıcı tavır daha önce de tekrarladığımız "eleştirdiği" tek adama dönüşmenin en yalın haliydi. Uzun yıllara yayılan iktidarlarının getirdiği özgüven ve sandıktan birinci çıkmanın "gücüyle" atılan zafer naralarındaki askeri betimlemeleri ile kaleyi asla terk etmeyeceğiz söylemlerinin dikta rejimi olarak adlandırdığımız siyasi iktidarın dilinden hiçbir farkı bulunmuyor. Hele ki iktidarı asla ve asla bırakmama iradesi tek adamlığın birinci ağızdan itirafı ve ilanı niteliğinde.
Yeniden seçilenlerin, ülkenin ve mesleğin sorunlarına dair yeni bir irade göstermek yerine rakiplerini ve meslektaşlarını aşağılamayı tercih etmelerini önümüzdeki dönem için ellerinde somut bir programlarının olmadığı ve yönetme ufuklarının da kalmadığının işareti olarak okuyabiliriz. Seçimleri kazanmakla birlikte yönetme yeteneği her dönem daha da azalan baro yönetimi, tıpkı siyasi iktidarın krizlerden çıkmak için sürekli olarak muhalifleri "teröristler, bölücüler" şeklinde hedef göstermesi gibi "omurgasızlar" söylemiyle barodaki ömrünü uzatmaya çalışıyor.
Seçim sonuçlarının ortaya koyduğu tabloda elbette bizim de sorumluluğumuz bulunuyor ve kendi payımıza düşen sorumluluğu üstlenmekten kaçınmıyoruz. Başarısızlığımızı başka yerlere havale etmeksizin tüm samimiyetimiz ve açıklıkla, geçmişin hesabını görmek için değil geleceğe daha güçlü adımlarla yürümek için hatalarımızı, eksikliklerimizi içtenlikle tartışıyoruz, tartışacağız. Birbirimizi kıyasıya eleştirip, daha iyisini yapmanın yollarını mutlaka bulacağız. Eleştirileri dinleyip gözeteceğiz, kulağımızın üstünde yatmayıp her meseleyi tüketerek güçlü bir zeminin inşasını mutlaka sağlayacağız.
Madem omurgayla başladık öyle de bitirelim. Büyük ustaya atıfla;
"Omurga, Metin Feyzioğlu'nu TBB Başkanı seçip, adliyelerdeki x-ray cihazları için 'arama değil tarama' diyen Ümit Kocasakal'ı delege listenizin en başına yazmaksa,
Yoksulluktan intihar eden, ofisini kapatmak zorunda kalan, asgari ücretle çalışan işçi avukatlara destek olmak yerine halı sahada top peşinde koşanlara yüz binlerce lira harcamaksa omurga,
Omurga, sosyal tesisleri gece kulüplerine verip, baronun gelirlerini imarsız araziler alarak çarçur etmekse,
Ve adalet talep ederken yaşamını yitiren Ebru Timtik'in posteri 'size rağmen' asıldı bahanesiyle meslektaşlarınızı savcılığa ihbar etmekse omurga, evet biz 'omurgasızız'.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla,
Avukatlar omurgasızlığa devam ediyor hala."