Liberal eğilimli akademik-entelektüel çevre pek dikkat edilmeyen bir özelliğe sahiptir.
Bu çevre önce epey iddialı, kimilerine göre “ezber bozan” tespitlerde bulunur; neyin büyük bir tarihsel yanılgı olduğunu, ülkede yaşanan sorunların bu büyük yanılgıyla bağlantılarını ifşa eder ve neyin nasıl olması gerektiğini vurgular. Sonra, işler bu çevrenin istediği gibi gelişir; “birileri” doğru yönde adımlar atmaktadır; nihayet ülkede bir değişim yaşanır ve tespit edilen “büyük eksiklik” giderilmiş olur.
“Özellik” nerede?
Şurada: Bir dönem mangalda kül bırakmayan, her yerde boy gösteren, herkese laf yetiştiren çevre, istediği değişim gerçekleşince suspus olur, kabuğuna çekilir ve istediğinin sonuçlarıyla yüzleşmekten bucak bucak kaçar.
Çünkü ortaya çıkan sonuçları da bir yolunu bulup “savunmaları” büsbütün imkânsız hale gelmiştir.
“Böyle olacağını öngörememiştik” demenin kendi ahmaklıklarına mı yoksa bilimsel-metodolojik yetersizliklerine mi işaret edeceğini kestiremediklerinden bunu da demezler.
Sadece ortadan kaybolurlar...
***
Örnek mi?
Yakın bir dönemde söylenenlere göre bu ülkede çok geniş bir kesim Cumhuriyet sonrasında kamusal alandan dışlanmıştı… Dinine ve geleneklerine bağlı bu “mütedeyyin” kesim baskıcı ve dışlayıcı ortamlar nedeniyle kendi özel alanına ve cemaatlere sığınmak zorunda kalmıştı. Ama artık zamanı gelmişti: Bu kesim kamusal alanda da görünür olmalı, sesini duyurarak bu alandaki tartışmalara kendi rengini katmalıydı…
Kamusal alanın bugün “o kesimi” hala dışladığını herhalde kimse söyleyemez; bu alana bir gelmişler pir gelmişlerdir…
Ne var ki, mütedeyyin kesimin kamusal alanda sıkça boy gösteren temsilcileri birilerinin beklediği gibi çıkmamıştır. Kurtlar Vadisi dizisindeki Ömer Baba ve Nazife Ana tipi insanlar, namazında niyazında munis ve çelebi tipler, sivil toplumun önderliğini yapacak hoşgörü sahibi genç dindarlar beklenirken, mütedeyyin kesimin kamusal alanda temsiline damgasını vuran bir başkası olmuştur:
“O saatte orada ne işi varmış” stereotipi.
***
“O saatte orada ne işi varmış” stereotipi belirli bir kesimi ve onun zihniyetini simgelemektedir. Örneğin bir kadın gece geç vakit sokakta saldırıya uğramıştır, mağdur ya da maktul durumundadır ve kamusal alanın yeni katılımcılarının hiç şaşmayan ortak tepkisi şöyledir: “O saatte orada ne işi varmış…”
Evet, mağduriyete yol açan olaylar insanların aklına her şeyi getirebilir; her yerde ve her zaman böyle olmuştur. Ama insanlar aynı zamanda mağduriyet olayını ve mağduru da gözeterek bu akla gelenlerin bazılarını uluorta dillendirmeme gibi bir adaba, terbiyeye ve vicdana da sahiptirler. Az önceki örnek olaya yönelik ilk tepkinin “O saatte orada ne işi varmış” olması ise belirli bir kesimin bu adap ve terbiyeden hiç nasibini almamış olduğunun göstergesidir.
Etek boyu ölçmeye kalkan yargıçlar…
İntihar için bir yere çıkanlara “Hiç durma atla” demekle övünen belediye başkanları…
Tarihi konaklarda düzenlenen şatafatlı “çocuk mevlitleri”…
Mütedeyyin kesimin temsilcileri, kamusal alanda bunlarla ve benzeri diğer örneklerle temayüz etmiştir.
Bu kesimin bir zamanlar kamusal alanın dışında kalmasını bir haksızlık ya da eksiklik olarak değerlendirenlerin önemlice bir bölümü aynı kesime mensup insanlar değildi. Çoğu akademisyen, gazetelerde köşe yazıları yazan, televizyon programlarına katılan “modern” figürlerdi.
Böyle bir sonuca kendileri de şaşırmış olabilir mi?
***
“O saatte orada ne işi varmış” prototipinin, ülkedeki mütedeyyin nüfusun tümünü değil onun en başta kitle iletişim araçları ve sosyal medya kanallarından kamusal alana yüklenen kesimlerini temsil ettiğini hatırlatalım.
Bir açıklaması olmalıdır.
Akla çeşitli açıklamalar geliyor. Örneğin, günümüz kapitalizminin ürünü olan ideolojik, kültürel, etik, ahlaki, vb. yozlaşma ve çürümenin mütedeyyin denilen kesimi, belki de en fazla bu kesimi etkileyip bozması gibi…
Ama bunun kadar tartışmalı olmayan, daha basit bir açıklamaya da başvurulabilir: Mütedeyyin kesimin siyasal alanda artık iktidar olan temsilcisi, bu kesimi bilinçli olarak azmaya, azgınlaşmaya ve saldırganlaşmaya davet edegelmiştir. Denmiştir ki “Onların dönemi artık bitti, parantez kapandı, şimdi dönem ve meydan sizindir…”
Onlar da bu davete intikam naralarıyla icabet etmişlerdir.
Sonuçta “liberal eğilimli akademik-entelektüel çevrenin” kaçırdığı nokta, “mağdur”, “mazlum” ve “dışlanmış” saydıkları bir kesimin, siyasal gücün ve iktidarın kendi elinde olduğunu gördüğünde neler yapabileceği, ne hale gelebileceğidir.
Umarız o akademik-entelektüel çevreden birinin başına herhangi bir olumsuzluk gelmez. Ama gelirse, en azından şunu bilsinler: Jakoben, Kemalist, elitist, vb. kesimden kendileri için “O saatte orada ne işi varmış” diyen kesinlikle çıkmayacaktır…