Gelelim tefrikanın üçüncü bölümüne.
Kıbrıs’ın yakın tarih macerasının anlatımına, Cenevre gayri resmi toplantısını değerlendirmek için, geçen hafta küçük bir ara vermiştim. KKTC tarafının, iki egemen devlet tezini içeren yeni önerileri ile güneyin eski tezlerde ısrarının, bu görüşmeleri akamete uğratacağı değerlendirmesiyle de o yazıyı bitirmiştim.
Nitekim yazının ertesi günü görüşmeleri ve sonucu, bu öngörüyü doğruladı. Şimdi sil baştan çabalar için, üç aylık bir öteleme kararı alındı. Bu pencereden bakıldığında ve Rum tarafından farklı öneri gelmezse, an itibarıyla, yeni bir sürecin başlayabileceğine ilişkin herhangi başka işaret de bulunmuyor.
Esasen, KKTC önerisi ile artık farklı bir döneme girildiğinin sır olmaktan çıkması, Kıbrıs sorununun daha çok su kaldıracağının da işareti olmuştur. Öyleyse yakın tarihin izinden, bu günlere nasıl gelindiğini de kaldığımız yerden incelemeye devam etmek gerekir.
Son yazıda, 1923-1930 dönemini, İngiliz ilhak dönemi olarak değerlendirmiştim. Sıra, sonrasına dair olanları izlemeye geldi.
Kıbrıs tarihi yakın plan izlencesi içerisinde, bazı kilit alt başlıklar bulunmaktadır. Bunların başında Rum tarafının güttüğü, Kıbrıs milliyetçiliği ve bağlamı ile ENOSİS kavramını başa koymak gerekir. Rum tarafı bakımından önemli bir diğer tarihi olgu ve müdahil siyaset özneleri olarak da Kıbrıs Komünist Partisi'ni ve kendisini, onun devamı gören AKEL’i okumak gerekir. Üçüncü husus olarak da Kıbrıs Türk tarafındaki toplumsal hareketlenmelere dinamik kazandıran milliyetçi ve sol akımların pozisyonuna bakmak gerekir. Elbet bu konuların hepsi üzerinde doktora tez çalışması sürdürülebilecek genişlikte bir bibliyografik içerik bulunmaktadır. Ancak buranın sınırları da bellidir. Tarihsel dönemler içinde alınan karşılıklı pozisyonlarda, burada işaret etmeye çabaladığım üçlü unsurların devinimini de gözeterek ‘mim’ koymak gerekmektedir.
1930-1950 ARASI DÖNEM
Kıbrıs Rum tarafı: İngiliz ilhakının son demleri, 1930-33 arasında Rum kesimi bakımından yaşananları içermektedir. 1930-31 dönemine damgasını vuran ve İngilizlere göre isyanda başrolü oynayan Larnaka ve Girne piskoposları ve Rum toplumu ileri gelenlerinden sekiz kişi, öncelikli olarak sürgüne gönderilmişti. Piskoposlara reva görülen uygulama, Rum toplumunda infiali daha artırmaktan ve karşı, daha kararlı bir mücadelenin yükselmesinden başka bir yarar sağlamadı. İngilizler, ENOSİS düşüncesini de bitirmek için okullarda o zamana değin anlatılan Türk ve Yunan tarihlerini müfredattan çıkarmış ve simgeler olan iki bayrağın da kamusal alanlara asılmasını yasaklamıştır. Kısaca, Rum ideolojisi olan ENOSİS için, iki topluma da yasak uygulamalarının yansıtılmaya başlanması bu döneme denk düşer.
Kıbrıs Rum kilisesinin temel ideolojik yaklaşımı ENOSİS’tir. 1933 de bu bakımdan kritik bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte Lefkoşa Başpiskoposu III. Cyril ölür. Kilise kurallarına göre yeni Başpiskopos seçimi için ‘'Piskopos Meclisi’'nin toplanması gerekmektedir. İngilizler sürgüne gönderdiklerinin adaya dönmesine izin vermezler ve makam da 1947’e kadar boş kalır. Ayrıca İngiliz yönetiminin yeni bir uygulaması da hükümet onayının alınmasına ilişkin bir yasa çıkartmak şeklinde olur. Bu da İngiliz ada valisinin, kararnamelerle yürüttüğü bir yönetim dönemi sürdürmesine fırsat verir. 1943 belediye seçimleri de yasaklanır ve yönetim vali tarafından atananlarca sürdürülür. Bu arada, iç meselelerde tavsiye kararları alan ‘'Yürütme'' ve ''Danışma’' olmak üzere iki de ‘'Konsey’' kurulur. Bu, özellikle Rum toplumu içinde daha fazla huzursuzluk nedeni olur ve süreç 1947’ye kadar devam eder. İlgili yasa kaldırılır ve Piskopos Meclisi toplanabilir. 1947'de Leontinos Başpiskopos seçilir.
1930’ların başka bir özelliği, sürgüne gönderilmiş Rum liderliğinin, ENOSİS mücadelesini Londra’ya bir ‘'dış büro'’ olarak kaydırmalarıyla sonuçlanır. 1937’de, dış büro, '‘Kıbrıs Özerkliği Komitesi'’ olarak İngiliz parlamentosunda bağımsızlık ve Yunanistan’a ilhak konusunda, çeşitli girişimlere başlar. Girişimler destek bulamaz.
Sonraki dönem, II. Dünya Savaşı'dır. İngiliz karşıtlığına karşın, Kıbrıs Rumları, savaş boyunca Birleşik Krallık'ın en sadık destekçileri de olurlar. 1940’lar da Yunanistan’ın Almanlar tarafından işgali döneminde, İngilizlerin kurduğu ve düzenlediği bir saldırıda altı bin Kıbrıslı gönüllü görev alır. Sonrasında da otuz bin Rum, Kıbrıs İngiliz kuvvetlerine katılır. Ada, savaş boyu, İngiliz üslerinin kullanıldığı bir ileri karakol görevini de yerine getirir.
Kıbrıs Rum toplumunun, savaşta İngiltere’ye verdiği destek, hiçbir zaman yeni bir sempati faktörü olmamıştır. Geri planda, ENOSİS ülküsü hep canlı tutulmuştur. Dönemin karakteristiği, toplumsal bağlamda ikili bir karakter gösterir. Bir yanda, kuruluşunun önceki tarihlerde olduğu da yazılan ve resmi olarak 1926’da kurulmuş olan Kıbrıs Komünist Partisi'nin varlığının önemini saptamak gerekir. Öte yandan, KKP'den ideolojik olarak ayrılan Rum milliyetçi ideolojisiyle de her iki taraf, zaman zaman ittifak içinde de bulunur. KKP’nin ömrü göreceli olarak kısa sürer. 1930'lar başında kapatılır. Bu ikili taraflı ilişkiyi daha sonra AKEL misyon olarak üstlenir.
Savaş sırasında İngiliz Başbakanı olan Aden, Rum tutkalını canlı tutmak için, savaş sonrası Kıbrıs sorunun çözümüne dair çeşitli sözler verir. Bu sözlere karşın, bir anayasa hazırlanması, hiçbir zaman gerçekleşmezse de 1941’den sonra, adada siyasi toplantılara göz yumulmaya başlanır.
Bu siyasi hareketlilik, bir başka komünist parti olan ‘'Anorthotikó Kómma Ergazómenou Laoú'' (Emekçi Halkın İlerici Partisi) yani AKEL’in kurulmasıyla 1941’de zirve noktaya ulaşır. AKEL, kendi tarihini, KKP’nin ardılı olarak ilan eder. Başlangıçta, Kıbrıs Rum toplumu '‘Milliyetçi Cephe''si, AKEL’e karşı çıkar. Bu, Milliyetçi Cephe, Kıbrıs Rum Kilisesi, ticaret burjuvazisi olan tüccarlar ve Milliyetçi Köylü Derneği (Panagrotiki ENOSİS Kyprou-PEK) üçlüsünden oluşur. Buna rağmen AKEL, 1943’de Mağusa ve Limasol’de belediye seçimlerini kazanır. Sonrasında başka bir komünist kuruluş olarak, ‘'Kıbrıs İşçi Federasyonu-PEO’' (Pankypria Ergatiki Omospondia) kurulur. 1947 seçimlerinde, AKEL ve PEO ittifakıyla, komünist belediyelere Lefkoşa da katılır.
AKEL, Kıbrıs siyasetinde halen varlığını sürdüren siyasi partilerden birisidir. Rum kesimi bakımından sol siyaset çizgisinin başta gelen önemli bir temsilcisidir. Oysa sürdürdüğü siyaset tarzı, solla ENOSİS arasında geçirgen bir öznellik göstermiştir. Doğrudan ENOSİS’i reddeden ve her iki toplumun emek birlikteliğine, bağımsızlık açısından da açık vurgu yapabilen bir özne olarak hareket edememiştir. Yani hep ikircikli bir konumun temsilcisi olarak varlık göstermeye devam edegelmiştir. Son bir söz olarak, ne KKP ve ne de AKEL’in kurucuları arasında, Kıbrıs Türk toplumundan bu konumda herhangi bir isme rastlanmazsa da, üyelik babında sonradan katılımlar bulunduğunu da söylemek gerekir.
Savaş sonrası ara dönem Kıbrıs’ı: Savaşın bitmesiyle beraber, 1946’nın sonlarında, İngiliz hükümeti, Kıbrıs koloni yönetiminin liberalleştirilmesine yönelik bir dizi planı uygulamaya koydu. İlk zemin oluşturma girişimleri, bir iyi niyet ve uzlaşmacılık gösterisiyle başladı. Önce 1931’de sürgüne gönderilen Rum liderliğinin affı ve adaya geri dönüşleri sağlandı. 1937’den beri sürdürülen kimi dini yasaklar kaldırdı ve 1946 olaylarında tutuklanan solcular da affedildi. Böylelikle İngiliz yönetimi, gündemindeki ilk iş olan, Kıbrıs için yeni bir anayasa yapılması sürecini başlatabilecekti. Bunun için de temsilcileri olan ada valisi kanalıyla, Kıbrıslılara bir ‘'Danışma Meclisi’' daveti yapıldı. Kıbrıslı Rumlar, bunları yeterli bulmadı. Başta Kıbrıs kilisesi ve Rum milliyetçi çevreleri, beklentileri olan ENOSİS’ten bahsedilmemesine tepki göstererek, Kıbrıs valisinin Danışma Meclisi çağrısına hayır dediler.
Vali her şeye karşın 18 üyeli bir Danışma Meclisi kurarak açtı. Danışma Meclisi'nin kompozisyonu, 7 Kıbrıslı Türk + 2 herhangi bir partiye üye olmayan Kıbrıslı Rum + 1 Marunî (Ortodoks olmayan Hristiyan küçük bir grup) ve 8 AKEL taraftarı Kıbrıslı Rum üyeden oluşuyordu. Bu Danışma Meclisi'nin temel görevi de önce bir Yasama Meclisi kuruluşu sağlamak ve bu meclisten de bir anayasa geçirmekti. Yasama Meclisi için öngörülen kompozisyon ise seçilmiş 18 Rum ve 4 Türk üye ile İngiliz yönetimini temsilen mecliste yer alacak içinde koloni sekreteri, başsavcı, hazinedar ve bir kıdemli komiserden oluşmaktaydı. Ancak, Rumların ENOSİS talebi, yine galebe çaldı ve bu meclis de çalışamadı ve 1948’e kadar dağıldı.
İngiltere 1948’de, bu sefer Kıbrıs’a özerklik önerdi. Ancak Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, bu öneriyi ortaklaşa reddettiler. Her iki tarafın ret saikleri birincil olarak ENOSİS’i merkez alıyordu ve farklı sonuçlara varıyordu. Türkler, özerkliğin ENOSİS’i kolaylaştıracağını, Rumlar ise ortadan kaldıracağını düşünüyorlardı.
Tam da bu aşamada, ileride Kıbrıs Cumhurbaşkanı olacak olan Larnaka Piskoposu Mihail Hristodolu Muskos'un (III. Makarios) tarih sahnesine çıkışı görüldü. Piskopos, Başpiskopos olma öncesinde, eninde sonunda İngiltere’nin Kıbrıs’a kendini yönetme hakkı vereceği inancıyla bir ‘'Başkanlık Bürosu’' kurarak ENOSİS mücadelesi için kampanya yapmaya başladı.
Makarios, Kıbrıs’ın kaderinde önemli rol oynamış hem bir dini lider ve hem de siyasetçi olarak belirginleşir. Biyografik olarak hep bir Rum milliyetçisi olmuş ve ENOSİS’ten hiç vazgeçmemiştir. Bir yandan da bağımsızlıkçı bir siyaset tarzı ile devrildiği tarih olan 1974’ye değin, III. Dünya olarak adlandırılan ve emperyalist sömürgecilikten bağımsızlıklarını alan ülkelerin, dayanışma gösterdikleri siyasi simgelerden birisi haline gelmiştir.
İkinci kritik gelişme ise tarihi bir ‘U’ dönüşüne sahne oldu. AKEL, Kıbrıs’ta toplumsal kabul görebilme ve seçenek haline gelebilme adına, başlangıç ilkeleriyle ters düşecek biçimde, Yunanistan’daki komünist karşıtı sağcı yönetim ile iş birliğine gitmiş ve tam bağımsızlık fikrinden vazgeçip ENOSİS’i desteklemeye başlamıştır.
Kıbrıs Türk tarafı: Kıbrıslı Rumların adadaki diğer toplulukların ve etnik grupların çıkarlarını gözetmeden, tek taraflı ve ENOSİS için mücadele ediyor olması, Kıbrıslı Türkler içinde de hareketlenmelere neden oldu. Sonucu ilk dönem örgütlenmelerdir. Bu örgütlenme hareketleri içinde asal kavşak, AKEL içinde yer alan ve fakat AKEL’in ENOSİS’e destek vermesi ve Türklerin de “Demokratik Azınlık Haklarına” tabi tutulması siyasasını reddeden Kıbrıslı solcu Türklerin, partiden ayrılarak kendi örgütlerini kurmalarına neden olmuştur.
Bu görünür nedenin temeli ise o dönemde başlayan Rum sindirme saldırıları ve bunun için de İngiliz yönetimin tedbir almamasına dayanmaktaydı.
Kıbrıs Türklerine ilişkin ilk örgütlenme, Kıbrıslı Rumlarla 1942 de ortaklaşa gerçekleştirilmiş olan '‘Kıbrıs Çiftçiler Birliği'’ girişimidir. Ancak Rumların tek taraflı siyaset eğilimi, bu birliğin bozulmasına neden olmuş ve örgütten ayrılan Türkler, '‘Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği’'ni kurmuşlardır. Bunu takiben, Kıbrıs tarihinde Türk toplumu için önemli roller oynayacak olan Dr. Fazıl Küçük’ün ilk mücadele çabalarından birisi gerçekleşmiş ve 1943’te '‘Kıbrıs Türk Azınlığı Kurumu'' (KATAK) kurulmuştur. Dönemin Türk liderliği içinde başka önemli bir kimlik olan avukat Fadıl N. Korkut da başkanlığına seçilmiştir.
Kıbrıslı Türklerin bir çatı altında toplanma çabası, KATAK içinde anlaşmazlıklara neden olunca, bir ayrışma yaşanmış ve Dr. Fazıl Küçük, 23 Nisan 1944’te ‘'Kıbrıs Türk Milli Halk Partisi''ni (KTMHP) kurmuştur. Aynı dönemde Kıbrıs dışı örgütlenmeler de bilhassa Türkiye’de izlenmeye başlanmış ve Türkiye’de yaşayan Kıbrıslı Türkler farklı dernek örgütlenmelerine gitmiştir. Temel amaçları da Kıbrıs’a karşı Türkiye’nin duyarsızlığının değiştirilmesi yönündeki çabaları içermiştir.
1946’da '‘Kıbrıs Okullarından Yetişenler Cemiyeti’'nin öncülüğünde başlatılan bir girişim, Kıbrıs’ta etkinlik gösteren bütün Türk dernekleri ve örgütlerinin 8 Eylül 1949’da ‘'Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu'’nun (KTKF) çatısında birleşmesiyle sonuçlanmıştır. Bu örgüte Faiz Kaymaklı başkan seçilmiştir.
KTKF, Kıbrıs Türk toplumunun, İngiliz yönetimi nezdindeki kabul gören ve sorunların aktarılmasında dikkate alınan bir merkez olmasıyla önem kazanır. Bunun yanı sıra, bir yandan da Türkiye’nin desteğinin sağlanması için çaba sarf eden bir kurum olması ikinci bir özelliğidir.
Türkiye’ye ilk destek talebinin iletimi, Fazıl Küçük’ün 1945’te, Türkiye Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nu Ankara’da ziyareti ile başlamıştır. Fazıl Küçük, bir yandan uğradıkları saldırıları anlatmış ve Türkiye’nin müdahil olması taleplerini de Ankara’ya iletmiştir. Fazıl Küçük’ün bu ilk temasından sonra 1948’lerde Türkiye’de ilk Kıbrıs mitingleri başlamıştır. CHP döneminin son Dışişleri Bakanları olan Necmeddin Sadak önce 1949’da ve sonra da Ocak 1950’de Kıbrıs’ta İngiliz ilhakını, Türkiye’nin Lozan’la kabul ettiğini ve bu anlamda da Türkiye için bir “Kıbrıs meselesi” diye bir konu olmadığını, bunun Kıbrıs’ın iç işleri olduğunu ifade etmiştir. Aynı ifade ve kabul Haziran 1950’de DP iktidarının Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü tarafından da tekrar edilmiştir. 1950 yılı itibarıyla, Türkiye ve Kıbrıs bakımından genel manzara, birbirine ters olan iki gerçekliği içerir durumdaydı.
Sonrası, sonraki yazıda...