KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimi 11 Ekim’de. Yani sadece üç gün kaldı.
Dün, haber bültenlerinin önemli başlıkları arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile KKTC Başbakanı Ersin Tatar’ın ortak basın açıklamasından öğrendik ki, Kapalı Maraş bölgesi sahili halka açılıyor.
Kapalı Maraş ile ilgili KKTC’nin kararı yeni değil.
Bölgeyi açmak, sahillin halka açılmasıyla da sınırlı değil. Daha önce alınan karar gereği, iskâna da açılması öngörülüyor.
Bu haberin ardından, başka sıcak bir gelişme daha yaşandı. O da bir koalisyon hükümetine sahip olan KKTC’de, Ulusal Birlik Partisi (UBP) ve Halkın Partisi (HP) koalisyonun sonlanmış olması…
UBP Başkanı olan Ersin Tatar ve HP başkanı olan Kudret Özersay’ın her ikisi de aynı zamanda Cumhurbaşkanı adayı ve şimdiki Cumhurbaşkanı olan Mustafa Akıncı ile yarış halinde…
Son gelişme ise bugün itibarıyla Türkiye’den KKTC’ye su taşıyan boru hattındaki arıza giderilerek, yeniden su verilmeye başlanması…
Bunu da olumlayan veya karşısında olan birçok açıklama var.
Koalisyon hükümetinin sonlanmasında Maraş karanın etkisi…
Kuşkusuz, atın ölümü arpadan olsun örneği, hemen bu konuda değerlendirmeler başladı.
Öncelikle şuna vurgu yapmak gerekiyor:
Maraş’ın iskâna açılması kararı yeni değildir. Yani UBP+HP koalisyonu, Crans Montana müzakerelerinin çıkmaza girmesi sürecinden sonra bu kararı almış ve KKTC’nin şimdiki bağımsız statüsü içinde bir varlık ve siyasal erk nedeni olarak gördüğünü de ilan etmiştir.
Oysa bugün görülen manzara, koalisyonun küçük ortağı HP’nin açıklamasına yansıdığı üzere, Kıbrıs’ın geleceği bakımından “olumsuz bir gelişme” olarak nitelenmiştir.
Bu açıklama, en azından hükümet ortaklarından birisinin, kendi aldığı iskân kararıyla ilgili bir tutarsızlık içinde görünmesine neden olmaktadır. Adama sorarlar, aklın nerede idi?
Esasen Kudret Özersay, bunu bir tür seçime müdahale olarak yorumlamış olsaydı, iç politikaya yönelik daha tutarlı bir tavır içinde olabilecekti…
Yani Maraş meselesi, an itibarıyla, uluslararası siyasi perspektifinin dışında, bir seçim aparatı biçimine düşmüş bulunmaktadır.
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimi neden kritik?
Bu seçim, pandemi olmasaydı, 26 Nisan’da gerçekleşecekti.
Seçim sonrası ise sadece KKTC’yi ilgilendirmiyor. Zira Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, yeni bir müzakere sürecini başlatmayı bekliyor. Oysa yapılan son müzakereler, tamamen çıkmaza girmiş ve federal bir Kıbrıs hayali bu çöküşle beraber adeta Akdeniz’in sularına gömülmüş gibiydi…
Taraflar masadan kalkmış olmakla beraber, masa kurulması meselesinde Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın yanı sıra Avrupa Birliği ve uluslararası karşılıklı çıkarları olan pek çok aktör devlet, 11 Ekim’i bekliyor. Elbette Türkiye de, dağıtılan ve yeniden kurulma ihtimali olan masadaki yerini bütün ağırlığıyla korumayı gözetliyor.
Bu kısa nottan sonra, şunu söylemek gerekir. Kuzey Kıbrıs’a Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, Crans Montana’da alacağı pozisyon, eğer sonunda bir birleşme olacaksa, bunun hangi temelde olacağı tercihini de belirleyecektir.
Federal, konfederal bir Kıbrıs veya aynı ada üzerinde iki bağımsız devlet…
12 Şubat’ta bu sayfalarda, “Ortadoğu ve Doğu Akdeniz rüzgârları-02: Crans Montana için peşrev” başlıklı bir yazı yazmıştım (*).
Orada, şimdi attığım bu ara başlığa dair, uzun açıklamalar içeren bir yazı yazmıştım. Merak edeni, okuyabilir.
Federal bir Kıbrıs isteklisi KKTC yurttaşları da var; onu savunan şimdiki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da yeniden aday.
Konfederasyon taraflıları arasında, Ersin Tatar ve Kudret Özersay ve diğer sekiz Cumhurbaşkanı adayı bir tür konumlanma durumunda. Bu tezin tarihi sahibi ise Rauf Denktaş.
Federal bir Kıbrıs oluşturulabilirse, bu Anayasal düzlemde bir düzenlemeyi gerektiriyor. Nüfusa oranla eşit temsiliyetli, dönüşümlü Başkanlığın olduğu, iki bölgeli ve fakat dış işleri, savunma, mahkemeler ve maliyesi ortak; sağlık, eğitim, kültür gibi konularda toplumların ihtiyaçlarına göre düzenlemeler içeren bir devlet yapısının yeniden kurulması kurgulanıyor.
Konfederasyon biçiminde bir Kıbrıs Cumhuriyeti ise, kendi adı ve bayrağıyla sembolize olan iki bağımsız devletin karşılıklı çıkar temelinde anlaşmalar yoluyla işbirliği yaptığı bir devleti kurgulamaktadır.
İlkinden ayrılmak siyasi olarak mümkün değil. Diğerinde ise, bağımsız ülkeler istediklerinde, tek taraflı olarak ortaklığa son verebiliyor.
Kısaca siyasi, iktisadi, hukuksal ve askeri olarak birbirinden kökten ayrılan bir devlet statüsü. Uluslararası düzlemde pek çok örneği bulunmakla beraber, ilkine örnek ABD iken, ikincisine benzetmeyle AB demek uygun olabilir.
Son örnek ise, aynı ada coğrafyasında birbirine sınır komşuluğu içerisinde yaşayan iki bağımsız devlet statüsüdür. Güney tarafı AB üyesi bir devlet. Oysa KKTC, Türkiye dışında tanınan bir devlet değil.
Dönelim seçimlere…
KKTC bakımından Cumhurbaşkanlığı seçimi ikili bir anlam taşıyor. Ya Federal Kıbrıs tercihi veya konfederal veya bağımsız bir KKTC yolunda ilerleme…
1960 Kıbrıs Anayasası'na göre, Kıbrıs’ın garantör devletleri Yunanistan, Türkiye ve İngiltere’dir. Eğer bir müzakere süreci tekrar başlayacak olursa, Crans Montana’nın devrilen masasında kalan “Federal Kıbrıs” süreci değil, yeni ve başka başlıklar konuşulur olacaktır. Annan planının bir devamı olan Crans Montana, Güney Kıbrıs ve dolaylı olarak Yunanistan’ın karşı çıktığı Annan planına bir hayat öpücüğü olacak iken, Annan planı 2005 referandumunda Güney Kıbrıs tarafından reddedilmiştir.
Kısaca denklem bozulmuş, denklemin yeniden kurulması için Crans Montana’da sarf edilen gayretler de başka bir Doğu Akdeniz batağına gömülmüştür.
Doğu Akdeniz’in hidrokarbon yataklarında ortaya çıkan devasa zenginlik ise, tarafların vazgeçilmezleri arasına girdiğinden bu yana, ortada artık yeni bir jeopolitik bulunmaktadır.
Ne ki bu durum dahi KKTC Cumhurbaşkanlığı seçiminin önemini azaltmamakta, tersine uluslararasılaşmış Kıbrıs sorununda, doğrudan veya dolaylı bütün taraflar için, durum, söz söylenecek, yeni bir konjonktür beklentisi haline dönüşmüş bulunmaktadır.
Türkiye perspektifinden bir değerlendirme olarak KKTC seçimleri…
Türkiye kara kıtasının, Akdeniz’deki eski savunma hattı Toros dağlarından geçmekte idi. Yani Türkiye’nin bir işgal durumunda, işgal ordularına karşı savunma, bu dağ dizi boyunca kurulur durumdaydı.
Şimdi durum farklıdır. Doğu Akdeniz’de “Mavi Vatan” olarak inşa edilen yeni konsept, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlarının belirlenmesindeki enlem ve boylamları içermektedir. Dolayısıyla Kıbrıs’taki garantörlük statüsü, Türkiye’nin kendi jeostratejisiyle de ilgilidir.
Bu bakımdan, Türkiye’nin tezleriyle uyumlu olan bir konfederasyon tipi yapılanmanın bu seçimlerin sonucuna göre, ne derece sürdürülebilir olup olmayacağı, şimdi ilgiyle gözlemlenmeyi beklenmektedir.
Bu çerçevede, Maraş açılımı ve suyun yeniden KKTC’ye sevk edilmesini, KKTC seçimlerinde bir manipülasyon aygıtı olarak değerlendirmek esasen çok sığ kalmaktadır. Adanın kendi coğrafyasının önemi, bu eleştirilerin fersah ötesinde ve derindedir.
Unutulmaması gereken temel husus şudur! Eğer adada iki toplum yaşıyorsa, bu toplumlar ya eşitlik temelinde birleşecektir ya da Güney'in, Kuzey için öngörmediği eşitsizliklerin Kuzey'de yaşayanlarca da iyi süzülmesi ve buna göre de “barışı” talep etmeleri, yerinde olacaktır.
Soldan ve sağdan Kıbrıs değerlendirmeleri…
Sağın bilinen “milliyetçilik” görüntülerinin en katı biçimde yansıması, bir gün toptan Kıbrıs’ın ilhakı söylemlerine dayandırılabiliyor. Bu hem Türkiye ve hem de KKTC için yarar sağlamaz. Bölgesel ve uluslararası konjontürü yok sayan adımlar ters teperse, bu vebali kimse kaldıramaz.
Soldan bakanların ortaklaştığı somut bir tavır, tam yansımamakla beraber, Türkiye’nin attığı her adımın çıkış kapısını “işgalcilik” ve Kuzey Kıbrıs üzerinde bir vesayet oluşturma penceresinden okumak da ilki kadar ekstremdir.
Şunun öğrenilmiş olması gerekir.
“Dünya barışı”, eğer dünyada yaşayan halklar arasında gerçekleşmesi umulan yaldızlı bir retorik değilse, uluslararası ilişkilerde, barış, dostluk, demokrasi, özgürlük gibi kavramların karşılığının, sadece, “çıkara ne kadar uygun olduğu” terazisinde tartıldığından ibaret olduğunu bilerek yola çıkılması gerekmektedir.
Şimdi geriye doğru sayılıyor.
5, 4, 3…
KKTC halkının sağduyusu galebe çalsın. Güney ve Kuzey emekçilerinin toplumsal kurtuluşu Kıbrıs’ın yegâne çıkış kapısıdır.
Kıbrıs için barış umudu, toplumsal kurtuluş mücadelesinin utkusuyla hedefine ulaşsın.