Kıdem Tazminatı Fonu hakkında 2013 yılında konu daha fazla gündeme girince epey detaylı bir yazı, 2017 yılında tekrar gündeme girince bir yazı daha yazmışım. Hatta yazı yazdıktan sonra taslak değişince bir yazı daha yazmışım. Ancak iktidar sanırım arada bizim bu konuda antrenman yapmamızı istiyor, hiçbir taslak yasalaşmadı ve yeniden gündeme geldi.
Gündeme gelen kısmı ile ilgili detaylı bir haber günlerdir yoktu resmi kanallarda. Aslında resmi kanal dediğim iktidar medyası. Önce onlar parlatır. Ne şahane bir sistem olduğunu madde madde yazarlar ki, siz de o maddelerin arasındaki ifadelerden iktidarın kafasından geçeni nihayet anlarsınız.
Nihayet Anadolu Ajansı, Kıdem Tazminatı Fonu’nun ne kadar şahane bir sistem olduğunu anlatan detaylı bir haber yaptı da taslağı iyi kötü öğrenmiş olduk. Ama adı artık Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) olmuştu.
Taslağa bakınca ilk aklıma gelen elma şekerinin adını değiştirmiş olmaları. Önceki elma şekerlerinde;
- 1 gün bile çalışan tazminat alabilecek
- Kıdem tazminatı alamayan onca işçi artık faydalanabilecek vs.
gibi işçi dostu olmalarıyla gözlerimizi yaşartan gerekçeler vardı. O zamanlar da yazmıştım, dert bunlarsa İş Kanunu'na koyarsınız 3-4 madde, işçilerin mağduriyetlerini giderirsiniz.
Ama o yazılarda da belirtmiştim, bu fon tartışmalarının bir açılıp bir kapanması sendikalarımızın “kırmızı çizgimiz” demesi değil. Bu gözler ne kırmızı çizgiler gördü. Geçmiş taslakların patronların da aleyhine olduğunu yazmıştım. İkna edemekleri sermaye kesimiydi, yoksa iktidar sendikalardan korkmayı bırakalı yıllar oldu. Patronlar yarı primle de olsa, her ay düzenli olarak devlete para vermek istemiyordu. Patronun gerekçesi devlet ile aynı aslında. Devlette duracağına bende dursun. Ne gereği var her ay her ay ödemek.
Neyse uzatmayalım, bu elma şekerinin adı ise “emeklilik maaşlarının düşmesini önlemek”!
Erdoğan tam da böyle açıkladı yapılan çalışmayı, ''Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi ile emeklilerimizin gelirlerinin düşmesini engelleyeceğiz'' dedi.
Sanki emekli maaaşları kendi kendine dönen bir “erke dönengeci”. Yani iktidar düşürmüyor, kendi kendine düşen talihisiz bir ekonomik vaka.
Bu iktidarın en sevmediği kesimin emekliler ve emekli olacak olanlar olduğunu peşin peşin söyleyeyim. Ama 18 yıllık uzun iktidar dönemi, garip bir şekilde kendi geçmişleri ile kopmayı da sağladı. Halbuki emekli maaşlarının giderek düşmesini sağlayan yasal düzenlemeleri 2009 yılında kendileri yapmışlardı.
O zaman da sendikalar kırmızı mırmızı dedi ama herkes unuttu gitti. Emekli maaşı hesaplama düzeneğini öyle bir değiştirdiler ki, emeklilik yaşını beklerken çalışmaya devam eden bir emekçinin ileride alacağı emekli maaşının her yıl %2 düşmesi gibi garip çelişkiler yaşandı. Yani devlete prim ödedikçe ileride alacağınız emekli maaşınız düşüyor!
Ayrıca geçmiş dönemlerdeki maaşlar günümüze çekilirken eskiden enflasyona büyüme oranları eklenirdi. 2009 yılında yapılan değişiklikle büyüme oranlarının sadece 1/3’ü eklenir oldu. Daha önceki yazılarımda da yazmıştım. “Evet büyüme oranları doğru” dedikçe bizim cenahın genellikle kaşları çatılır. Mesele büyümek değil büyürken elde edilen refahın paylaşımı. Emeklilere dendi ki misal “biz %6 büyüdük ama sen bizi %2 büyümüş varsay”.
Bu ucube durum, 2009 yılında bir emekçi emekli olduğunda maaşının yaklaşık %65-75 arasında aylık bağlanma oranını, şu anda %45-%50 aralığına çekti. Ama durun, demiştik ya her yıl %2 azalıyor, yakın bir gelecekte emekli olacak olanlar maaşlarının yaklaşık %30’una denk gelen maaş alacaklar.
Bu arada Türkiye’de en zor şey, emekli maaşının ne olacağını hesaplamaktır. Prim ödediğiniz yılları bazı yıllara göre üçe böleceksiniz, her bölünen kısmı değişik hesaplamalarla bugüne getireceksiniz vs. tam bir iktisat modeli. Hatta öyle bir model ki devlet bile nasıl hesaplandığını sık sık şaşırıp bazen emeklilerin karşısına “ben sana fazla maaş ödemişim lütfen onu en yüksek mevduat faiziyle geri verir misinin” diyerek çıkabiliyor. Hayır bu yazdığım şaka değil yaşanmış yüzlerce örneği var. Bir ara bu konuda uzman sayılabilecek birkaç kişi emekli maaşını hesaplanması için para ödediğiniz web sitesi bile kurmuşlardı.
Çok uzatmayalım, emekli maaşları öyle dramatik bir hale düştü ki, iktidarın kendisi de bunu hesaplayamamış olmalı. Üç kez ek kanun çıkarak asgari emekli maaşlarını yükseltti. 30 yıl çalışmış bir işçiye 500 lira vermek de olmazdı, asgarisi 700 TL olsun dendi. Sonra 1000 dendi, en son 1500 olsun dendi. Tabii bu asgaridekiler için ara ara bir sevinç yaratsa da özelllikle daha orta maaş ödeyen birçok insan artık hiçbir şeye yetmeyen emekli maaşlarının şaşkınlığını yaşar hale geldi. Zaten yeni hesaplamalar ile düşürülen emekli maaşları bu kez her yıl sadece enflasyon oranında artırıldı. Sadece enflasyon artışı iyi kötü büyüyen ekonomilerde sizi giderek daha da yoksullaştırır. Yine iktisatın konusu olduğu için detaya girmeyeceğim ama mesele yine refahın emekçilerle paylaşılmaması. Yani ülke enflasyon üzerinde misal %5 büyüyor ama ücretinize yapılan sadece enflasyon kadar bir zam ise o zenginliği başkaları alıyor demektir. Sadece alsa yine iyi sefası olsun diyecekseniz. O zenginliğin tüketim kültürü de geliştiği ve ona göre belirlendiği için siz giderek daha yoksul oluyorsunuz.
Farkındaysanız hala kıdem tazminatı fonu kısmına gelemedik, çünkü daha gerekçesinden çürük bir model bu ama çürük elmanın üzeri nasıl şekerle kaplanmış yine de bakalım. Ama bakmadan önce yine tekrarlayalım, derdiniz emeklilerin gelir kaybı ise siz yaptınız bunu. Kaldırın 2009’da koyduğunuz yasayı, asgari aylık bağlanma oranını yeniden %70’lere çıkartın olsun bitsin.
Peki yeni fonda ne var. Elma şekerinin adını bu kez “Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi” koymuşlar. Yani;
- “Bizim eksilttiğimiz emekli maaşlarını, sen kendin tamamla” diyorlar.
- Ama nasıl tamamlayacağız?
- “Her ay maaşından %3 keseyim, ama işten atılırsan kıdem tazminatının sadece 2/3’ünü al.''
- ''Eh ona da razıyım'' der demez karşıdan bir ses geliyor:
- ''Ama bunu 60 yaşından önce sana vermem.''
- ''Eh peki 60 yaşında da olsa kazara ölmezsek etmezsek en azından toplu para mı olur dediniz?''
- ''Sakin ol her şey o kadar kolay değil, bunun da sadece %25’ini vereceğim.''
- ''Peki ya geri kalanı?''
- ''Onu da senin maaşına katkı olarak koyacağım. 15 yıl maaş vereceğim sana.'' (Maaş dediğime bakmayın, şayet bir işçi asgari ücretli 25 yıl boyunca kesintisiz bu primi öderse aylık ortalama 240 TL ek maaş alacak.)
Emekli maaşını hesaplamak bir uzmanlık işi ama 60+15'i toplamak zor değil, 75 çıkıyor. Yani devlet size 60 yaşında 75 yaşınıza kadar ayda 240 TL verecek size, hadi iyisiniz ama büyük ihtimalle hatta aşırı büyük ihtimalle öleceksiniz. Ortalama ömür 70 yıl çünkü.
Yani devlet diyor ki bana yıllarca %3 öde, yıllar sonra sana %25’ini vereyim. Tahminen 10 yıl içinde de ölürsün geri kalan bana sakal parası.
İktidar neden emekçi ve emeklileri bu kadar seviyor?
Anadolu Ajansı'nın onca detay verdiği haberde verilmeyen detayı yazalım. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak 2019 yılı Orta Vadeli Programı’nda Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi'nin hayata geçirileceği belirtmişti. Albayrak, Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi'nin bir parçası olarak Kıdem Tazminatı Fonu'nun hayata geçirileceğini, çalışanlardan ve işverenlerden yapılacak kesintilerin Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ile entegre Kıdem Tazminatı Fonu'nda toplanacağını ifade etti. Albayrak, bu yeni yapıyla birlikte 5 yılda, sistemde biriken fonların milli gelirin yüzde 10’unun üstüne çıkmasını öngördüklerini belirtti.
Yani Albayrak diyor ki ''Para lazım bize onu biriktireceğiz''. İnsan bari bu kadar açık söylemez. “Bu sistemde devletin elinde bir kaynak oluşmuyor ama 'I Love Emekliler' diyoruz, bundan dolayı elimizi taşın altında koyuyoruz” deyin.
Albayrak her ne kadar 5 yıl içerisinde milli gelirin %10’una ulaşacak bir fon hesaplamasında matematik hatası yapsa da bunun bir önemi yok çünkü fon 60 yaşına kadar kesintisiz birikecek bir fon. Türkiye’de çalışanların yaş ortalaması TÜİK verilerine göre 33. Yani ortalama 27 yıl bu para biriktirilecek. Kabaca bir hesapla 500 milyarlık bir fon birikecek. 5 yılda birikecek tutar ise 100 milyar TL. Albayrak 2019’da hesabını yaparken tahminen 1 aylık süreye düşen %8,33 kıdem tazminatı oranının hepsini almayı hesaplamıştı. Ancak hem sermaye, gelecekte atacağım işçinin parasını şimdiden sana niye vereyim dedi, hem de kıdem tazminatına tamamen el koymanın risikini almak istemedi.
Tüm bunlar bu İşsizlik Fonu yüzünden başımıza geldi. Her ay maaşlardan %3 kesildi, fonda para biriktikçe birikti. Fona emekçiler para verdi, verdiğinin sadece %25’ini alabildi, %45’i yine patronlara abuk subuk teşviğe gitti, 12 milyarı GAP’a yatırıma gitti, 11 milyarı 2018 krizinde sermayeye Kredi Garanti Fonu'ndan ucuz kredi verilebilsin diye kamu bankalarına gitti. Gittikçe gitti ama yine de 132 milyar TL birikti.
İşte bu örnek iktidarın iştahını kabartıyor. Neden bir fon daha kurmayayım. Zaten 70 yaşında ölecekler. 60 yaşında 1/4’ünü veririm. O 60 yaşına gelene kadar da dünya para birikir orada. O biriken para ile kamu bankalarına kağıt satarım ucuzdan onlar Cengiz İnşaat’a kredi açar, Cengiz o parayla, 8. Boğaz Köprüsü'nü inşa eder ben ona garantili ücret veririm. Mis gibi hayatlar.
Sermaye de itiraz etmez artık bu formüle. “Neden bunu baştan söylemedin, bilmiyordum işçiden keseceğini” diyor.
Peki neler getiriyor bu sistem? Yeni elma şekerinin elması çürük ama yine de bir bakalım gelmekte olana...
Bilindiği gibi 1 yıl çalışan işten çıkarıldığında veya emekli olduğunda her çalıştığı yıl karşılığı 30 gün kıdem tazminatı hakkı kazanıyordu. Yani kabaca bir hesaplamayla bir aylık ücretinin %8,33’ü kadar her ay kıdem tazminatı hakkı kazanıyor. Önceki tasarılarda sermaye bu %8,3’ün bir kısmını bile devlete vermek istememişti. Halbuki iktidar en son tasarıda %3’e bile razıydı. Artık işveren fona para aktarmıyor. Ancak işten çıkarmada/emeklilik durumunda 1 yıla denk gelen 30 günlük tazminat yerine 19 gün ödüyor. Yani %5,3 hala eskisi gibi devam edecek. Ancak işçinin maaşından artık her ay %3 kesilerek fona gidecek.
İşçi 60 yaşına kadar bu tutara birkaç istisna dışında dokunamayacak (evlilik, yeni ev almak vs.) dokunabileceği kısım da %20’yi geçemeyecek. Yani yıllarca %3’lerle birikecek paranın %80’inin fonda 60 yaşına kadar bekletilmesi garanti altına alınıyor.
Örneklersek Ayşe 33 yaşında 3000 TL maaş alıyor olsun. Her ay 90 TL, yılda 1080 TL, 27 yılda ise 29060 TL fonda para birikecek. Diyelim ki Ayşe 40 yaşında ev almak istedi. Henüz fonda 7560 TL’si birikti. Devlet ona sadece 756 TL’sini verecek. Ayşe 48 yaşında işten çıkarıldı. Bu arada fonda aldığı ev parası da (756 TL) düşüldüğü için 15444 TL birikti. İşsiz kalan Ayşe 1544 TL alabilecek. Ayşe ağır hastalık yaşarsa, evlenirse yine fondan para alabilecek zannediyor ancak fona başvurduğunda daha önce aldığı paralar düşüldüğü için alabileceği miktar hep azalacak. Lafı uzatmayalım Ayşe 27 yıl içerinde biriken bu paradan sadece 5832 TL (ayni en fazla %20’sini) alabilecek.
Tabii Ayşe’nin 48 yaşında işsiz kaldıktan sonra yeniden işe girdiğini ve 60 yaşına kadar yine çalıştığını varsayıyoruz. Ama artık iş bulamadıysa o tarihe kadar biriken 7500 TL’sine kavuşmak için 12 yıl beklemesi gerekiyor.
Sürekli 60 yaşını vurgulayınca bu tutarın 60 yaşında ödeneceği varsayılmasın. Ayşe nihayet kavuştuğu 7500 TL’sinin sadece %25’ini, 1875 TL’sini alabilecek. Geri kalanı mı? Ayşe 15 yıl boyunca ayda 50 TL emekli maaşı alacak (hayır yanlış yazmadım elli TL).
Bu arada sistemde garip garip maddeler var. Misal çalışma süresi bir yıldan fazla ise iş veya hizmet akdi ahlak ve iyi niyet kurallarına uyulmadığı hallerde feshedilen çalışanın, son firmasındaki çalışma süresi için oluşan işveren katkı payı ve devlet katkısının fonda biriken tutarının yüzde 50'si bireysel fon hesabında korunurken yüzde 50'si Emeklilik Sigortası Sistemi (TES) hesabına aktarılacak. Yani Ayşe 48 yaşında meşhur 25/II maddesinden dolayı işten çıkarılırsa biriken 7500 TL’sinin yarısına devlet el koyuyor. Yani Ayşe’nin elinde sadece 12 yıl sonra alabileceği 3750 TL kalacak. Bu maddenin istisna bir iş kanununun maddesi olduğunu düşünmeyin. Pandemi sürecinde “işten atılmalar yasak” olmasına rağmen Nisan 2020 tarihinde 144 bin işçi bu maddeye dayanılarak tazminatsız işten çıkarıldı. Misal kayyum atanan belediyelerdeki yüzlerce işçi böyle işten çıkarıldı.
Bireysel Emeklilik Sistemi'nde katıımcıların ödediği tutarın %25’i kadar devlet katkısı vardır. Bunda ise yok. Yani Ayşe devlete bu parayı kaptırmayıp ne gereği var ben gideyim kendime kendime bireysel emeklilik yapayım 90’liram oraya yatsın hem başıma çok kötü birşey gelirse paramı toptan kullanabilirim deseydi, devlet ona her ay için 22,5 TL katkı yapacaktı. Ama bu uygulamada ise öyle birşey tek bir şartla var. Ayşe, 3000 TL bana fazla fazla yetiyor! Benden 90 TL değil 180 TL kesin ciğerimi de alın derse ek olarak yatırdığı 90 TL için devlet aldığı gelir vergi matrahından bunu düşebilecek. Yani 18 TL katkısı olacak.
Okuyucuların kafasını karıştırmamak için girmediğim bir konu ise “İsteğe Bağlı Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi” diye bir şey de var (Adı isteğe bağlı olduğuna göre diğerinin adının istesen de istemesende zorunlu tamamlayıcı emeklilik sistemi diyebiliriz). İşçi 30 gün yerine aldığı 19 günlük kıdem tazminatı hakkından daha baştan feragat ederse, yani maaşından %8,3 kesilmesini baştan kabul ederse, devlet ''Büyüksün, %1 de benden'' diyecek.
Peki Ayşe’nin maaşından kesilen bu tutarların bu sisteme aktarıldığını nasıl bileceğiz? Aslında bu soru başka bir yanıtı da getiriyor. Türkiye tarihinde ilk defa devlet zoruyla özel şirkerlere bir fon kurduruluyor. Yani bu fonu emeklilik şirketleri yönetecek. Patron yatırdı yatırmadı takip edecek, yatırmasa TES'ten karşılancak. Peki TES sigorta parayı nereden bulacak? Hani Ayşe kötü niyetli bir çalışandı ve patronu onu tazminatsız işten çıkarmıştı ve Ayşe’nin biriken 3750 TL’si sigortaya yatırılmıştı ya. Evet bingo, arsız patronların ödemediği primler haksız yere işten çıkarılan işçilerin birikimlerinden karşılanacak. Yani Ayşe, Ahmet’in arsız patronunun Ahmet’in maaaşından kesip yatırmadığı primlerden dolayı Ahmet mağdur olmasın diye kendi fonunu verecek. Evet karışık oldu farkındayım ama bu benim suçum değil. Bunu yazmışlar ciddi ciddi AA’nın servis ettiği taslağa.
Eski taslaklarda Takvim gazetesi sürmanşet atmıştı. 1 gün bile çalışana kıdem tazminatı ödenecek diye. Üşenmemiş hesaplamıştım. Bir asgari ücretli 2 lirasını 15 yıl sonra alabilecekti. Ancak bu sistemin süprizlerinden birisi de bu artık: 1 yıldan az çalışıp istifa ettiniz, gitti paralar. Artık o paralar fonun hakkı. Yani Ayşe 48 yaşında işsiz kaldıktan sonra yeni iş yerinde 11 ay çalışmış olsun, yani o 11 ay boyunca maaşından 990 TL kesilip sisteme aktarıldı ama işten ayrıldığı için bu 990 TL’si artık fonun. Değil 60 yaş 100 yaşına gelse bile o bir yıllık birikimi kayıp olacak.
Anadolu Ajansı, “Sistemden tamamen çıkış hangi şartlarda olacak?” diye bir başlık açmış, altına da yazmış; “ölünce”. Evet bu sistemden çıkmanız mümkün değil. Ama ölürseniz maaşınız olmayacağı, haliyle prim kesilmeyeceği için artık sistemden çıkmakta özgürsünüz. Diğer çıkış ise 75 yaşında devlet artık size ek emekli maaşı (Ayşe’nin aldığı 50 TL) bitince sistemden çıkmış oluyorsunuz. Aslında tam da artık çıkmayayım her ay 50 TL alıyordum dediğiniz anda devlet sizi çıkarıyor.
Özetlersek artık 1 yıla karşılık 30 günlük kıdem tazminatı yerine 19 gün alabileceksiniz. Kalan 11 günü de bu sisteme her ay maaşınızdan kesilerek göndereceksiniz. 60 yaşında birikenin %25’ini alıp kalan %75’ini de 15 yıl boyunca maaş olarak alacaksınız.
Şimdiye kadar birikmiş haklarınız ise devam edecek.
Sonuç mu? İktidar hemen başlarsa sene de ortalama 25 milyar TL kendisine kaynak yaratmış olacak. Siz 60 yaşına gelene kadar da kim kala kim öle.