Korona’nın maskesi…

Geçen haftadan bu yana, Korona günlerinin açmaz ve öngörülemezliği giderek daha derinleşiyor.

Yazacağımızı taahhüt ettiklerimizle, gündemin sıcaklığına bağlı, an olarak yazılması gerekenler arasındaki açı, sürekli genişliyor.

Açıyı kaçırdığımdan, yazılacağı sonraya bırakıp, maskeli başka bir sayfa açıyorum…

Günler, yaşadıklarımız, yaşanacaklara dair tahayyüllerimiz, sürekli değişkenlik göstermekte ve esnekleşmektedir. Zaman adeta bir plastikleşme, her şeye bulaşma ve bizi, hayatı, kendi girdabına çekme özelliği göstermektedir.

***

Bileceksiniz, Yeni Türkü’nün bir “Maskeli Balo” şarkısı vardır…

Murathan Mungan’a ait sözleri akla gelmese bile, namesinin silikliği kulaklarımızdadır.

Hadi ilk iki kıtasını hatırlayalım…

“Yâredir sinede eski sevgili/ Eski sevgili eski günler/ Hayata baksana takmıyor kimseyi/ Hiçbir şey diriltmez artık geçmişi/ Yâredir yine de…

Yaktım gemilerimi/ Dönüş yok artık geri/ Tak etti canıma bu maskeli balo/ Bu maskeli balo/
Ve onun sahte yüzleri…”

Şimdi vaziyet, şarkıdaki gibi, “…hiçbir şey diriltmez artık geçmişi/…dönüşü yok artık geri” minvaline denk düşmektedir.

***

Bu söylediklerimden ne anladınız acaba?

Anlaşılmadı mı?

Demem o ki, Korona adeta bir maskeli baloya gelir gibi hayatımıza süzüldü girdi.

Korona’nın maskesini çıkarmak, onu tanımak ve anlamak, maskesiz yüzün neler ettiği, edebileceğinin farkına varmak, şimdilerde televizyonlarda, daha önce her konuyu tartışabilen “herbokologlara” ait değil artık.

Zorunlu, mecburcu geçiş ve geçirgenlik içererek, bilimcilere doğru bir yönelim gösteriyor.

Hem öğreniyoruz hem de bildiklerimizi söylemeye çaba gösteriyoruz…

***

Galiba daha anlaşılır oldu. Maske işi de buna dâhil. Şimdi onu irdelemek istiyorum.

Daha önceleri, maskeli bir yaşam biçimi hakkında bir fikrimiz yoktu. Türkiye insanın maskeyle büyük yüzleşmesi ve toplumsal anlamda ilk tanışıklığı, Haziran-Gezi günlerinde polisin attığı gaz bombalarından korunmak için olmuştu.

Maskeyle kişisel olarak ilk tanışıklığımın, 2 Haziran'da, Kızılay’a doğru İlhan Akalın’la beraber yürürken, yirmili yaşlarda bir genç kızın, çantasından çıkarıp, bize maske vermesiyle olduğunu söyleyebilirim.

***

Yani maske koruyucu bir ürün. Neden ve nasıl korunacağınızı bilirseniz eğer.

11 Mart, resmi olarak Korona efendinin Türkiye’ye duhul tarihidir…

İlk günlerin sıcaklığı ve bilinmezliği ile bugünlere gelindi. Bu süreçte, tartışma programlarına en çok konu olan başlıklardan birisi olarak, maske takmak gerekir mi (?); gerekmez mi (?) ya da gerekiyorsa ne zaman, nerede, kim, kimler ve nasıl (?) meselelerinin çokça irdelendiğini izledik ve bir türlü de mutabakatın sağlanamadığına tanık olduk.

Neredeyse, dünyada da durum böyle iken, Çin’deki gidişatı gösteren televizyon yayınlarında, Çinli doktordan, sokakta yürüyene, herkesin maskeli dolaştığını gördüğümüz halde, işin vahametini de azametini de kavrayamadık, anlayamadık.

***

Her kaotik zamanın bir faydacısı, stokçusu, depocusu olur.

Kapitalizmin en azgınlaştığı ve dizginlenemez bir mezar kazıcısına dönüştüğü zamanlar savaşlardır, salgınlardır, doğal felaketlerdir.

Bu durum başladığında, maske üretenlerinden başlayarak, bu işinin piyasasına gözünü kestirmiş olanların, maske stoku yaptığını, fırsatçılığına soyunduğunu bugün bilmeyen kalmadı.

İyi de ne oldu dersiniz? İş döndü, dolaştı, fatura eczacılara kesildi.

***

Nedeni şudur:

Maske bir sağlık ürünüdür. Toz maskesinden, cerrahisine ve amaca göre, astronot kıyafetlerindekine benzer farklı koruma teknolojilerini barındıran çok özelliklisine kadar, envai çeşit maske türleri var ve bunlardan cerrahi olanları da yaygın olarak eczanelerden hastaya veya özel olarak kullanmak isteyenlere satılır.

Satılırdı da…

Hem de maliyeti 35 kuruş olan maskeler, eczanelerden 50-75 kuruş arası bir fiyatla isteyenine giderdi. Bu güzel zamanlarda, eczacılar çoğu kez, bir maske isteyene bunu hediye bile ederdi…

Oysa şimdi öyle değil…

Sonrası, yani Korona günleri başladığında, maske önce kayboldu ve stoklarını yenilemek isteyen eczacılar fahiş kutu başı maske fiyatlarıyla yüz yüze geldi. Ne yapacaktı (?); satın aldı. Gelen fatura belli; faturayı keseni belli; eczanenin kar payı belli. Her şey belli ve fakat belli olmayan şuydu: Hırsız değil, evine hırsız giren işin sorumlusu sayıldı.

*** 

Eczacılar, stokçuluk, fırsatçılık yapmakla suçlandı. Tezgahaltıcılıkla taltif edildi. Zabıtası, maliyecisi eczane bastı. Bulduk, bulduk nidalarıyla sahtekârlık cezaları kesildi.

O arada vurgulamak gerekir ki, eczaneler birinci basamak sağlık kuruluşu olarak korumasız, mekânsal güvencelerin sağlanmadığı, dezenfeksiyon yapma işi tamamen onların üzerine yıkılmış vaziyette, pandemiyle mücadeleyi ilk göğüsleyen meslek olarak, savaş alanında çırılçıplak vaziyetteydi…

Yani elinde gerekli silah yok ama “ölmeye yat” emri almış asker gibi…

***

Maskeli balo biter mi (?)

Elbette hayır!

Eczanelerden maske satışı yasaklandı.

Ve…

Birden maske dağıtım işi duruverdi.

Oysa hesapça yasa var, hukuk var.

Eczacılık ilaç ve meslek kanunları, bu türden emtianın, bedeli mukabili eczanelerden dağıtımını zorunlu tutuyor. Ama olsun, savaş koşullarında yasada ne yazdığı kimin hatırında ya da umurunda…

Ortalık iyice karıştı. Eczanede maske var. Maske ihtiyacı toplumda giderek anlaşılmakta ve satın alma dürtüsü zirve yapmış vaziyette ve fakat maske satışı külliyen yasak ve çaresizlik insan boyu sürekli artıyor.

Sonunda bir formül bulundu ki, ben bu duruma katiyetle akıllara zarar demem. Kim isterse desin; ne me lazım.

Sağlık otoritesinin takibine alınan maske, 21-64 yaş arası tüketicinin cep telefonuna gelen şifreye göre, eczaneden ve kişi başı beş adet olmak üzere verilecek.

Gelen şifre kare kodunu eczacı cihaza okutacak; onay gelirse de eczaneye ulaştırılmış beşli maske paketi, hastaya ya da tüketiciye bedava ulaştırılmış olacak.

Tamam, ama durum, eczacı ve eczane açısından yandı gülüm keten helvası.

***

Gelen sınırlı sayı maske paketlerine hücum, düşman hatlarına son saldırıyı yapan ordu müfrezeleri gibi oldu. Olmaya da devam ediyor…

Alıp da, bir daha almak isteyenini mi ararsınız; bulamadığı için sabahtan akşama sokakta dolaşanını mı istersiniz; eczacıya kabadayılık yapanını mı arzu edersiniz; hepsi memleketimden insan manzaraları…

Eczanenin durumu nedir (?) diye onun penceresinden bakılacak olsa…

Eczacı ölürse, kime hizmet verilecek orası belli değil.

Nitekim “ölenler dövüşerek öldüler ve güneşe gömüldüler…”

Şimdi ne mi yapılır? Artık, yarın işler normale döndüğünde, ölenlerimiz, yani unutula yazılacak olanlarımızın, “anılarını yaşatacağız” diye arkalarından söz verebiliriz…

Eh Korona da, ''Yahu bu eczacı, ona dokunmayım'' mı diyecek. Elbet eczacıyı da enfekte edip geçecek…

Peki eczacı nasıl korunacak? Eczane önünde, maske kuyruğu ile nasıl baş edecek? Eczacının kendi korunması için maskeyi nereden bulunacak? Hastanın kare kodunu okumak için onun telefonuna kim el değecek? Gelende hastalık etmeni varsa, bu kargaşada kim kime bulaşacak, kim kime sataşacak?

Yaz gitsin, daha da sırala, böylesi cevabı olmayan bir sürü soruyu…

***

10 Nisan Cuma akşamı olanlar, sıcacık ve gündemi halen meşgul ediyor…

Hafta sonu sokağa çıkma yasağı, yasak başlangıcından iki saat önce ilan edilince, market ve ne alakaysa, benzincilere ya da bankamatiklere hücum eden insan kargaşası halen belleklerde.

Fiziksel yalıtlanmaya uymayan, artık kim saydıysa, bir iki yüz elli bin kişilik ahali taarruzunun gerçekleştiğinden bahsediliyor.

Bunun sonuçlarının, bu hafta veya gelecek hafta sonuna çıkacağından da bahsediliyor.

Korkulanın olmaması için cümleten dua ediliyor.

***

Tabii bir de gündeme yeni bir sorun ve talep zuhur etmiş oluyor.

Eczacılar, devletin belirlediği bir fiyattan, maske satışlarının serbest bırakılmasını istiyor.

Bu işin sürdürülemez ve salgın mücadelesini zora sokar olduğu dile getiriliyor…

***

Şarkı devam ediyor…

''Yaktım gemilerimi/Dönüş yok artık geri/Tak etti canıma bu maskeli balo/Bu maskeli balo
Ve onun sahte yüzleri…”

Kapitalizm kâğıttan kaplandır.

Ne ki ve öyle bir kaplan ki, yırtılıp atılması becerilemezse, o kâğıttan yapılan maskelerle, ahaliler daha nice maskeli balolara götürülüp getirilecektir vesselam…

[email protected]