Savaş en basit tanımlamayla topyekûn silahlı mücadeledir.
Ortada silah olduğuna göre bunlar su tabancası, mantar tabancısı değil, insan öldürecek, onları tek veya kitlesel olarak yok edecek yine insan icadı araçlardır.
Neymiş, sonucunda söz konusu olacak insanın öldürülmesiymiş…
***
İnsanın doğal yollardan ölümü hüzünle, üzüntüyle ve fakat olağan karşılanır.
Nihayetinde hayatın akışı doğum, yaşamak ve ölümle sonuçlanır.
Doğal yollardan ölümün çoğu kez nedeni bir sağlık sorunu olsa da eğer bu sağlık sorunu, çoğu kez insan nedenli kitlesel bir salgın sonu kırım değilse, hastalıktan ölmek de algılarımız bakımından normal karşılanır…
Oysa savaş sonucu ölümler öyle mi…
***
Kuşkusuz, savaşların nedenlerini ya da anayurt savunması diye vicdanen haklı bulduklarımızı falan burada tartışmıyorum.
Sadece, savaşın içinden süzülüp gelen ve yalın olarak insan katliamı ile sonuçlanan ölümlerden bahsediyorum.
***
Son günlerin Holivut işi bir senaryoya göre Suriye’ye karşı gerçekleştirilen yeni bir saldırganlık boyutundan bahsediyorum…
Azıcık başa çevirelim…
Bundan bir hafta, belki de on gün öncesi, Erdoğan, Putin ve Ruhani Türkiye’de bir araya gelip Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına vurgu yaparak, yeni Suriye Anayasa’sının oluşturulma mekanizmaları hakkında konuşuyorlar.
Batılı emperyalist kuşak şokta.
Trump bu toplantıdan bir hafta öncesi tası, topu ve tarağı toplayıp Suriye’den ayrılacaklarını ve Suudi Arabistan ücretini öderse, bölgede onlara taşeron jandarmalık yapacaklarını faş ederken, bu yeni Avrasya bölgesel manevrası ABD şahinlerini yeniden harekete geçiriyor.
ABD Senatosu Dışişleri komisyonunda, Trump’a Dışişleri Bakanı olacak eski CİA Başkanı zata komisyon üyesi senatörler bombardıman niteliğinde sorular yöneltip, ABD’nin bu fotoda neden yer almadığını sorguluyorlar. İçlerinden bir tanesinin soru girizgahı hayli çarpıcı.
Mealen diyor ki, NATO müttefiki Türkiye bu üçlüye ev sahipliği yapıyor. Ruslardan, karşı çıkmamıza karşı S400 bataryaları satın alıyor; milyarlarla dolarlık nükleer santral için temel atma merasimleri düzenliyor; Suriye’de yok etmeye çalıştığımız DAEŞ’e karşı müttefiklik ettiğimiz YPG’yi Afrin’den sürüp çıkarıyor; bizi Membiç’le tehdit ediyor ve teröre karşı mücadelemizde zayıf düşürüyor. Siz bunlara ne diyorsunuz?
Manzara celalli, manzara ABD’nin zevahiri kurtarma operasyonu için düğmeye yeniden basma aşaması…
Kuşkusuz iş tek başına Türkiye ile sınırlı değil. Rusya, Suriye’nin tüm hava sahasını kontrol altında tutuyor. İran Esat’ın tam müttefiki ve Şii inanç kültürü bu müttefiklikte birincil rolü oynuyor.
Türkiye Esat gitsin faslında ABD ile hem fikir, oysa ABD’nin aksine, YPG’yi terör örgütü ilan etmiş ve onu alt etmeyi bir beka sorunu haline getirmiş durumda ve sınırı olan topraklarda oyunun bir parçası olma ümidiyle her türlü esnek manevra yeteneği olan konumlanış biçimleri gösteriyor. Ayrıca iç siyasetin yeni konsolidasyon mekanizmalarını egemenlik hakları görüntüsüyle sunarak, Suriye senaryolarının içinde olmak, kendisine bir yer açmak gayretinde bulunuyor…
Suriye’nin Membiç ve ötesini kontrol eden ABD, 22 askeri üsse sahip. Fransa aynı bölgeden 5 askeri üssü kapmış vaziyette. İngiltere, Suriye hava sahasının burnunun dibi bir mesafede, Kıbrıs’ta Dikelya ve Ağrotur hava üslerine sahip. ABD donaması Limasol limanını üs olarak kullanıyor…
ABD şahinlerine göre Trump’ın gereksiz çekilme çıkışından sonra, ABD’den resmi bir açıklama içinde bölgedeki petrol rezervlerinin bir yüzyıl kadar hem ABD ve hem de AB ülkelerinin petrol gereksinimlerini karşılayacağı ifade ediliyor.
Hadi artık burada keselim…
ABD zevahiri kurtarmak, Trump’da kendisine sıkışan iç siyaseti yeniden konsolide etmek için bildik eski bir sürecin içine yuvarlanıyor.
Savaş, kapitalist ekonomi politiğin çarklarını çeviren en önemli aygıtların başında gelir.
Öyleyse bir senaryo yazılmak durumundadır…
İsrail yuvarlak hesap aynı tarihlerde hem İran’da ve hem de Suriye’de hava üssü vurulması taşeronluğunu üstleniyor.
Bu arada nedeni, nasılı, niçini meçhul bir kimyasal gaz saldırısı Doğu Doha için icat ediliyor. Atılanın kimyasal olduğu konusunda kimi silik emarelere karşın olayın faturası hemen Esat güçlerine yükleniyor. Eski günahlar, yeni günahlarla zenginleştiriliyor…
Trump kovboyvari tivitleriyle, dünyaya III. Dünya Savaşı korkusu salarken, olduydu, olmadıydı beklentisi içinde zevahir kurtardık diye öğündükleri bir roket saldırısı düzenliyor…
***
Burada varılan meram şudur:
Dünya ahalisinin emperyalist ülkelerde yaşayan halkları, yönetimlerinin borazanbaşılığını yapan medyaları aracılığıyla kendi beyinlerine ve vicdanlarına yeni bir beton dökme manzarası seyrediyor.
Neymiş(?) kimyasal silah, insanlık suçuymuş…
Hani ya bu ahkam adama Allah Allah dedirtiyor.
Demek ki neymiş, silah denilen ölüm makineleri ikiye ayrılıyor: insanlık suçu sayılmayanlar, insanlık suçu olanlar…
Tankınız, toplarınız, füzeleriniz, uçaklarınız, gemileriniz nükleer silahlarınız, hadi ekleme olsun tabancalarınız, tüfekleriniz insan öldürürken insani kategorisine giriyor da ne ola ki kimyasal ile ölüm geldiğinde insanlık suçu zuhur ediyor…
Bu nasıl bir akıl ve dünya halklarıyla nasıl da bir kafa bulmaktır…
Muhalefet reisi dahil, bizimkilerin topu, koro halinde kimyasalın insanlık suçu olduğunu söylüyor ve ayrıca yönetim kadroları da ABD ve zorbalar şürekasının öldürme fiillerinden memnuniyet duyduklarını nasıl hicap duymadan açıklayabiliyor…
Yeter artık düz vatandaşla bu denli alay edilmesi…
***
Hani dedik ya meraklısına insani öldürmeler…
İki dünya paylaşım savaşlarını bir yana bırakalım biraz da yakın tarih insanlık vahşetlerine bakalım…
Hani Saddam’ın Irak’ta başına mal olan kimyasal senaryosu vardı ya…
ABD kimyasalı karşılıksız bırakmamak için kimyasal balonuyla Irak’ın içlerinde demokrasi getirme şiarı ile daldığında, dalınan yörelerden birisi de 350 bin nüfusa sahip Felluce kenti oldu. Ne mi oldu; 35 bin Felluceli bir hafta içinde insanlık suçu sayılmayan konvansiyonel silahlarla katledildi…
Irak savaşı geride iki milyon insan ölüsü ve belki de üç buçuk milyondan fazla yaralı, sakat bırakarak halen sonlanamadı…
Suriye savaşının ölüm istatistikleri şimdiden milyonlar ve sadece Türkiye’ye göç ettirilmiş üç milyondan fazla insanlık manzarası ve katliamına neden oldu. Halen sonlanamadı…
O ABD, Fransa ve İngiltere denilen ülkelerin savaşlarda kimyasal kullanma dahil yarattıkları insanlık suçları ve ayıpları milyonlarla sayılmayacak kadar çok. Vietnam’da atılan portakal gazını ABD yönetimi de dünya halkları da halen unutmuş falan değil…
Emperyalizm bir kanserdir. Kanser hücreleri, canlı hücrelerden beslenip onları tüketirken ve kendilerini çoğaltırken, sonunda kendi ölümlerini de beraberinde getirirler.
Son üç yüzyılın çağdaş sosyal kanseri emperyalizmdir.
Son çift söz…
Yönetim teşkilatı, sağa sola kafa tutarak artık antiemperyalist aşamaya geçtiğini ahaliye enjekte etmeye çalışıyor.
İsmet Paşa’nın bu konuda sarf ettiği laf hayli öğreticidir. Büyük devletlerle ilişki ayı ile yatağa girmeye benzer demişti…
Ben de eklemiş olayım yatak oyunları başka bir şey, antiemperyalizm ise bunlarla alakası olmayan yurtsever bir tutumdur.
Buradaki “son çift söz”, bir gün öyle, ertesi gün böyle olanlara gelsin…