Mezarlık ıslıkçıları ve “küçük adamlar”

Sürgüne gönderdiklerinin vicdanı rahattır, hücrelere doldurdukları muhaliflerin inancı huzurludur, özgürlüklerini yok ettikleri insanların duyguları hürdür ve güce tebaa etmemenin, onurunu korumanın en şahane yanı, gerçeği biliyor olmanın saadetini yaşamalarıdır.

“İnsan bir kere onurunu yitirmesin, hiçbir yalan utandırmaz artık, hiçbir düşkünlük yüzünü kızartmaz, hiçbir rezillik küçük düşürmez…” diyor  “Çırpınıp İçinde Döndüğüm Dünya” adlı kitabında Şükrü Erbaş.

Güç etrafında birikerek, kendisi gibilerin içinde tek başına olmadığını gören onursuzluk, en büyük erdemlerin sahibiymiş gibi davranmanın bir kural olduğunu çok hızlı kavrar. Olmadığı her şeyi üstüne giymekten asla çekinmez.

“Rezillik küçük düşürmez”, aksine onu besler, baş edilemez bir “savaşçı” haline getirir. Yalanın ve sırtını dayadığı gücün yılmaz bir savaşçısı olarak giyindiği zırhı her gün parlatıp,  “kahramanlık” nutukları atarak, sahibinin önünde çakı gibi selama durur ve bağırarak künyesini okur.

Öyle ya, onursuzlukta ustalaşmak, kendisi ile aynı kulvarda yarışanlara depar atmayı gerektirir. Biraz geride kalırsa gözden düşebilir, biraz topallarsa artık bir işe yaramayacağını gören sahibi tarafından çöpe atılabilir. Onursuzluğun en büyük derdi gözden düşmektir çünkü.

Yorucudur bu, huzursuz edicidir ve en kötüsü gücün suçlarını gönüllü üstlenmiş olmanın korkusu hep tetikleyicidir. Bu yüzden bir tetikçinin en büyük kabusu yine kendisidir. Tam da bu nedenle korkusunu başkalarına bulaştırmak için çırpınır. “Devran dönsün hepimizi alacaklar”, “Biz Avrupa’ya çıksak kimse bizi sahiplenmez, geri iade ederler”, “Hepimizi hücrelere dolduracaklar” diyerek kullandığı “hepimiz” sözü, çıkar amaçlı suç örgütünü bir bütün tutmanın hinliğidir.

Direnmenin onuruna sahip olanlara dilini uzatarak, tıslayarak, tehdit ederek, isim isim işaretleyerek, gücün korkusuyla, kendisinin korkusunu aynı cephede toplamaya çalışması boşuna değildir.

“Hepimizi” diyerek çaktığı aydınlatma fişeği, dönmenin yolunu arayanları, aradan sıyrılmaya çalışanları, değişimin kokusunu alıp gelecek olan müstakbel iktidara yanlayanların saklandıkları yerleri ifşa etmeyi hedeflemekte ve böylece “hepimiz aynı onursuzluk gemisindeyiz” diyerek, köşe bucak olanları korku ortaklığında bir araya getirmeye çalışmaktadır.

Tetikçi, gözcülüğünü yaptığı güçten artık şüphe etmektedir. Arsızlığın kapkaççılığı işleri artık fena halde karışıktır. Fırıldaklığına üfleyen nefeslerin gün be gün azaldığını hissetmekte, “ya devran dönerse” duygusu, kâbuslara evrilmektedir.

Mezarlığın ıslıkçılarıdır artık onlar. İşledikleri haysiyet cinayetlerinin arasından geçerken, hakikatinin birdenbire karşılarına çıkabileceği duygusu, kendi nefeslerini kendi enselerinde hissetmelerine neden olur. İnsanın kendi korkusunun nefesi, celladıdır çünkü.

Sahip olduğu, hep kazandırdığına inandığı ve gönüllüsü olduğu düşkünlük, artık boynundan hiç çıkmayan bir tasmadan ibarettir. Tasma kendine yeni efendiler arayacak ama kimse onu sahiplenmek istemeyecektir. Kullanışlılığın da bir limiti vardır çünkü.

Yapabileceğinin artık son sınırındadır.

Elindeki onursuzluk silahını rastgele ateşleyerek bütün mermisini tüketmiştir ve yeni güç sahiplerine kendini kanıtlamak isteyen suç ortaklarının hançeri, ay ışığı altında parlamaktadır. Yüzler tanıdıktır, eller tanıdıktır, sözler tanıdıktır, ıslıklar tanıdıktır ve elbette sırtındaki hançer kendi hançeridir.

Özetle;

Tehdit bir zorbalık kanunudur ve güce sırtını dayayanlar bu kanunun kendileri için yazıldığı sanısına kapılırlar hep. Bu kanun, gücü elinde tutanın tetikçilerine dağıttığı bir illüzyondan ibarettir. Pis işlerini, kötülüklerini, zalimliklerini tetiği çekmeye gönüllü olanlara yıkarak aradan sıyrılmanın politikasıdır bu.

“Küçük adamlar” gönüllüsü oldukları bu işlerin, en leş, en rezil, en haysiyetsiz savunucularıdırlar ve devran hiç dönmeyecekmiş gibi yaşadıkları illüzyon dağılmaya başladığında, hakikatin sarsıcılığını hissederler ve “bize ne olacak” sorusu tüm bedeni avucun içine alarak sıkmaya başlar.

Sürgüne gönderdiklerinin vicdanı rahattır, hücrelere doldurdukları muhaliflerin inancı huzurludur, özgürlüklerini yok ettikleri insanların duyguları hürdür ve güce tebaa etmemenin, onurunu korumanın en şahane yanı, gerçeği biliyor olmanın saadetini yaşamalarıdır.