Peter İlkesi, 1968 yılında yayınlanan aynı adlı kitapta toplanmış mizahi incelemenin ana konusudur (yazarları Dr. Laurance Peter ve Raymond Hull). Buna göre belirli bir hiyerarşi içerisindeki her çalışan yetersiz olacağı noktaya kadar yükselir. Kişiler ulaştıkları bu yetersizlik noktasında kalacak ve daha yüksek pozisyonlara yükselemeyeceklerdir. Bu önermeye bağlı olarak da, zamanla bir oluşumdaki her pozisyon, o konuma ait görevleri yerine getirebilecek yeterlilikte olmayan çalışanlarca doldurulacaktır.
Liyakatın yerini sadakatin aldığı bizim gibi ülke yönetimlerinde ise sonuç kuşkusuz daha da vahim olacaktır. Eğitimsizlerin ve eğitim almaya niyeti olmamışların, makamları sadece kendilerine ve çevrelerine menfaat sağlama fırsatı olarak algılayan birçok zamane yöneticimizin olduğu ülkemizin hal-i pür melalini siz düşünün artık ! Bence Peter ve Hull bu halimizi görse kitaplarının gözden geçirilmiş yeni bir baskısını yapar ve kitaba “ekstrem durumlar” adı altında bir bölüm eklerlerdi . Çünkü bizde kişiler yetersizlik noktalarını fersah fersah aşıp en yüksek noktalara bir iki kriteri sağladıklarında rahatlıkla ulaşabilir oldular. Altı ay hapis cezası almış olsa bile bekçi kadrosuna atanabilip halkın güvenliğinden sorumlu kılınabilen kişiler 5000 küsur lira maaş alırken asgari ücretin 2825 lira olmasının herhalde başka bir izahı olamaz (pardon bir de 90 kuruş vardı).
Mizah, konusu ne olursa olsun, gülünç yanları kültürden kültüre değişen ancak özünde kültürler üstü evrensellik taşıyan bir olgudur. Yapılan bir çok bilimsel çalışma esprili, mizahi yönü kuvvetli kişilerin yüksek IQ değerine sahip olduklarını ortaya çıkarmıştır; tersi olarak da mizahtan hoşlanmayan ve anlamayan kişilerin düşük IQ‘lu ve saldırganlık taşıyabilen yapıda olabildiklerini saptamıştır. Ancak bu, bütün zeki insanların mizahi yönlerinin kuvvetli olduğu anlamına gelmez elbette, kimi zeki insanlar sosyopat özellikler de gösterebilirler.
Mizah duygusunun kişinin kendine güveni ile doğru orantılı olduğu da söylenebilir. Yetersizliğin farkındalığı, güven içinde davranmayı ve bir yönetici için çalışanlarına empati yerine despotizmle bakmayı kamçılayacağından, konu artık gülmek veya güldürmenin çok ilerisine taşınmış demektir (Bkz. 2021 Türkiyesi).
Devlet katındaki bazı yetkili şahısların espriden anlamadıkları, eleştiriye tahammül edemedikleri, yazarlara, karikatüristlere, yayın organlarına davranışları hatta yargı yolunu kullanmaları, “gözünün üstünde kaşın var” diyene hakaret davası açmaları, IQ eksikliğiyle, kendine güvensizlikle, yetersizlikle ve bazen de yetersizliğin farkında olmakla ilişkili olabilir mi acaba!
Pandemisiyle, anlamsız ve birbiriyle çelişen yasaklarıyla, ekonomik kabusla, haksızlıklarla, hakaretlerle ve yalnız bırakılmışlık duygusuyla yaşamaya layık görülen bu ülke insanının kendini koruma refleksiyle mizahtan başka kurtuluşu yok galiba, elbette şimdilik..