Bundan 200 yıl öncesine dönelim mi?
Hadi 200 yıl demeyelim de Komünist Manifesto’nun ilk yayınlandığı 1848 yılını alıp 171 yıl öncesi, 19. yüzyıl ortaları diyelim; gözler Avrupa’daki “burjuva devrimlere” çevrilmiş durumda… Sonra, 20. yüzyılın ilk çeyreğine geçelim; 1917 Devrimi gerçekleşiyor ve Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor. Ardından, sosyalist sistemi ve etkili komünist partileri görebildiğimiz 20. yüzyıl ortalarına ulaşıyoruz.
Gerileme, çöküş, yıkılış derken yolculuğa devam ediyor, günümüze geliyoruz.
Asıl gelmek istediğimiz yer ise “değişim” kavramı ve gerçekliği… Bu 200 yıllık kesitte dünyada, toplumlarda, insan yaşamında, teknolojide, vb. gerçekleşen büyük değişiklikleri anlatmaya gerek yok. Dahası, bundan 50 yıl sonrası için de düş gücümüzü çalıştırıp çeşitli “öngörülerde” bulunabiliriz. “2070 yılında insanlık…” diye başlayan cümlelerin sonunu isteyen istediği gibi getirebilir.
***
Peki, değişmeyen hiçbir şey yok mu?
Örneğin, 19. yüzyıl ortalarından başlarsak, o dönemde kıta Avrupa’sında ve ABD’de yerleşen kapitalizmin doğasına, özelliklerine ve hareket yasalarına ilişkin söylenmiş olanlar da geçen zamanla birlikte eskidi mi? Bu üretim tarzına içkin olan eşitsizlikler, adaletsizlikler; aynı üretim tarzının ürünü olan ve toplumsal yaşama damgasını vuran boş inançlar, önyargılar, düşmanlıklar, yobazlıklar da hep geride mi kaldı?
Teknoloji vb. ne kadar gelişirse gelişsin, 50 yıl sonra bunların hepsinin aşılmış olacağını kim iddia edebilir?
Burada, kapitalist devletin yapılanmasında, demokrasi anlayışında, işçi sınıfının bileşiminde, sendikaların durumunda, devrimin ve sosyalizmin “tarifinde” ortaya çıkan, çıkabilecek ya da çıkması gereken değişikliklerden söz etmiyoruz. Sorumuz basittir: 200 yıldır kapitalizmin özünde, doğasında ve kendini sürdürme biçiminde kayda değer bir değişiklik oldu mu? Bu sistemin alternatifi olarak şöyle ya da böyle tanımlanan sosyalizm fikrini de “değişmeye” zorlayacak hangi köklü değişim gerçekleşti?
Bunların 50 yıl sonra olacağını kim ileri sürebilir?
***
Ulaşmak istediğimiz sonuç basittir: Geçirdiği kimi değişim ve dönüşümlere rağmen kapitalizmin özü, doğası ve hareket yasaları gerçekliğini günümüzde de sürdürmektedir. Bu nedenle, karşı tepkileri, “kendi kurdunu” kendi içinden, yeniden ve yeniden üretmesi kaçınılmazdır.
Görülmesi gereken kritik nokta ise bizce şöyledir: Kapitalizmi sorgulayan, kapitalizm karşıtı tepkilerin tarihte bir dönem yönelmiş olduğu mecralara kendiliğinden akması beklenemez. Sosyalistlerin en önemli “sorunu” da buradadır: Kendileri 19. yüzyıl ortalarından başlamak üzere süzülüp gelen sürekliliğe ilişkin bir belleğe, bilgiye ve bilince sahipken kapitalizme yönelik güncel sorgulama ve tepkilerin aynı belleğe, bilgiye ve bilince sahip olması mümkün değildir.
Günümüz bestecilerinin Mozart’ı, Beethoven’i; edebiyatçılarının Balzac’ı, Dostoyevski’yi, Tolstoy’u; ressamlarının Monet, Gaugin ve van Gogh’u bilmeleri mümkündür; ama günümüzde kapitalizme yönelik tepkilerin 19. yüzyıl barikatlarını, Paris Komününü, Petrograd Sovyet’ini vb. bilmesi beklenemez.
Durum, bunun gibidir.
***
Olursa, bundan sonra ne olur, nasıl olur?
Bu sorunun yanıtı için 1917’ye dönmek elbette mümkündür. Ama biz daha gerilere gidilmesini önereceğiz:
“Demokratik küçük burjuvazi devrimin sonunu mümkün olduğu kadar kısa sürede, en fazla yukarıda belirtilen hedeflere ulaşılmasıyla getirmek isterken, bizim çıkarımız ve görevimiz ise şu ya da bu ölçüde mülk sahibi durumundaki sınıfları egemen konumlarından alaşağı edinceye kadar (…) devrime süreklilik kazandırmaktır.” 1
Sonuçta, güçlü bir özne, bir yerde yeni bir “Occupy Wall Street”, başka bir yerde ise yeni bir “Gezi” hareketini daha ileriye taşımak için uğraşacak, olacaksa böyle olacaktır.
Çünkü kapitalizm, küçük burjuva, demokrat, “devrimci demokrat” vb. tepkilerin tamamen ortadan kalkıp yerini “sosyalist” tepkilere bırakacağı bir “olgunluk” aşamasına hiçbir zaman gelmeyecektir.
1 Marx-Engels, “Merkez Komitesinin Komünist Birliğe Çağrısı”, Londra, Mart 1850, https://www.marxists.org/archive/marx/works/1847/communist-league/1850-ad1.htm, aynı çağrının proletarya partisi için önerdiği “savaş narasını” da ekleyelim: Sürekli Devrim.