Pek edepli erkekler ile edepsiz kadınlar…

Dünya var olduğundan beri ok, kılıç, top, tüfek, füze ve diğer ereksiyonlarla ifade edilen kudreti erkek cinsel organıyla özdeşleştiren “pek edepli erkekler”; “edepsiz kadınları” susturarak yola getirmeye çalışıyor.

Öznur Özkaya

Kadınla erkek arasında cinsel, duygusal ve entelektüel ihtiyaçların tatmin edildiği bir birliktelik, eril tahakküme ters düşeceğinden kadın bedeni ve cinselliği dinsel veya toplumsal teşvik yoluyla evlilik kurumu çatısı altına alınarak kontrol edilmiştir. Haliyle kadın evlilik kurumuna salt bir beden ve bu bedenin teslimiyetini sorgulamayacak bir itaatkâr olarak iştirak ettirilmiştir. Kadının bedeni üzerinde koruma, sahiplenme, terbiye etme saikiyle işlenen her türden şiddet ataerkil yapının meşruiyetini pekiştirmeye yöneliktir.

Dünyanın pek çok yerinde kadınlara sessiz olmaları, erkeklerin söylediği her şeyi onaylamaları, verilen her görevin üstesinden gelmeleri gerektiği ve başka alternatifleri olmadığı ezberletilir. Konuşma, sorgulama, reddetme, isteme riskini göze alanlar “edepsiz” olduklarının düşünülmesi riskini de göze alırlar. Kadınlar korkularla, değersizlik hissiyle, çaresizlikle doğmuyorlar. Aile, toplum, inanç sistemi, siyasi erk, sevgili, eş öğretiyor bunları kadınlara. Erkek için kadın bedeni ciddi bir zaaftır, bu yüzden kadın kendisini erkeğin arzusundan sakınmalıdır, deniyor. Kadın; erkeğe muhtaçtır, bit kadar bile olsa bir kocası olmalıdır, deniyor.

Nihayetinde kadınlar susturuluyor. Sessizlik; bazen çok ciddi bir güçtür, doğru dinleme yeteneği kazandırır, söyleyeceklerinize odaklanmanızı, otokontrolü elden bırakmamanızı, ani kararlar almamanızı sağlar bazen de sıkıntının, kararsızlığın apaçık bir göstergesi kimi zamanda geçici bir içe kapanma halidir. Peki, kadın neden susar? Yaşadıkları ağır geldiğinden, bir umuda tutunmak, görmezden gelmek, olanlara hep iyi tarafından bakmaya çalışmak yorduğundan susar. Kadın, karşısındakini her hali ile kabullenip önce onu anlamaya çabalarken kendi hislerini, sevgi ve şefkat gereksinimini, dertlerini, isteklerini ötelediği için susar. Emeklerinin boşa gittiğini gördüğünde, karşısındakine dair güveni yerle yeksan edildiğinde susar.

Kadın, korkutulduğu için susar. Seçeneksiz olduğu belletildiği için susar. Konuşursa kaybedeceği, susup sineye çekerse şiddet görmeyeceği salık veriliyordur çünkü. Ne yazık ki dünyanın pek çok yerinde erkekle aynı konuşma özgürlüğüne sahip değilmişçesine kadına boyun eğdirilir. Hâlbuki ezilen, hor görülen, hakkını aramayı bilmediği düşünülen, mağduriyet ve adaletsizlik hisleriyle boğuşan, kifayetsizlik ve ıstırap içinde çırpınan kadın hiçbir şey söylemediğinde bile konuşmaktadır. Ancak biliriz ki her diktatoryal eğilim, sözü engellemekle işe koyulur.

Filistinli yazar Etaf Rum; kendi tecrübelerinden yola çıkarak kaleme aldığı “Kadının Sesi Yok” kitabında Arap kültüründe yetişen Filistinli bir ailenin, dinsel, toplumsal ve eril sistemin köleleştirdiği, sessizliğe mahkûm edilen üç farklı nesilden kadının dramatik yaşantılarını ele alıyor. İsrail’in Filistin halkına yaşattığı şiddete, aşağılanmaya, mülteci kamplarındaki acılara, göçe mecbur bırakılan yaşamlara değiniyor. Yazar; Isra, Deya ve Feride’nin anlatıcılığıyla aktardığı bu romanda kadına yönelik şiddeti, insanlık dışı muameleleri, tüm bunların Amerika’daki kalıcı etkilerini ve toplumlarda açtığı yaraları da titizlikle inceliyor. Yazar; güçlü birçok katmanlı öyküyü kurguda, atmosferde ve dilde sadeliği ve gerçekçiliği bırakmadan kaleme alıyor, “Benim geldiğim yerde sessizlik cinsiyetimden kaynaklı bir durum; tıpkı bir kadının göğsündeki memeler kadar normal, karnında büyüyen sonraki nesil kadar gerekli. Benim geldiğim yerde sessiz kalmayı, sessizliğimizin bizi kurtaracağını öğrendik. Yıllar yıllar sonra bunun doğru olmadığını biliyorum. Bu hikâyeyi yazarken sesimin çıkmaya başladığını hissediyorum.” diyerek erkek-kadın dikotomisinin din kaynaklı olduğunu belirtirken kadınların asla sessiz kalmaması gerektiğini vurguluyor.

Abi Daré ise “Sesim Duyulana Dek” adlı kitabında Nijerya’nın küçük bir köyünde büyüyen, kendi sesine kavuşabilmek ve kendi adına konuşabilmek için okumak isteyen bir genç kızın unutulmaz hikâyesini anlatıyor. Hayaller ve tutkular uğruna verilen zorlu bir mücadele hakkında, yürekleri burkarken umutla dolduran güncel bir masalı film gibi izlememizi sağlıyor. Yolundaki aşılmaz görünen engellere rağmen kendisi için seçtiği geleceği kurabilmek uğruna doğduğu köyden kaçmayı göze alan, en zor koşullar altında bile umudunu kaybetmeyen, kader diye belletileni reddeden, tanımadığı insanların içinde, bambaşka acıları göğüsleyerek hayatta kalan Adunni’nin yolculuğuna eşlik ediyoruz. Yaşlı bir adama erkek çocuk doğurmak üzere babası tarafından satılsa da kendini, hayatını, hatta dünyayı değiştirmek, hayalindeki öğretmenlik mesleğine kavuşabilmek, sesini bulmak için dik duran Adunni ile birlikte yol alıyor ve dünyayı Adunnilerin değiştireceğini bir kez daha anlıyoruz.

Dünyanın neresinde olursanız olun kadın olmak, kadınlığı yaşamak zordur ve mücadele gücü ile emek ister. Erkek; bitmez tükenmez bir fedakârlık, güzellik, yatakta kıvraklık, mutfakta ve ev işlerinde beceriklilik bekler. Kadın; kimi zaman cinsiyetinden dolayı aşağılanır, kimi zaman tacize, tecavüze uğrar, kimi zaman ekonomik bağımsızlığını kazanmış olsa da bedel öder. Özgürlüğü ahlaksızlık, fikirlerini müdafaa etmesi ukalalık sayılır. Hâlbuki seks, evlilik, çalışma, eğitim, vb. kadının kendisine bahşedilen edimler veya erkeğin karşısında ifa edilen görevler değildir. Mülkiyet sahibi erkek, kadın üzerindeki mülkiyet hakkını döverek, söverek, ona tecavüz ederek kanıtlıyor. Eril tahakkümün zevk aradığı ya da zevke ulaştığı falan yok: O boyun eğdirmeye ihtiyaç duyuyor ve mülkiyet damgasını kurbanın kalçasına kızgın demirle dağlıyor. Dünya var olduğundan beri ok, kılıç, top, tüfek, füze ve diğer ereksiyonlarla ifade edilen kudreti erkek cinsel organıyla özdeşleştiren “pek edepli erkekler”; “edepsiz kadınları” susturarak yola getirmeye çalışıyor. Buna karşılık Kadın Emeği Paneli’nde kadının nasıl korkutulduğunu, sindirildiğini açıklamaya çalışırken “Bit kadar kocam olsun, başımda bulunsun.” cümlesini sarf eden konuşmacıya içerleyen “aydın” ve feminizmden dem vurulduğunda “Kurtuluş feministlerle mi emekçilerle mi olacak?” diye soran kederli erkeklere hâlâ açıklama yapılıyor.

Künye:

-Kadının Sesi Yok, Etaf Rum, Çev: Arzu Altınanıt, İthaki Yayınları, 2022.

-Sesim Duyulana Dek, Abi Daré, Çev: Filiz Çakır, Epsilon Yayınları, 2022.