Pek (ya da hiç) kutlanmayan bir yıl dönümü vesilesiyle…

Bugün 25 Şubat…

103 yıl önce bugün Rusya “burjuva demokratik devrim” günlerini yaşıyordu. Tabii eski, o zamanlar kullanılan takvime göre; yoksa işi Mart’a sarkıtmak gerekirdi. Neyse, Rusya’da bu devrim 23 Şubat’ta başladı, birkaç gün içinde Çarlık dönemi sona ermiş, daha sonra geçici hükümet adını alacak olan “geçici komite” işbaşına gelmişti.

Devrimin gerçekleştiği Rusya, o sırada İngiltere ve Fransa’nın yanında (hep birlikte İtilaf Devletleri) Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı İmparatorluğu’na  (hep birlikte İttifak Devletleri) karşı savaşmaktaydı. Gerek cephede gerekse cephe gerisinde işler hiç de iyi gitmiyordu.

Sonrasını biliyoruz.

Ülkede, diğer tarafta Sovyetler olmak üzere “ikili iktidar” durumu oluştu.  10 ay sonra, 1917 Ekim’inde Sovyetlerin iktidarı almasıyla birlikte ülkede sosyalist devrim gerçekleşti. Böylece, demokratik devrimle sosyalist devrim arasında Çin Seddi şöyle dursun 1 yıl bile olmadığı ortaya çıktı…

Aklımıza Şubat Devrimi’nin gelmesinin asıl nedeni şimdi Şubat ayında olmamız değil. Ayrıca “Keşke Şubat’la kalsaydı, Rusya’da demokrasi iyice serpilip gelişseydi, işçi sınıfı da demokrasi okulunda iyice bir pişseydi, ne olacaksa da ondan sonra olsaydı” gibi bir düşüncemiz de yok.

1917 Şubat’ını anmamızın nedeni, Lenin’in tarihsel bir şansına ya da şanslı yanına işaret etmek.Lenin şanslıydı; çünkü o dönemde:

George Soros henüz dünyaya gelmemişti, dolayısıyla vakıfları da yoktu…

CIA’nın kurulmasına daha çok vardı…

Yabancı fonlarla beslenen Rus sivil toplum kuruluşları mı?

Ne gezer…

Rasputin 1,5 ay kadar önce öldürülmüştü ve bizzat başında olduğu bizdeki FETÖ türü bir örgütlenmeden de söz edilemezdi…

Sonra, işin aslını astarını ortaya koyacak Mikhail Pabuchov adında eski bir Çarlık subayı da çıkmamıştı…

Bunlar olsaydı, 1917 Şubat Devrimi’nin, İngiliz-Fransız hükümetlerinin ve sermayesinin bir komplosu olduğu ortaya çıkar, herkes suspus olurdu. Çünkü savaşta Rusya’nın müttefiki durumunda olan İngiltere ve Fransa, Çar’ın ve ordusunun savaş performansından hiç memnun değildi; içerde çok sıkışan Çar’ın ortak düşmanlarıyla ayrı bir barış yapma ihtimali onları kaygılandırıyordu…

Bu son söylenenlere hemen gülmeyin ya da “saçma” demeyin…

Bunları düşünen ve yazan Lenin’in kendisidir. Gerçekten, Lenin açık açık yazmıştır: Bir halk ayaklanması, devrimi olarak başlayan Şubat’a noktayı, Rusya’da başka türlü bir yönetim isteyen İngiliz ve Fransız sermayesinin desteklediği “liberal” ağırlıklı yeni hükümet koymuştur (Lenin, “Uzaktan Mektuplar”, Selected Works, c.2, s. 21-25).

Lenin şanslıydı; çünkü bunları yazdığı için “madem öyle gel böyle” diyecek, Şubat Devrimi’nin nasıl başladığını, kimlerin başlattığını ve bu devrimin ne gibi yeni yollara ve girişimlere işaret ettiğini hiç düşünmeden onu baştan sona “dış komplo”sayacak sivri akıllılar yoktu…

***

Kıssadan hisse?

Adını nasıl koyarsanız, hangi “aşamaya” yerleştirirseniz yerleştirin, bu ülkede, yani Türkiye’de  “devrim” nitelemesini gerçekten hak eden bir süreç ve an yaşanacaksa pek çok şeye hazır olunmalıdır.

Bir kere, hem halkın katıldığı, kitlesel özellikler taşıyan, hem de “başkalarının” elini atamayacağı, burnunu sokamayacağı, bir yerlere çekmeye teşebbüs bile edemeyeceği sterillikte bir devrim süreci dün bir hayal idiyse bugün çok daha fazla öyledir.   

İkincisi: Bir kural değildir, “olacaksa böyle olmalı” da demiyoruz; ama “ikili iktidar” modeli, 1917 Rusya’sına özgü bir durum olmanın ötesinde günümüz dünyasında ve koşullarında da anlamlı, üzerinde durmaya değer mesajlar vermektedir.

Böyle bir perspektif, yarınki alternatif iktidar odağının hazırlıklarına bugünden başlanması anlamında,  solun kadim meselesine, “nihai hedef” ile “güncel görevler” arasındaki bağlantı konusuna da anlamlı açılımlar getirebilecektir.