Türkiye’de önümüzdeki dönemde yaşanabilecek siyasal gelişmelerden ayrı, ülkenin bugünkü siyasal-ideolojik haritası konusunda neler söylenebilir?
Haritaya en genel hatlarıyla bakıldığında iki siyasal-ideolojik öbek görülüyor: İslamcı-faşist damar ve post-liberal arayışlar öbeği… Kuşkusuz, bugün öne çıkan, başat görünen öbeklerden söz ediyoruz.
İslamcı-faşist damar siyasal-ideolojik haritanın kalıcı bir unsuru haline gelmiştir. Son birkaç yıl içinde yaşanan gelişmeler sonucunda bu damardaki akışın yavaşlamış görünmesi yanıltıcı olmamalıdır. Şimdilik önü kesilen, İslamcı-faşizmin mutlak hegemonya planları ve arada sırada “hissettirilen” iç savaş hazırlığıdır.
Damar, bunların dışında vardır ve hep olacaktır. Dahası, bu damardaki siyasal önderlik yumuşamış görünse bile, başka önderlikler çıkacağı gibi damarın kendi tabanı da bunu zorlayacaktır.
Daha açık “tarif” sorulursa, daralmış haliyle yüzde 15-20’lik, etki alanındaki olası dönemsel genişlemeyle yüzde 30’a ulaşabilecek bir ağırlığa sahiptir.
***
Daha geniş, kendi içinde türdeşlik sergilemeyen ikinci öbeği ise post-liberal arayışlar oluşturuyor.
“Post-liberal” nitelemesini açmaya çalışalım:
Türkiye’de 1990’larda gündeme gelen ve en sağdan başlayarak en solda görünen kesimlere kadar uzanan etkilerini 2010 yılına kadar sürdüren “has liberalizm” (ekonomik politikalar, piyasacılık vb. dışındaki bir alandan söz ediyoruz) devrini doldurmuştur. Hani vardı ya: Devlet küçülürken sivil toplum büyüyordu; Türkiye kendi tarihiyle hesaplaşarak bambaşka bir düzleme sıçrıyordu; “yapıdaki” serbest piyasa kendi özgürlükçü-demokrat “üstyapısını” getiriyordu; Türkiye “küresel köyün” bir parçası olarak uçuşa geçiyordu; öteden beri dışlanmış “çevre” merkeze başkaldırıyordu; gelişime ayak bağı olan her tür vesayet ortadan kalkıyordu; vb. vb.
İşte bunlar bitmiş, yerini yeni arayışlar almıştır. “Post-liberal” nitelemesinin anlamı budur.
Nicelik olarak İslamcı-faşist damara ağır bassa bile bu damarın tersine türdeşlikten uzaktır. Önümüzdeki dönemde farklılaşma ve ayrışma dinamikleri en yoğun biçimde bu öbekte yaşanacaktır.
Üzerinde biraz daha durulması gerekiyor.
***
Örneğin son yerel seçimlerde Cumhur İttifakı’nın karşısında yer alan geniş bir kesimin, kendi önderliklerinin vizyonuyla olsun “tabandaki” umut ve beklentilerle olsun genel anlamda post-liberal arayışlar içinde yer aldığı söylenebilir.
Bu genellemenin ardından önemli bir noktaya değinelim: Post-liberal arayışlar öbeğini bir üçgen şeklinde düşünürsek, türdeş olmama durumu üçgenin üst ve alt kesimlerinde farklılık göstermektedir. Siyasal partiler, liderlikler ve formel yapılanmalar olarak üçgenin üst kesimi yakın dönem hedefler açısından görece daha türdeştir: Başkanlık sistemi işlememektedir… “Normalleşme” olmalıdır… Kuvvetler ayrılığına ve parlamenter sisteme yeniden dönülmelidir… Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti başkanı olabildiği uygulamadan vaz geçilmelidir… Meclis yeniden güçlendirilmelidir…
Yukarısı böyleyken daha alt kesimlere inildikçe benzerliklerin geri planındaki çeşitlilikler artmaktadır. Burada öne çıkan, köşeli ideolojik yapılanmalardan çok ideoloji kaynaklı motiflerdir. Cumhuriyetçilik, laiklik, modernlik vb. ortak değerler gibi görünse bile sağ tarafa doğru milliyetçi ve devletçi motifler (dolayısıyla Kürt hareketine mesafe) görece belirginlik kazanmaktadır. En sol tarafta görülenler ise, devrimci demokratlıkla birlikte radikal demokrasinin “sosyalizan” çeşitleridir.
Devrimci demokratlık ne, radikal demokrasi ne?
Bunlara da kısaca değinelim.
***
Bizce “devrimci demokratlık” tarihsel bir kategoridir; zamanla değişen koşullarda kendini yeniden üretir. Mevcut sisteme/düzene karşı sert tepkiler verebilen, sınıfsallıkla ve sosyalizmle bağları belirsiz ya da gevşek, ama köklü değişiklik taleplerine açık bir yönelim olarak tanımlanabilir. Kendi başına ayrı bir ideolojik yapısı, süreklilik taşıyan bir siyasal hattı yoktur; bunların nasıl geleceğini bilmese bile özgürlük ve eşitlik peşindedir.
“Radikal demokrasi” de özgürlük ve eşitlik peşindedir. Ancak, devrimci demokratlıktan farklı olarak radikal demokrasinin “geliştirilmiş” bir ideolojisi ve siyasal hattı vardır. Sosyalizme karşı değildir; ama çağımız sosyalizminin “post-Marksist” olması gerektiğini ileri sürer. Zamanında Laclau ve Mouffe tarafından önerilen, her şeye rağmen konuya makro ölçekte bakan ve mücadeleci özellikler taşıyan radikal demokrasi tezinin başka bir versiyonu daha vardır: Diyalog ve uzlaşmalarla ilerlenmesini öngören, toplumu değil toplulukları, yerellikleri öne çıkaran özerklik temelli radikal demokrasi anlayışı…
Bugün Türkiye’deki Kürt özgürlük hareketinin ideolojisi denecekse, en başta radikal demokrasinin bu versiyonuna bakılmalıdır.
***
Yazı uzadı, gerekiyorsa sonra devam etmek üzere toparlayalım: Bu yazıda ayrı bir öbek olarak geçmeyen sosyalizm, en solundan başlamak ve özellikle devrimci demokrasiye odaklanmak üzere post-liberal arayışlar öbeği üzerine çalışmak durumundadır.