Geçen hafta Katar Emiri ile Erdoğan basın karşısına çıktı ve 10 maddede anlaştıklarını duyurdular.
Ama bu 10 madde nedir, ne değildir inanılmaz bir kafa karışıklığı yarattı. Birçok soru soruldu ama bu sorular da arada kaynadı gitti. Aslında bu 10 maddenin bizlere yansıma biçimi bile AKP ekonomisini anlamak (daha doğrusu anlayamamak için) çok güzel bir malzeme.
Öncelikle bu 10 madde neydi bir hatırlayalım.
Borsa İstanbul’un yüzde 10’u Katar Yatırım İdaresi’ne devredilirken, İstinye Park AVM’ye, Haliç Altın Boynuz Projesi’ne ve Ortadoğu Antalya Liman İşletmeleri’ne Katar ortak olmasının yanı sıra;
- Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı ve Katar Devleti Serbest Bölgeler İdaresi Arasında Serbest Bölgeler Alanında Ortak Tanıtım Faaliyetleri Hakkında Mutabakat Zaptı",
- "Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı ile Katar Devleti Ticaret ve Sanayi Bakanlığı Arasında Ortak Ekonomik ve Ticaret Komisyonu Kurulmasına Dair Ortak Deklarasyon",
- "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Su Yönetimi Alanında İş birliği Mutabakat Zaptı",
- "Türkiye Cumhuriyeti Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Katar Devleti Maliye Bakanlığı Arasında Geliştirilmiş Ekonomik ve Mali İş birliği Alanında Mutabakat Zaptı",
- "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Aile, Kadın ve Sosyal Hizmetler Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı"
- "Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi ile Katar Devleti Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Enstitüsü Arasında Diplomat Değişimine İlişkin Niyet Beyanı".
Görüldüğü gibi AVM satışından, Borsa İstanbul satışına, aile alanında iş birliğinden, diplomat değişimine, su yönetiminden serbest bölgelere kadar geniş bir çorba ile karşı karşıyayız.
Bu maddelerin bazıları için neden Katar Emiri ve Erdoğan açıklama yapar o da anlaşılır değil.
Misal İstinye Park'ın yarısının satışı Doğuş Holding tarafından daha önce açıklanmıştı. İki özel sermaye arasındaki anlaşma birdenbire bu görüşmenin bir sonucu olarak açıklandı. Özel sektör adına pazarlığı Erdoğan ve Katar Emiri mi yaptı? Yoksa “bakın ne kadar çok alanda iş birliği yaptık” diyebilmek için bitmiş etmiş bir pazarlık bu anlaşmanın maddeleri içinde mi yer aldı?
Yine Katarlıların Haliç Altın Boynuz’a ortak olması da bir garip anlaşma. Aslında Haliç Port olarak bilinen proje bir ihale yap-işlet-devret anlaşması ile Haliç’in kenarına çok ihtiyaçmış gibi AVM, yat limanı, bol yıldızlı oteller ve olmazsa olmaz birkaç bin kişilik cami neyim ihalesiydi. Ve ihale sonuçlanalı tam 7 yıl oldu. Ve ihaleden sonra bu ihalenin akıbeti konusunda tek haber bile çıkmadı. Tüm AKP ihaleleri gibi, ihale şartnameleri şeffaf ve kamuoyu ile açık olmadığı için nedir ne değildir bilmiyoruz ama Tamimce’nin 45 yıllığına devraldığı yap-işlet-devret projesinin zaten 7 yılı geçti gitti bile. Hatta ihale şartnamesine göre ilk 4 yıl tamamlanması gereken bir projeydi. Düşünün 1 milyar 300 milyon TL veriyorsunuz işletme hakkı için. İşletmeden gelir elde etmek için süreniz 45 yıl ve 7 yıl boşuna bekliyorsunuz. Bir kapitalist için üzücü bir durum. Ödediğiniz para boşa akıyor! Tabii burada ödediği para boşa akıyor derken nazire yapıyorum, bu ihale bedeli tahsil edildi mi? Edilmediyse Tamimce’ye KYK borcunu ödemeyen öğrencilere yapıldığı gibi icra tebliği gönderildi mi bilmiyoruz. Emin olun AKP iktidardan gidene kadar da öğrenemeyeceğiz. Birileri ihale açıyor ama devletin kasasına para mı giriyor, çıkıyor mu bilen yok.
Ama sonuçta bu da artık ihaleyle bir özel şirkete devrolmuş bir proje, Katarlıların buna ortak olmasından Erdoğan ve Emir’e ne ki? Acaba ihale bedeli mi değişti? Süre mi uzatıldı? Ne oldu? Bunu da geçiyoruz.
Yine Antalya Liman İşletmesi de bir özel işletme olan Global Yatırım'a aitti. Hisselerini bir Katar firmasına sattığını, Erdoğan’dan 2 ay önce zaten kamuoyu ile paylaşmıştı.
Borsa İstanbul’un %10’u devredilmiş. Bazı haber siteleri bunu satıldı bazıları devredildi diye yazmış. Satılan bir şeyin fiyatı olur değil mi? Ama fiyat bilgisi yok. Şayet kendi gelir getiren ve tekel olan bir kurumun hisselerini Katarlılara sadece devrettiysek bu bir başarı olmaz. Bakın ben buradan talibim. Bana %20’sini devredebilirsiniz. Borsa İstanbul hisselerinin %10’unu 2013 yılında EBRD (Avrupa İskân ve Kalkınma Bankası) 145 milyon USD’ye almış ama Borsa İstanbul’un başına ABD’de Halk Bank davası devam eden şahıs getirilince alelacele hisseleri geri satmışlardı. Bu şimdiki satış/devir, ne kadar tutar üzerinden yapıldı? Kaç para alındı yoksa hiç alınmadı mı belli değil. İnanılmaz bir şeffaflık. Sanırım dünya tarihinde bir devletin sattığı şeyin fiyatı ilk defa bilinmiyor. Bari yalandan bir tutar açıklasalar, nasıl olsa sonra tahsil etmiyorsunuz. Katarlıları üzmemek için bunu da tahsil etmezdiniz.
Arada kıl tüy maddelerde var ama bir madde de insanın gözüne gözüne giriyor: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Su Yönetimi Alanında İş birliği Mutabakat Zaptı”
Bildiğiniz gibi Katar büyük coğrafyası, geniş su yatakları ve suyun kullanımında engin tecrübesi ile dünyaca bilinen bir ülke. Haliyle onların bu deneyiminden faydalanmak iyi oldu. Sudan ile mega kentlerin planlanması, Luxemburg ile hayvancılığın geliştirilmesi, Papua Yeni Gine ile uzay teknolojileri iş birliği mutabakatı yapsak onlar da sırıtmaz bunun yanında. Peki nedir bu su yönetimi? Kapitalizmin yarattığı ekolojik yıkımın en çok su kaynaklarını yok edeceği ve gelecek yüzyıllarda suyun en değerli meta olacağı yönünde varsayımlar varken, suyu sadece şişede gören Katarlılar ile neden suyumuzu yönetiyoruz?
Farkındayım İleri Haber okurları sabah çaylarını, kahvelerini alıp ağır teorik yazıları okumayı seven bir kitle. Çulhaoğlu, Yurtsever okurken aralarında böyle biraz light bir yazı. Ama açık konuşmak gerekirse AKP ekonomisi kara mizah dışında teorik yazacak bir derinlik vermiyor. Elbette; “sermayenin talepleri”, “reorganizasyon” vs. gibi kavramları bol bol kullanarak yazıyı zenginleştirebilirdim ama maalesef yaşananlar bir komedi. Ama bu komedinin bir başka yüzü var, tam anlamıyla esnaf ekonomisi, “onu sattım bunu sattım” diyeceğim ama yurdumun esnafı bile leğen satarken “abla bana bunun gelişi şu kadar, vallahi kurtarmıyor” hesabı yapar. Bu öyle de değil; “sana hediyeler vereyim sen bana uçak ver, Doğuş sana AVM satsın, ben Doğuş’a bulurum bir ihale, Tamimce 7 yıldır ödeme yapmadı ama olsun siz ortak olun. Para mı? Paranın lafı mı olur sizden de tahsil etmeyiz”
Tüm bu kafa karışıklığı yaratan bu açıklamalara yapılan eleştiriler ise Erdoğan tarafında tek bir cümle ile geçiştirildi: “Ben Varlık Fonu'nun da başkanıyım.”
Başkanlık rejiminde Merkezi Hal Komisyonu'nun başkanlığını devralan kişinin, Varlık Fonu Başkanlığı'na bir itirazımız yok ama tüm dünyada Varlık Fonu’nun sahibi “gelecek kuşaklardır”. Yani Erdoğan gelip geçicidir ancak bu ülkenin varlıklarının sahibi halktır. Hatta gerçek tanımıyla şu anda yaşayan halk değil sonraki halktır.
İşin garip yanı ise hafif ırkçı göndermelerle anılan Katarlılar tüm dünyada Varlık Fonu’nu en profesyonel yürüten ülkelerden birisidir. O kadar profesyonel yönetilir ki, 2017 yılında Sabah, Yeni Şafak vb. gazeteler “Katar’dan 100 milyar dolar geliyor” yazdığı zaman, Katar Varlık Fonu Başkanı; Dünya ekonomisinde risklerin arttığını, Varlık Fonu'nu riske etmemek için gelişmekte olan ülkelerdeki tüm yatırımlarını tasfiye edeceklerini, artık sadece ekonomik gücü belirgin olan ülkelere yatırım yapacaklarını belirtmişti. Misal Volkswagen, Deutsche Bank, Siemens’e milyarlarca dolar vererek ortak olmaları da bunun göstergesi. Yani Katarlılar bize “dost” ama Almanlar bu işi bilir diye varlık fonlarını onlara emanet ediyor. Halbuki aklı olan bizim yerli otomobil TOGG’a para yatırır. 4 çekişli araba mis gibi.
Sonuçta özel sektörün malının satılması kamuyu neden ilgilendirir bilinmez ama esaslı yurt dışı anlaşmaların eskiden Meclis’te onaylanması gerekirdi. Elbette şu denebilir: “AKP/MHP oyları ile Meclis'ten de geçerdi, ne farkı var?” Elbette Meclis'ten de geçerdi ama en azından Meclis'ten ne geçtiğini yazılı bir şekilde biz de öğrenirdik.
Şimdi neye imza atıldığını bilmediğimiz için üzerine sadece fikir yürütüyoruz. İktidarın mini minnacık ortağı garibim Perinçekgiller bile Aydınlık Gazetesi’nde isyanlarda, “yoksa suyumuzu mu sattılar” diye. Perinçek’i bile susuz bırakan iktidar, elbette hepimiz için bir kaygı nedeni.
Peki iktidarın diğer ortağı Bahçeli’nin bu anlaşmalara tepkisi ne oldu? “Alaattin Çakıcı bizim davamızdır, ülkücü çocuğudur, Katarlılara sattırmayız.”