Saray, muhalefeti halkın geçim gündeminden uzaklaştırırken
Son bir yılda yoksullaştırıcı enflasyon şokunun şiddeti artsa da muhalefetin halkın bu yakıcı gündeminin sözcüsü olamaması ya da olmaktan kaçınması iyice belirgin hale geldikçe, iktidar oyları da 2021 başındaki seviyeye yaklaşmıştır.
CHP ve Altılı Masanın son aylarda sergilediği makas değişikliği, bir yanıyla Erdoğan’ın aynı süreçte milliyetçi-devletçi Kemalistleri rejime daha fazla ortak ediyormuş gibi gözüken manevralarına verilen yanıttı. Bu yazıda söz konusu manevraların, Gezi’den beri daha gözle görünür hale gelen hegemonik kriz açısından anlamı ve sosyalist siyasetin önüne serdiği uzun vadeli olanaklar konularını tartışmak istiyordum. Fakat seçim sathı mailine girildiğinde gündelik siyasetteki kısa vadeli hamleler bu orta ve uzun vadeye ilişkin değişimlerin daha yavaş akmasına, tali bir mesele olarak görülmesine yol açıyor. Dolayısıyla o konuyu sonraki yazılara bırakarak, gündelik siyasetteki gelişmelere, bunun muhalefeti nasıl halkın geçim gündeminden uzaklaştırdığına dair uyarı niteliğinde yazdıklarımı paylaşmak istiyorum.
Globexit sonrası uluslararası konjonktürdeki değişikliklerden kaynaklanan manevralarla şekillenen bir tabloyla karşı karşıyayız. İki tarafın ABD-NATO önderliğinde girilen Globexit sürecine göre eski yatkınlık ve eğilimlerinden uzaklaşan konumlar almasının bir çıktısı olarak, iki taraf da karşı mahalleye neoliberalizmden sapılmayacağı, dini muhafazakar çevrelerin siyasi ve sivil toplum düzeylerindeki kazanımlarına dokunulmayacağı, Türk milliyetçiliğinden vazgeçilmeyeceği ve eskisi gibi devletin kurucularıyla çatışılmayacağı yönünde uzlaşmacı mesajlar veriyor. Ulusalcılar ve Rusya-Çin-BRICS ekseniyle belli bir düzeyde ilişki tutturmayı savunan ulusalcılarla nikah tazeleyen saray rejimi karşısındaki muhalefet ABD ve AB’nin daha fazla desteğini alacak gibi gözükse de bu durumun 2015-2016’dakilerden farklı bir sonuç yaratması zordur. Nitekim, tarafların içeride ve dışarıda değişen pozisyonları sarayın muhalefet blokuna karşı saldırılarının şiddetini de azaltmamıştır.
Burada önemli olan husus, saray rejiminin yargı kararı, kayyum ve kapatma tehdidi, il başkanına tokat, abluka gibi neo-faşist bir iktidar açısından fiziksel frekansı düşük sayılabilecek birtakım müdahalelerle, muhalefetin başını çeken partileri kendi siyasi gündemlerine hapsetmeyi başarmasıdır. CHP aday kim olacak, İmamoğlu yasaklı duruma düşecek mi, İstanbul ve diğer belediyelere kayyum atanacak mı gibi gündemlerle boğuşurken, kapatma kılıcının en kritik noktada boynuna ineceği aşikar olan HDP, Paris’teki son saldırıyla iyiden iyiye PKK’yle ilgili gündemlere sıkıştırılmıştır. En fazla kendi seçmeni olan emekçi yoksul halk sınıflarını etkileyen hiper enflasyon ve ona bağlı sosyo-ekonomik sorunlar gündemlerinden uzaklaşmanın, seçim sürecinde bile bu konuda görünür bir muhalefet ortaya koymamanın HDP’nin 2015’ten beri yüzde 10’ları aşmasını sağlayan Türkiyelileşme siyasetine zarar verdiği neredeyse bütün görece güvenilir anketlerde görünmektedir.
Muhalefetin iki bloğu da bu şekilde kendi siyasi gündemleriyle hemhal olurken, halkın hiper enflasyonla yaşadığı sosyo-ekonomik sorunlar gündeminden uzaklaştırılmıştır. Seçim sürecine girilmesine rağmen saray karşıtları bu konuyu, yalnızca iktidarın attığı adımların yeterliliği, yetersizliği çerçevesinde tartışmaktadır. İktidar da asgari ücreti bir yılda resmi enflasyonun üstünde arttırmakla övünmekte, sosyal konut projesi ilan edip, 4 milyona yakın başvuru toplamakta, çarşıya-pazara, ekmek fırınlarına karşı fiyat denetimi yapmaya çalışıyormuş görüntüsü vermekte, EYT’lilerin taleplerini belli ölçüde karşılamakta, öğrencilerin yurt sorununu bile odalara yatak ekleyerek çözmüş gözükmektedir. Halkın gündeminden kopartılmış muhalefet karşısında toparlanan saray bloku kısa vadede yüzde 40’ı aşması zor gözükse de rüşvet ve sopayla yola getirilmeleri zor olmayan anket şirketleri ufak standart sapmalarla adayları başa baş göstermeye başlamıştır bile.
Bunlara ek olarak, neoliberalizm dairesinde kalındığı, ona karşı toplumcu ve kamucu bir çıkış ortaya konmadığı sürece, İslamcıların geniş mülksüz ya da yoksullaşan emekçi sınıfları vakıf/cemaatler/parti örgütleri gibi yaygın örgütlülükler üzerinden yürüyen yardımlar ve kendi ideolojik-kültürel faaliyetlerle kendi habitusu etrafında tutma konusunda çok büyük avantajlara sahip olduğu ortadadır. Son iki yıllık yüksek enflasyon sürecinin yarısında, Cumhur İttifakı partileri AKP ve MHP’nin en yoksul yüzde 20 ve onun üstündeki 2 dilimde yer alan emeğiyle geçinenlerden aldığı oylar istikrarlı biçimde azalmıştı. Son bir yılda yoksullaştırıcı enflasyon şokunun şiddeti artsa da muhalefetin halkın bu yakıcı gündeminin sözcüsü olamaması ya da olmaktan kaçınması iyice belirgin hale geldikçe, iktidar oyları da 2021 başındaki seviyeye yaklaşmıştır. Burada saray rejimine muhalefetin bütün unsurlarının –elbette güçleri ölçüsünde- bir sorumluluğu vardır. Emekçiler ve yoksul halkın doğrudan dahlinin olmadığı hiçbir mücadeleyle saray rejiminin yenilgiye uğratılmasının mümkün olmadığı seçim takvimi açıklandıktan sonra daha açık biçimde görülecektir.
Yazıyı 2022’ye ilişkin kişisel bir notla bitireceğim. Sevgili babamla birlikte yaşadığım son yıl devresiydi. O yüzden 2022’ye buruk biçimde veda ediyorum. 2023’ün tüm proletarya bölüklerine ve onların sosyalist devrimci dostlarına güzel haberler getirmesi dileğiyle…