Sartre Küba’yı anlatıyor

Kitap, “Küba'daki devrimin ve ona önderlik eden gençlerin ilk elden anlatımı” olarak yazıldı. 1961'de yayınlandı ve Küba devriminin ilk günlerindeki tutku ve vaatlerine değerli bir bakış sunuyor.

“Sartre on Cuba” adını taşıyan metinden, Sahin Alpay tarafından çevrilen ve Anadolu Yayınları tarafından ilk baskısı 1968 yılında gerçekleştirilen “Jean-Paul Sartre Küba’yı anlatıyor” adli eserin orijinali, değerli bir arkadaşım tarafından hediye edilmişti.

Varoluşçu filozof Jean-Paul Sartre, Küba'yı ilk kez 1949'da ziyaret etti ve bu nedenle, devrim öncesi bir referans noktasıyla – Batista dönemi-, devrim sonrası adadaki yolculuğuna 1960’ta geldi

Jean-Paul Sartre ve Simone de Beauvoir, 1960’ta, "Küba Devriminin Balayı" döneminde Küba'ya davet edildiler. Askeri diktatör Fulgencio Batista'nın rejimi, Fidel Castro'nun isyancı ordusunun eline geçmişti ve bütün ülke devrimci bir heyecanla tutuşmuştu.

Bu kitap Sartre'ın Küba Devrimi ile ilişkisini araştırıyor. Sartre ve Beauvoir, 1960 başlarında Küba'yı ziyaret etme ve devrim hakkında rapor hazırlama davetini kabul ederek, devrimci faaliyetlerle dolup taşan bir ülkeye geldiler. Che Guevara'yı ziyaret ettiler, adayı Fidel Castro ile gezdiler. Bakanlar, gazeteciler, öğrenciler, yazarlar, sanatçılar, liman işçileri ve tarım işçileriyle bir araya geldiler. Sartre, Havana Üniversitesi'nde konuştu, Küba Devrimi'ni destekledi. Siyasi kimliğini açıkça ortaya koydu. Sömürgeciliğe karşı çıktı, ABD'yi sömürgeci olarak gördü. Fidel Castro'yu, tarım devrimi destekledi. Sartre'a saf denildi. Bir yol arkadaşı olarak zaman zaman azarlandı da. Üstelik, bazıları tarafından "Che Guevara" tarafından kandırıldığı bile söylendi. Kitap bunları araştırıyor.  Kitabi okurken tamamen o döneme, 1960’a, kendinizi ayarlamanız gerekiyor. Tam bir dönem, ani ve gözlem kitabi, o dönemin şartlarını hayal ederek anlamaya çalışmalısınız. Bu kitapta yazılan bazı konular yıllar için de tabii değişiklik gösterdi ama hepsi çok çarpıcı anılar.  Küba Devrimini anlamak, ne koşullarda nasıl gerçekleştiğini görmek ve günümüze dersler çıkartmak için bire bir!...

Kitap, “Küba'daki devrimin ve ona önderlik eden gençlerin ilk elden anlatımı” olarak yazıldı. 1961'de yayınlandı ve Küba devriminin ilk günlerindeki tutku ve vaatlerine değerli bir bakış sunuyor. Daha da önemlisi, Castro'nun devriminin bazı temel öncüllerini ve devrimle ilgili aşırı politik konuşmalarda genellikle göz ardı edilen ülke çapında bir okuryazarlık kampanyası da dahil olmak üzere ilk başarılarından bazılarını açıklıyor; devrimin kökenlerini, genç devrimci liderlerin kim olduklarını ve nereye gittiklerini Sartre’ın gözünden anlatıyor.

Bazı alıntıları aşağıda paylaşıyorum

Che ve Sartre arasındaki bir söyleşiden:

Che: “Bizden fikirler, bir doktrin, tahminler istiyorlar. Ama unutuyorlar ki, biz baskıya karsı tepki olan bir devrimin içindeyiz”

“Küba’da liderleri yaşları kurtardı. Genç olmaları, devrim gerçeğine uzlaşmaz bir sertlikte bakmalarına el veriyor. Lider, öğrenmesi gerekiyorsa, eğer teorik bilgiyle aydınlanması gerekiyorsa, bundan kimseye söz etmeyip, bunu iş edinir”

“Havana’nın denize bakan semtlerinde, lüks villalar var. Bazılarına el konulmuş durumda. Diğer biri Batista’nın adamlarından zengin birinin metresi için yaptırmış olduğu gerçek bir saray. Ama orada ne Che ne de Fidel oturuyor. Bu saray yazarlara, aydınlara, kurulmakta olan derneklerin genel merkezi olarak tahsis edildi.”

“Küba’da ‘asker’ kelimesinin bir anlamı kalmamıştı. Bu kelime Batista’nın ‘ücretli askerleri’ anlamına gelir. ‘Ordu’ eski rejimin askeri kurumu demektir. Eğer bizim ordumuzdan söz etmek istiyorsanız, ‘isyancı ordu’ demeniz gerekir. O orduyu meydana getiren insanlar için de ‘isyancı’ ya da ‘isyancı asker’ demek yeterlidir.

Fidel ile söyleşiden:

“Milli birliği koruduğumuz kadarıyla özgür olacağız. Ya vatan, ya ölüm demeliyiz. Bu oyunu oynayabilmek için, sadece devrimci olmak yetmiyor; su şerefli kusura sahip olmak gerekiyor: isyancılık. Bir isyancı için asla mümkün olmayan, her şeyden önce, baskı altında yaşamaktır. Bugün Küba devrimini koruyan- ve belki de uzun süre koruyacak olan-, isyan tarafından denetleniyor olmasıdır”

“1950’den önce, kumsallar kıyıdaki villalarla birlikte satılıyordu. Tek bir yoksul, sahile ayak basmamıştı. Kurtuluştan bu yana, kıyılar milli servet haline getirildi”

“Bu okuma yazma bilmeyen insanlarda kültürlü bir hava esinleniyor. Bunun nedeni düşünen insanlar olmaları. Her zaman düşünüyorlar. Devrim tetiği çekmişti. Her biri düşünmeye başladı ve düşünmeyi bırakmaları için uzun bir zaman geçmesi gerekecek”

FİDEL HAKKINDAKİ GÖZLEMLERİNDEN

“Fidel, birkaç düzeyde birden düşünüyor ve belirli bir düzey için ayrıntı olan şey, başka bir düzeyde bütünün ayrılmaz bir parçası oluyor”

“Fidel konuşurken düşünür yahut da söyleyeceği her şeyi düşünürken konuşur. Ne söyleyeceğini bilir ama yine de doğaçtan konuşur. Dört saat konuşmuş ve sadece gerekli olan şeyleri söylemişti”

İDEOLOJİ VE DEVRİM’İN TANIMI

“Bir ideoloji, rasyonel ve teknik izdüşümlerin birliğinde, aynı zamanda deney üzerine kurulu, deneyi yorumlayan, deneyi asan bir bütünlüğü olması gereken, teorik ve pratik fikirler sistemidir. Devrim, fikirlerini eylem içinde döverek biçimlendiren bir akimdir” Bu tanım mantık açısından sağlamdır ama aynı zamanda soyuttur. Bir devrim aynı zamanda nereye gittiğini bilmelidir. Sosyalizm? Liberal ekonomi?

Mesela 1789 devrimi tamamen kördü. Bu devrimi yürütülen burjuvazi, evrensel bir tanrıça olduğuna inanıyordu; kendilerini halkın karşısına çıkartan çatışmanın bilincine çok geç vardılar. Cumhuriyet için oy veren ayni insanlar, daha iki yıl önce kralcıydılar. Her şey, zenginleri kurtarıp, Monarşiyi getiren askeri bir diktatörlükle son buldu!

“Su iki birbirine bağlı karakteristik, Küba ideolojisinin özgünlüğünü oluşturur:

- İnsanlığın meselesi üretimle çözümlenebilir

- Üretimin yasayabilecek olan tek gelişimi, herkeste, insanlığın bütün ihtiyaçlarını karşılayabilecek olanıdır”