Sol dalga: 'Ne zaman' mı 'nereden' mi?

Konuya uluslararası ölçekte bakıldığında “sol dalga”, kendini solda tanımlayan herkesin beklentisidir. 

“Boş” ya da “naif” bir beklenti değildir. 

Dünya tarihine baktığımızda son 250 yılın, devrimlerle sonuçlansın sonuçlanmasın, insanlığı daha ileriye taşıyan sol dalgalar ile sağ ve merkez sağ yerleşme dönemleri tarafından aşağı yukarı eşit biçimde paylaşıldığını görürüz.  1770’lerdeki Amerikan devrimi ile başlayıp Avrupa’da 1850’ye kadar uzanan bir sol dalgadan söz etmek mümkündür. Ardından, 1900-1925, 1945-1950 ve 1960-1980 dönemleri gelir… 

Burjuva ve sosyalist devrimlerle, bağımsızlıkla sonuçlanan ulusal kurtuluş devrimleriyle ve en azından komünist partilerin kendi ülkelerinde ciddi bir siyasal güç haline gelmesi ve kapitalist sistemin karşı tarafa ciddi ödünler vermek zorunda kalmasıyla sonuçlanan gelişmeler hep sol dalganın yükseldiği dönemlerde gerçekleşmiştir. 

Günümüzün gerçekliği ise, son 40 yıla bakıldığında dünya ölçeğinde bir sol dalgadan söz edilemeyecek olmasıdır.  

Yenisi gelir mi?

Gelirse ne zaman gelir?
***
Az önceki sorularla devam edersek, dünyanın yeni bir sol dalgaya ev sahipliği yapacağı bizce kesindir; yanıtı bugünden verilemeyecek soru ise bu dalganın ne zaman geleceğidir. Ancak, hemen bir ek yapmak gerekirse, bu konuda “ne zaman” sorusu kadar önem verilmesi gereken bir başkası “nereden” sorusudur.

Açmaya çalışalım: Pek çok solcu, dünya ölçeğinde etkili olmuş sol dalgaları menşe (köken, orijin) boyutunu es geçerek ya da zamanla unutarak değerlendirme eğilimindedir. Bir yere kadar anlaşılabilir bir durumdur. Bir dalga kabarıp tüm dünyayı etkileyen bir genellik kazanmışsa bunun “ilk çıkış yeri” üzerinde düşünülmesi fazla önemli bulunmayabilir. Gelgelelim, bu yaklaşımın günümüz için de geçerli sayılması, solcuları en azından metodolojik açıdan karşılığı olamayacak beklentilere de sürükleyebilir. 

Örneğin bugün, önemli sayılabilecek (A) ya da (B) ülkesinin, en azından bölgesinin dışında, “özel olarak oralarda bir şey olmadan da”  dünya genelinde, ülkelere aşağı yukarı eşit dağılmış kitlesel tepkilerle yükselecek bir sol dalga beklentisinin bizce karşılığı yoktur. 

Türkiye solunun, kesinlik taşıyan ifadelerin aynı zamanda tartışmaya açık olduğunu kabule yatkın olmadığını bilerek tekrarlıyoruz: Bir önceki paragrafta söylenen bizim kesin görüşümüzdür; ama tartışmaya açıktır!

***

18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başı burjuva devrimlerin (o içerikleriyle) menşei Amerikan devrimidir. 1900-1925 dönemi devrimlerinin menşei, daha 1917 Devrimi gerçekleşmeden 1900’lü yıllar başının Çarlık Rusya’sı (Narodnizm) ve Bolşevizm’dir. 1945-1950 kısa aralığında gerçekleşen kazanımların menşei, Sovyetlerin 1945 yılında kazandığı büyük zafer ve onu izleyen Çin Devrimi’dir. 1960-1980 dönemi yükselişinin menşeinde kapitalist-emperyalist sistemin başta Güneydoğu Asya olmak üzere adı konabilecek coğrafyalarda aldığı darbeleri buluruz. 
 

“Eşitsiz ve bileşik gelişme” kavramının, sadece fiilen gerçekleşen/gerçekleşmesi beklenen bir devrim bağlamında ele alınması yersiz bir daraltmadır ve kaçınılması gerekir. 

Özel olarak herhangi bir ülkeye indirgenmesi mümkün olmayan, bu anlamda “dünya ölçeğinde” geçerlilik taşıyan çelişkilerin ve gerilimlerin tüm dünyayı etkileyecek genel bir dalga özelliği kazanması, spesifik ülkelerin “bidayetteki buz kırıcılığı” olmaksızın mümkün görünmemektedir. 

Dünya kapitalizminin uluslararası konfigürasyonu ulus devletlerle belirlendiği sürece böyle gidecektir. Dahası, gerek eşitsiz ve bileşik gelişme gerekse “zayıf halka” kavramlarının birer analiz aracı olarak kullanılması da bu konfigürasyon dışında ciddi güçlüklere gebedir.

Bereket kapitalist sistem hep aynı konfigürasyonla (ulus devletler) gitmeye mahkumdur.  

Dedik ya; tartışmaya açıktır… 

Bir tartışma konusu daha: Bizce, sol dalga ile sistemin oturtulduğu sağ ve merkez sağ dalga arasında bir asimetriden söz edilebilir: Sağ dalgalar söz konusu olduğunda, spesifik ülke referansının güçleştiği “dünya ölçeği” ve “küresellik” boyutları sol dalgaya göre daha fazla öne çıkmaktadır.

***
Nelerin tartışmaya açık olduğunu söyledik. 

Neyin olmadığını da söyleyelim: “Yani siz Amerikan devrimiyle başlamak üzere tarihteki burjuva devrimleri ilerici mi sayıyorsunuz?”

Artık bıkkınlık geldi de…