Solcu apolitizmi

Birileri AKP’nin ve Erdoğan’ın siyaseten yenilmesiyle Türkiye’de nelerin değişebileceğine, ne gibi yeni süreçlerin başlayabileceğine, geniş halk kesimlerinde hangi yeni arayışların oluşabileceğine pek önem vermeden sürekli olarak nelerin aynı kalacağına vurgu yapıyorsa bu da apolitizmin bir türü sayılmalıdır.

Apolitizm, en genel anlamda siyasetle hiç ilgilenmeme durumundan siyaset denilen uğraşa temelden karşı olmaya, giderek bu uğraşa özel bir antipati duymaya kadar uzanan tavırları tanımlayan bir terimdir.

Burası tamam; ancak, aynı terimin yukarıdakinin yanında başka bir karşılığı daha vardır. Sol kesimde daha yaygın olarak bu karşılığıyla kullanılır. Burada kişi, siyasetin akışını pekala ilgiyle izleyebilir, siyasal süreçler konusunda etraflı denebilecek analizler de yapabilir; gelgelelim, bu analizler ve vardığı sonuçlar gene de “apolitik” olabilir, böyle tanımlanabilir.

Neden, nasıl oluyor?

***

Siyaset, bir seçme, ayıklama, öncelik ve ağırlık tanıma işidir. İktidar verili an için ne kadar uzakta görünürse görünsün, iktidar perspektifine sahip siyasette özellikle böyledir. Buna karşılık, siyasal uğraşın üzerinden yürüyeceği “gerçek hayat”, “maddi gerçeklik”, “nesnel durum”, vb. büyük bir zenginlik, çeşitlilik ve karmaşıklık taşır. Siyaset, işte bu karmaşıklığı sadeleştirme, olgu zenginliğine seçerek, öncelikler ve ağırlıklar tanıyarak yaklaşma ve sonuçta belirli alanlara odaklanma uğraşıdır.

Kişi, gerçek yaşamda gördüğü çeşitliliklerin ve zenginliklerin hepsi aynı anda siyasete yansısın, hepsi kendi ağırlıklarıyla siyasette bire bir ifadesini ve karşılığını bulsun istiyorsa bu da özünde bir tür apolitizmdir. Siyasete, doğası gereği hepsini birden kucaklaması, kendi içinde barındırması mümkün olmayan bir zenginlikler ve çeşitlilikler yığını yüklenmesi, siyaseti tanımamak demektir ve bunun da apolitizm olarak nitelenmesinde bir sakınca yoktur.

***

Bu durumda, sol siyasetin kendi öznesini düşünsel anlamda daralttığı, bir bakıma “yoksullaştırdığı” söylenebilir mi?

Bizce söylenemez. 

Söylenemez, çünkü sadeleştirme ve odaklanma bir sonuçtur. Bunu yapan özne kendisini kuşatan çeşitliliği ve zenginliği görmezden gelmemiş, bunları  yok saymamış, hepsini değerlendirip sadeleştirmesini öyle yapmış, odaklanacağı noktaları öyle belirlemiştir. Siyasal uğraşın amnezik (bellek kaybı yaratıcı) etkileri yoksa, yeri ve zamanı geldiğinde bunlara yeniden dönülmesi her zaman mümkündür.

Elbette yeni bir sadeleştirme, odaklanmayla birlikte…

***

“Arkadaş, meselenin teorik yanını anladık da bizden Türkiye solundan somut örnekler versene…”

Böyle denecekse, verelim.

Örneğin, sosyalistler gerek dünya gerekse Türkiye ölçeğinde yaşanan aydınlanma ve modernleşme süreçlerinin eleştirisini yapabilirler.  Dahası, bu eleştirilerin söz konusu süreçlere temelden karşı olan muhafazakar-dinci kesimlerin önünde yapılmasında da bir sakınca yoktur. Ancak kişi, soldan yapılan aydınlanma-modernleşme eleştirileriyle aynı süreçlere yönelik sağ eleştirilerden hareketle, üstelik siyasete de yansıması beklenen bir senteze ulaşılabileceğini düşünüyorsa o kişi düpedüz apolitiktir.

Nitekim, Ali Bulaç’la, Yasin Aktay’la, Medine Vesikasıyla, vb. herhangi bir “senteze” ulaşılamamıştır. 

***

Birileri AKP’nin ve Erdoğan’ın siyaseten yenilmesiyle Türkiye’de nelerin değişebileceğine, ne gibi yeni süreçlerin başlayabileceğine, geniş halk kesimlerinde hangi yeni arayışların oluşabileceğine pek önem vermeden sürekli olarak nelerin aynı kalacağına vurgu yapıyorsa bu da apolitizmin bir türü sayılmalıdır.  Çünkü burada siyaset kendi dinamiklerinden soyutlanarak düz ve statik bir eğitim-propaganda çabasına indirgenmiştir. Burada özne, geniş kesimlerin algıları ve duygularıyla birlikte, bunları da gözeterek yol yürümek yerine kendini onların “dışardan eğiticisi” yerine koyar…     

Oysa Lenin, siyasetle pedagojinin birbirine karıştırılmasına karşı uyarısını 117 yıl önce yapmıştı. 

***

“Arkadaş, sen bizi anlamamışsın: biz toplumsal devrimi öngören devrimcileriz, senin dediklerin ise siyasal devrim uğrağıyla sınırlı bir darlığı yansıtmaktadır…”

Güzel…

O zaman siyasal devrim uğrağından geçmeden gerçekleşen herhangi bir toplumsal devrim örneği versinler…

Ya da “bundan sonra böyle olacağına” ilişkin tespitlerini dile getirsinler.

Biz de dinleyelim…